Nurların neşri ve tanzimi Hz. Üstadımızın emri ve tensibiyle tahakkuk etti ve kıyamete kadar böyle devam edecektir

20.02.2015 TARIHINDE RISALE HABER SITESINDE YAYINLANAN HABERDE DİYANETİN RİSALE-İ NUR'UN ASIL NÜSHALARINI  BELİRLEDİĞİ ÖNE SÜRÜLÜYOR:

 

Bilindiği üzere 26/11/2014 tarihli ve 29187 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 2014/7007 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Diyanet İşleri Başkanlığına Üstad Bediüzzaman’ın eserlerinin asıl metinlerinin belirlenmesi vazifesi verilmiştir.

 

 

Bu Vazifeyi Kim vermiştir? Hem böyle bir işe lüzum varmıdır? Bizzat Bediüzzamanın tashihinden geçmiş eserleri tahkik etmeye ne gerek var?

Öne sürülen sebeb ise hayret verici:

 

 

Üstad Bediüzzaman’ın eserlerinin günümüze değin pek çok yayınevi tarafından pek çok baskısı yapılmıştır ve bu baskılarda aynı eserin çeşitli baskıları arasında ileride detayları zikredilecek olan farklar ortaya çıkmıştır. Bu farkların giderilebilmesi ve eser metinlerinin bizzat eser sahibi Üstat Bediüzzaman’ın muvafakatiyle son şeklini verdiği hale getirilebilmesi için kelime seçimi, tashihi, yer değiştirmesi vs. gibi ya da cümle/paragraf yerleşimi, mektup/bölüm yerle...

 

Risale-i Nurun TAB yetkisi Emirdağ lahikasındaki ve 1960 senesinde resmi makamlara verilmesi için hazırlanan Vasiytelere göre belirlenmişir. Hicbir KORSAN nesriyat söz sahibi olamaz ve nüshaları esas alınamaz.

 

1950’lerden günümüze kadar Risale-i Nur Külliyatının basımını yapmakta olan 20’nin üzerinde yayınevi bulunmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığınca yapılan metin analizi çalışmalarında bu yayınevlerinin basmakta olduğu nüshalar arasında kelime, cümle, paragraf ve mektup/bölüm düzeyinde muhtelif farklar tespit edilmiştir.

 

Tab yetkisi olmayan bu korsan yayınlarının tahrifli nüshalarını ciddiye almak ve onlarla asıl nüshayı belirleme çabası hamakattir.

 

Ve bilhassa haberin devamında itiraf edildigi gibi Nurları tahrif eden Yayınların dahi asıl nüshaların tesbit edilmesinde istişarede bulundurulmaları ise samimiyetsizliktir ve aklımızla dalga geçmekten başka birşey değildir:

 

 

Son olarak asıl nüshanın belirlenmesi sürecinde, yol haritasının tesbiti noktasında yayınevleriyle ilgili yayınevlerini bir araya getirerek ya da yayınevlerinin yetkilileri ile istişarelerde bulunulmuştur.

Bu çerçevede Bakanlar Kurulu Kararnamesinin Resmi Gazetede yayınlanmasının ardından Risale-i Nur neşreden yayınevleri davet edilmiş Sözler, Envar, İhlas Nur, Hayrat, RNK, Tenvir, Med Zehra, Yeni Asya, Şahdamar, Ufuk, Mutlu Yayınevleri’nin temsilcilerinin bulunduğu bir yapılmıştır.

 

 

Nurlarda bir aksak eksiklik varmıdır?

Cevabı merhum A. Badilli Ağabeyin "Risale-i Nurun neşir tarihcesi" kitabından vermeye calışacağız.. Ayrıca bu eserlerin Üstadımız tarafından tashih edildiği ve tam ve tekmil halde basıldığını beyan eden bir yazımız icin TIKLAYINIZ.

 

Nur risaleleri, çok ağır şartlar ve dehşetli hadiseler içinde, Lillâhilhâmd asliyetini tam muhafaza içinde defalarca neşredilmiş, dahil ve haricte yayılmasıyla Nur-u İslâmiyetin Âlemde yeniden ihyasına Kur’an namına vasıta olmuştur. Hz. Üstadımızın bir talebesinin vaktiyle Fihriste Risalesine bazı kelimeler ilavesine karşı : “Titremeliydiniz... Ben dahi kalem karıştıramıyorum.” İhtar ve ikazına yakinen şahid olan talebeleri, hiç ihtimal var mıdır ki, böyle en küçük bir tağyir ve tebdile rıza göstersinler veya teşebbüs etsinler.

 

 

Risale-i Nur’un te’lifinden ta 1956’ ya kadar uzun bir devrede Hz. Üstad, tashihat hizmetiyle meşgul olmuştur. Barla’da te’lif edilen 29’ncu Mektubun başında Hz. Üstad, bu hizmet hakkında şöyle demektedir: “Kardeşim, bu sene Elhamdülillah Risaleleri yazanlar pek çoğalmış. İkinci tashih bana geliyor. Sabahtan akşama kadar sür’atli bir tarzda meşgul oluyorum. Çok mühim işlerim de geri kalıyor. Ve bu vazifeyi daha azim görüyorum. Hususan Şaban ve Ramazan da akıldan ziyade kalb hissedardır, ruh hareket eder. Şu mes’eleyi azimeyi başka vakte talik edip, ne vakit Cenab-ı Hakk’ın Rahmetinden kalbe sünuhat gelse, tedricen size yazılır.”

 

Risaleleri yazanlar, Hz. Üstada gönderirler. Hz. Üstad da mütemadiyen tashihat vazifelerinde iştigal ederler. Anadolu’ya yayılan el yazması risale ve mecmuaların çoğunda Hz. Üstadın mübarek hattı ile bu tashihler göze çarpar. Ve bugün böyle Hz. Üstadın kalemiyle tashih buyurdukları nüshalar ellerde mevcuddur...

       

Ankara’da 1956 da matbaalarda tab edileceği zamanda Hatt-ı Kur’an ile yazılmış olan risaleleri daktilo ile yeni Türkçeye Rahmetli Binbaşı Hayri Bey yazmıştı. Ve cemaat halinde neşriyata yardım edilmişti. Risaleler forma forma basıldıkça Hz. Üstada gönderiliyor ve bu formalar Hz. Üstadımızın huzurunda Risalelerle karşılaştırılıyor, okunuyor, tashih edilip geri gönderiliyor ve böylece tab ve neşriyat yapılıyordu.

Lillâhilhamd Ankara ve İstanbul’da neşriyat bu şekilde yapıldı. Yani her forma mutlaka, Isparta veya Emirdağı’na gönderilir. Hz. Üstad, yanındaki hizmetkarları ile beraber okurlar, mukabele ederler. Hz. Üstad ya dinler veya hatt-ı Kur’an ile olan nüshadan takip eder, tekrar basılan yere iade edilirdi. Bittabi o zaman en büyük mes’ele, Nur mecmualarının neşri idi. Ve Hz. Üstad o günler için “Şimdi Risale-i Nur’un bayramıdır.” derdi... Sözler tab’a başlayınca, Hz. Üstad “Benim artık vazifem bitti Sözler’i bekliyorum” derdi. Sözler bitince de Mektubatı, Lem’aları, ta Sikke-i Tasdik-i Gaybi ve Şuâlara kadar o mecmuaların herbirisi için “Neşrini bekliyorum, vazifem artık bitti” buyururdu. Ve bu mecmuaların her biri için “On ordu kadar, bu vatana millete faydası var.” diye ehemmiyetini, faydalarını, defalarca her vesileye zikrederdi.

 

Tarihçe-i Hayatın neşri için “20 mecmua kadar kıymetdardır.” diye beyanda bulundu. Barla hayatının müstakil bir Risale halinde neşrini de bizzat kendileri emretmişlerdir. Mecmualar forma forma okunduğu gibi, ciltlenip geldiğinde de baştan nihayete kadar defalarca okunmuştur.

 

Yukarıda zikredildiği üzere, Risale-i Nur’un te’liflerinden, ta matbaalarda neşredildiği tarihe kadar bir uzun devrede Risaleler hatt-ı Kur’an ile el yazması halinde çoğaltılırdı. Hz. Üstad, birer birer Risaleleri tashih etmişlerdir. Bu tashihatları hususunda lahikalarda çok yerde beyanları vardır. El yazısı ile olan Risalelerde, bizzat kendi kalemiyle tashihatta bulunduğu bazı kelimeler ve nadiren cümlecikler göze çarpmaktadır. Hz. Üstad, tashih yaparken başka bir Risale ile karşılaştırmaz, hafızasından yapar. Bazen kendi mübarek kalemiyle tashihat içinde, manayı daha da kuvvetlendirmek için midir, her ne hikmetse, kelimeler ilave etmiştir. Sonraki neşriyatlarda da bu kelimeler, Hz. Üstadın bizzat kendi hattı ile tashihidir diye ve mânayı daha da kuvvetlendiriyor niyetiyle neşredilmiş. Ve ayrıca ilk baskılarda, kelimelerin okunmasında veya terkiblerdeki noksanlarda sonradan düzeltmeler yapılmış. Bu sebepten nüsha farkları çok cüz’i de olsa meydana gelmiş...

 

 

Yoksa Nur talebeleri bir kelimeyi kasden değiştirmeyi en büyük ihanet telakki ederler. Ve Nur Talebeliği ile asla kabil-i tevfik olmayan manevi bir sukut bilirler ki, Elhamdülillâh, asla değiştirmek gibi sadakatle kabil-i tevfik olmayan bir şey vâki olmamıştır.

 

Yukarıda arz ettiğimiz bir ağabeyimizin Fihrist Risalesine bazı kelimeler ilavesiyle mânayı bozduğunu görünce, Hz. Üstad Zübeyr, Ceylan, Sungur, Bayram’ın yanında hiddetle : “Titremeli idiniz, ben dahi kalem karıştıramıyorum” diyerek Sünuhat-ı Kur’aniye ve İlham-ı İlahi eseri olan Nurların te’lifindeki tarzın, asla değiştirilmemesi lüzumunu ihtar etmişlerdi. Fihrist Risalesi, Hz. Üstadımızın tashihi üzere teksirle neşredilmiştir. İbrahim Fakazlı Ağabey naklediyorki: Afyon Hapsinde Rahmetli Ahmed Feyzi Ağabeyin Gençlik Rehberini sadeleştirme tarzındaki niyetini arz ettiğinde, Hz. Üstad, razı olmayıp, “Ancak o zaman benim imzamı değil, kendi imzamı atarsın.” şeklinde manidar bir cevapta bulunmuştur. Hz. Üstad eski âsârından “Aşâire cevap” olan  Münazarat Risalesi ile “Divan-ı Harbi Örfi” risalesinde 1950 den sonraki neşri zamanında ehemmiyetli tashihatta bulunmuş ve ona göre neşredilmiştir. Hatta 1953 te tashih edip neşredildikten sonra Divan-ı Harb-i Örfi risalesini yeninden yine tashih etmiştir. Ve kitabın başına şu cümleyi yazmışlardır.

 

 

 

 

Evet özellikle Risale-i Nur ile ilgili olan meselelerde yegâne merci’, en evvel ve birinci derecede Hz. Üstad’ın yazılı söz ve beyanlarıdır. İkinci derecede ise, Hz. Üstad’ın rivayet yoluyla gelen hareket ve davranışlarıdır. Üçüncü derecede ise, Nur talebeleri cemaatının ekseriyet ve cumhur teşkil eden reyleridir. Yoksa herhangi bir kimse veya meçhul bir gurup, istediği gibi eserlerde tasarrufda bulunsa bu demektir ki; Risale-i Nur sâhibsiz, cemaatsiz ve sistemsizdir. İsteyen, istediği gibi tasarruflarda bulunabilir... Hâşâ ve kellâ!. Risale-i Nur’un sahibleri, nâşirleri, muhafızları ve has dairesi vardır ve kıyamete kadar da devam edecektir.

 

.....

Başta SÖZLER Mecmuası olarak külliyat, ilk defa Ankara’da tab’a başlandı. Rahmetli Atıf Ural, Tahsin Tola (Rhm.A.) Said Özdemir, Seyyid Salih Özcan ve Mustafa Türkmenoğlu gibi kardeşlerin bizatihi gayretleriyle ve genç üniversitelilerden bazı fedakâr talebelerin de yardımıyla Sözler, Mektubat, Lem’alar, İşarat-ül İ’câz, Sikke-i Tasdik-i Gaybi mecmuaları ve küçük risaleler tab edildi.

İstanbul’da  da Mesnevi-i Nuriye, Şualar, Arabî Mesnevi-i Nuriye, Asâ yı Musa mecmuaları gibi eserler neşredildi. Hz. Üstad 1952 Gençlik Rehberi mahkemesi dolayısıyla İstanbul’a teşrif ettiklerinde başta Ziya, Ahmed Aytimur, Abdülmuhsin olarak bazı fedakâr gençler, hizmet-i Nuriyeyi omuzladılar. Ankara’yı müteakip yine Hz. Üstadın izni ile İstanbul’da da Nurların neşrine matbu olarak başladılar. Gerek Ankara gerek İstanbul’da Nur Talebeleri hizmet-i Nuriyede muhtelif alâkaları ile sa’y ü gayrette bulundular. O zaman, Samsun’da ve Antalya’da da bazı küçük risaleler neşredilmişti.

 

Sözler Mecmuasının sonuna konferansın ilavesi, Hz. Üstadın emriyledir. O konferans, Hz. Üstadın hizmetinde bulunan talebelerine muhtelif vesilelerle yaptığı dersler ve sohbetlerin neticesinde kaleme alınmış ve Ankara Ziraat Fakültesi mescidinde üniversite talebeleri ve bazı Meb’uslar huzurunda konferans olarak takdim edilmiştir.

 

Manzum “Lemaat” Risalesini 1951’de Üstad Hz.leri Emirdağ’ında hizmetinde bulunan talebelere ders olarak vermiş, Sözler’in sonuna ilavesi için hizmetinde bulunan bir talebesi vasıtasıyla Isparta’ya göndermiştir. “Tevhidin İki Bürhan-ı Muazzamı” başlığını taşıyan bahis, manzum Lemaatın ortasındayken Hz. Üstad en başa almış ve Lemaatın bazı kısımlarını da çıkartarak, teksirle basılacak olan Sözler’in âhirine ilhak edilmek üzere Hüsrev Ağabeye göndermiş ve öylece Üstadımızın tensibi üzere teksir edilmiştir. Hz. Üstad sonra yeni yazı Sözler’in sonuna aynı Lemaatın ilavesini tensip buyurarak bazı kısımları tekrar çıkarmışlardır. Bu itibarla yeni harf Sözler’deki manzum Lemaat, hatt-ı Kur’an ile olan Lemaattan biraz daha noksandır.

 

Risale-i Nur’un Diyanet İşleri Müşavere kurulunun yapılan inceleme sonundaki mufassal müsbet raporu üzerine Afyon Ağır Ceza Mahkemesi, bütün risaleler hakkında beraet ve iade kararı vermiştir. Bunun üzerine Ankara’da resmen tab’ına başlanacağı zaman Hz. Üstad, hizmetinde bulunan talebelerinden Rahmetli Tahirî ve Ceylân’ı Ankara’ya yardıma göndermiş ve tab masrafının ilk sermayesine de bizzat kendileri iştirak etmişlerdir.

 

MEKTÛBAT : “Vehhabiler” bahsini Hz. Üstad koydurmamıştır. Mektûbat’ın sonuna “İŞARAT-I GAYBİYE Hakkında bir TAKRİZ” “HAKİKAT ÇEKİRDEKLERİ” ve en nihayetteki “HAKİKAT IŞIKLARI” manzumesi, yine Hz. Üstadımız tarafından ilhak edilmiştir.

 

LEM’ALAR : 8,9 ve 18’nci Lem’alar ve 26’ncı Lem’anın zeyli ve 27’nci Lem’a, Lem’alarda yoktur ve 28’nci Lem’anın da bir kısmı vardır. 29’ncu Arabî Lem’adan yalnız Allahu Ekber bahsi vardır. Bu da Hz. Üstadımızın tensibiyledir. Ve aynı şekilde tab ve neşredilmiştir. Hatta 3’ncü Şua olan Münacat Risalesinin Lem’alar mecmuasının sonuna ilhakı, yine Hz. Üstadımızın tensibiyledir.

 

ŞUÂLAR : Birinci Şuâ olan İşarât-ı Kur’aniye risalesi ve Beşinci Şua ve 8’nci Şua, Hz. Üstad’ın emriyle Şuaların sonuna konmuş ve İman ve Tevhid bahsine dair 2’nci Şuâ risalesi, Şuâlar’ın başında yer almıştır. 29’ncu Arabî Lem’anın ELHAMDULİLLÂH babının Abdülmecid Efendi tarafından yapılan tercümesi de, Şuâların en nihayetine yine Hz. Üstadımızın emir ve iradesiyle konulmuştur.

 

ASÂ-YI MÛSA : Hatt-ı Kur’anla yazılan ve neşredilen Asâ-yı Mûsa’nın sonundaki takriz ve lügatçe, yeni harfle tab edilen Asâ-yı Mûsada yoktur. Hz. Üstadın tensibi iledir. Bizzat Hz. Üstad, Ahmed Aytimura “Asa-yı Musa’nın birinci cildini neşret” diye emretmiştir.

 

İŞÂRÂT-ÜL İ’CAZ : Münafıklar hakkındaki 12 ayetin tercümesi de bizzat Hz. Üstadımızın emri icabı neşredilmemiştir. Hz. Üstadımız Said Özdemir’e de ayrıca münafıklar bahsini koymamasını ihtar etmişlerdir. Halbuki Hatt-ı Kur’an ile olan da vardır. Kitabın nihayetinde konulan Garp feylesoflarının İslâmiyet hakkındaki müsbet beyanatları ve Mehmed Kayalar’ın müdâfaası da Hz. Üstadımızın tensibiyledir.

 

(Münafiklar Bahsini Üstad Hz. razı olmadığı halde latince tab eden Korsan neşriyat Yeni Asyadır. Diyanet Baskısı Işaratul Icazda dahi Münafiklar bahsi delilleriyle ispat ettiğimiz gibi (link) tahrifleriyle O yayinevinden kopyalanmıştır. Diyanet asıl metini belirlerken Müellifin istediği şekilinimi esas almalı yoksa Korsan bir yayinevinin kafa fenerini mi?)

 

SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBİ : Hatt-ı Kur’an’la vaktiyle neşredilen Sikke-i Tasdik-ı Gaybî risalesinde bulunan 18 ve 28’nci Lem’alar yeni harfle neşredilende yoktur. Hatta 8’nci Lem’anın bazı kısımlarını dahi yine Hz. Üstad koydurmamıştır.

 

MESNEVİ-İ NURİYE : Hz. Üstadımızın biraderi tarafından yapılan tercümesidir. Hz. Üstad’a yanında bulunan hizmetkârları okumuşlar ve Hz. Üstadımızın emriyle, tensibiyle neşredilmiştir.

 

LÂHİKALAR : İlk Barla Lâhikası : Hz. Üstadımızın zamanında İstanbul’da teksirle basılan kısım, Isparta’dan Hz. Üstadın tensib ettiği şekilde İstanbul’a gönderilmiş ve tab’edilmiştir.

Yine Hz. Üstadımız elyazma Barla Lâhikalarını vaktiyle tashih ettiklerinde ehemmiyetli gördükleri mektubları işaretlemişler ve o işaretleri müvacehesinde seneler sonra daha geniş olarak Barla Lâhikası basılmıştır. Tashih edilen ayrı ayrı nüshalardan 3 ayrı yerde basıldığı ve Hulûsi ve Re’fet Ağabey’lere Hz. Üstadımızın gönderdikleri bazı güzel mektubları da ilave edildiği için, birkaç mektub fazla veya eksiği var suretinde tezahür etmiştir.

 

KASTAMONU VE EMİRDAĞ LÂHİKASI : Hz. Üstadımız, Küçük Ali Rahmetullahi Aleyh’in hattı ile yazılan Lâhika mektublarını baştan nihayete tashih etmişler ve neşr için Sıddık Süleyman’ın refika-i muhteremeleri ile Ankara’ya 1959 yılında göndermişlerdi. Evvelâ Kastamonu Lâhikası bilâhare 1’nci Emirdağ ve seneler sonra 2’nci Emirdağ Lâhikaları tab ve neşredildi.

 

Yalnız Küçük Ali (R.H.) efendinin yazdığı Lâhikalar, 1953 senesine kadar yazılan ve neşredilen Lâhika mektublarıdır. Ondan sonraki son Isparta hayatında olanlar yoktur. Buna binâen son Isparta hayatında Hz. Üstadın yazdıkları mektublar ve beyanlar 2’nci Emirdağın sonuna Hz. Üstad’ın hizmetkârları tarafından ilhak edilmiştir. Zaten onların bir kısmı, Tarihçe-i Hayatta ve Konferansta neşredilmişti. Hatta bu Lâhikalar, yalnız Hz. Üstad’ın mektublarıdır. Küçük Ali (R.H.) efendi yalnız onları yazmış ve böylece neşredilmiştir.

 

TARİHÇE-İ HAYAT : Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hz.leri hakkında ilk tarihçe-i hayatı, biraderzâdeleri Merhum Abdurrahman efendi tarafından devr-i Meşrutiyette İstanbul’da neşredilmiş. 1950 senesinde İstanbul Üniversitesi talebeleri tarafından “Dünya ilim ve irfan sahasına Türkiye’den bir güneş doğuyor.” başlığı altında bir Tarihçe-i Hayat teksirle neşredildi. Ve arkasından Sebilürreşad sahibi rahmetli Eşref Edip bey de aynı şekilde bir Tarihçe-i Hayat neşretti. Bilâhare Hz. Üstadın hizmetkârları, Nur hizmetlerini de ihtiva eden bir Tarihçe-i Hayat hazırladılar. Ve Hz. Üstad’a takdim ettiklerinde, Kastamonu Hayatına Âyet-ül Kübra ve Münacât Risalesi ve Denizli Hayatına da Denizli hapsinde te’lif edilen Meyve Risalesinin (Tevhid ve Haşre dair) 6 ve 7’nci meselesini Hz. Üstad ilave ettirdiler. Hattâ yalnız hizmete müteallik hususlar yazılsın diye, harika ahval ve etvarından bahsettirmediler. Hz. Üstadın Âyet-ül Kübra ve Münacât gibi İman-ı Billah’a ve Tevhide dair risalelerini  Tarihçe-i Hayata koydurmaları çok mânidardır ki: Risale-i Nur hizmeti ve Bediüzzaman denildiği zaman ezelî ve ebedî hakikat olan İMAN’a nazarlar çevrilsin.İşte ben oyum ve yalnız onun için çalışıyorum gibi mânalar bilinsin için her halde; ve fakat öyle bir İMAN-I TAHKİKÎ dersi ki: Kâinat tabakalarını ve asırları kucaklayan ve o vüs’atta iman dersini veren ve o dersde, bütün hakaik-ı Kur’aniyeyi ve İslamiyeyi de derceden ve en küçük bir İslâmî mes’eleyi kabule akıl ve kalbi müheyya eden bir ders... Hz. Üstad, Tarihçe-i Hayat için 20 mecmua kadar ehemmiyeti var derdi ve Barla hayatının müstakil neşrini kendileri emrettiler.

 

Nur mecmualarının neşri ve içinde bulunmayan bazı kısımların durumları bu arzettiğimiz tarzdadır. Yoksa bunları neşretmemek için Hz. Üstadımızın emri ve tensibine riayetten başka hiçbir sebeb yok. Madem Hz. Üstad bu şekilde tensib ettiler, bizler de o tanzim ve tensibe sadakat manasiyle aynı neşriyatı devam ettirdik. Hz. Üstadımızdan beri devam edegelen o tanzim bozulmasın ve istikbal nesillerine kadar devam etsin diye aynı tertibi muhafazaya çalıştık. Neşredilen küçük risalelerin çoğu yine Hz. Üstad zamanındadır. Umum kardeşler Hz. Üstadımızın tarzını devam ettirmeyi bir sadakat borcu bilmektedirler. Ve Hz. Üstadımızı seven herkes, onun hayatının gaye-i asliyesi ve esası olan Risale-i Nur hakkında istikamet-i fikir ve hüsn-ü zannını muhafaza etmelidir. Öyle ulu orta, bilmeden, araştırmadan dilini ve kalemini hareket ettirmemelidir. Çünkü, vâkıa mutabık olamayan bir söz, hilaf-ı hakikat bir mana ve yanlış zan ve onların getireceği manevî tahribatın mes’uliyeti, sahiplerini dünya ve ahirette manen, maddeten perişan eder.

....

Kaynak: Risale-i Nurun Neşir Tarihçesi (A. BADILLI)

 

Diyanet Nifak meslegiyle giden korsan yayınevleriyle beraber mübarek Nur külliyatı üzerinde tasarruflarda bulunuyor. Ve Müellifin Varis ve Vekil tayin ettigi kişi ve Yayinevlerini bu KORSANCILARLA bir tutuyor!

Daha evvel kültür bakanı Nurun yetkili hiç bir varisi yoktur diye garib bir ilanatta bulunmuştu.

şimdi Kültür Bakanının asılsız iddiasına mi inanalım yoksa Üstadımızın 

Vasiyetlerinemi? 

 

İyi niyetli ve kitaba teslimiyetli olanlar için yukardaki deliller ve Vasiyetnameler kafidir;daha çok ilaveler yapılabilir çok şeyler söylenebilir; kusur ettiysek af ola.

 

 

 

Vasiyetnamemdir

 

            Aziz, sıddık kardeşlerim ve vârislerim!

 

            Ecel gizli olmasından, vasiyetname yazmak sünnettir. Benim metrukâtım ve Risale-i Nur'dan olan benim hususî kitablarım ve güzel cildlenmiş mecmualarım vesair şeylerimin bütününü, Gül ve Nur fabrikalarının heyetine, başta Hüsrev ve Tahirî olarak o heyetten oniki {(*): Kardeşim Abdülmecid, Zübeyr, Mustafa Sungur, Ceylan, Mehmed Kaya, Hüsnü, Bayram, Rüşdü, Abdullah, Ahmed Aytimur, Âtıf, Tillo'lu Said, Mustafa, Mustafa, Seyyid Sâlih.} kahraman kardeşlerime vasiyet ediyorum. Onlara bırakıyorum ki; emr-i hak olan ecelim geldiği zaman, benim arkamda o metrukâtım, benim bedelime o sadık ve mübarek ellerde hizmet-i Nuriye ve imaniyede çalışsın ve istimal edilsin.

 

            Kardeşlerim! Bu vasiyetten telaş etmeyiniz. Ben, teessürattan ve dokuz defa zehirlenmekten, pek çok zaîf olmakla beraber; gizli münafıkların desiselerle müteaddid sû'-i kasdları için bu vasiyeti yazdım. Merak etmeyiniz, inayet-i Rabbaniye ve hıfz-ı İlahî devam ediyor.

 

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Kardeşiniz Said Nursî