14 Ağustos 2014 

Aytimur ağabeyden Başbakana Risale-i Nur mektubu

Said Nursi'nin talebelerinden Ahmet Aytimur ağabey, Risale-i Nur'un basılmasıyla ilgili Başbakan Erdoğan'a mektup gönderdi

 

 

Bediüzzaman Said Nursi'nin talebelerinden Ahmet Aytimur ağabey, Risale-i Nur'un basılmasıyla ilgili Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a bir mektup gönderdi. Neşir hakkına dair mektupta ilgili belgeler de yer aldı.

 

İşte o mektup ve belgeler:

 

Sayın Başbakanımız Recep Tayyib Erdoğan Beyefendi;

 

Malumunuz üzere Risale-i Nur’lara bandrol meselesi yaklaşık üç-dört aydır devam etmektedir ve bu sürede hiçbir yayınevine ve kimseye bandrol verilmemiştir.

 

Esasen Risale-i Nurların nasıl ve kimler tarafından basılacağı, Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin hayatında bu mesele ayan beyan tesbitlidir.

 

Bizler Risale-i Nurların hukukunun korunması bakımından memnun olmakla birlikte hak sahiplerine de basım hakkının verilmesi, hatta bunun bir statütüye bağlanmasının ehemmiyetini arz etmek isteriz.

 

Çünkü eskiden beri sizlere muhalif olanlar ve şimdi de onlara iltihak edenlerin elinde bu mesele sizlerin aleyhinde istimal edilebilir hale gelmektedir. Bu hal hem Risale-i Nur neşriyatına, hem sizlere zarar verebilir.

 

Üstad Hazretleri, bütün yakın talebelerinin şehadetiyle Risale-i Nurların basım işini İstanbul’da Ahmet Aytimur’a (Envar Neşriyat) Ankara’da Said Özdemir’e (İhlas-Nur Neşriyat) bizzat vermiştir ve fiilen de bu altmış beş senedir böyle gerçekleşmiştir.

 

Bediüzzaman Hazretleri bu vazifeyi vermekle birlikte bu vasiyetini resmen yayınlanan kitaplarında mektup olarak neşrettirmiştir. Bununla kalmamış Emirdağ talebelerinden Mehmet Çalışkan ve Hamza Emek şahitliğinde 20.01.1960 tarihli noterden tasdikli bir vasiyetname yazdırmıştır. Buradaki vasiyetinde zikrettiği talebelerinden bugün hayatta kalanları Ahmet Aytimur, Said Özdemir ve Hüsnü Bayram’dır.

 

Bediüzzaman Hazretlerinin vefatından sonra, Konya’da bir şahsın yayınladığı mecmuaya Risale-i Nurlardan iktibas yapması ve bahisler yayınlaması üzerine; o zaman Konya’da ikamet etmekte olan Bediüzzaman Hazretlerinin nesebi kardeşi ve tek kanuni varisi hükmündeki Abdülmecid Nursi Efendi (Ünlükul) bu neşriyata itiraz etmiş ve yayın hakkının kendisinde olduğunu söyleyerek dava açmıştır.

 

Bunun üzerine bu neşriyatı yapan şahıs da, Avukat Bekir Berk’i dava vekili olarak tayin etmiştir. Bekir Berk Abdülmecid Nursi (Ünlükul) Ağabey ile görüşmesinde ağabeyi Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin yakın talebelerinden sekiz kişiyi isimlerini yazarak kendisine varis tayin ettiğini ve eserlerini neşir hakkının bu şahıslar tarafından devam ettirilmesini istediğini beyan eden şahitli imzalı ve noter tasdikli bir vasiyetnameyi göstermiştir. Bediüzzaman Hazretlerinin arzu ve isteğinin bu olduğunu beyan etmiştir. Bunun üzerine de Abdülmecid Nursi (Ünlükul) Ağabey böyle bir vasiyetnameden haberi olmadığını ifade etmiş ve hemen bir feragat belgesi hazırlanmasını söylemiştir ve davadan feragat mukavelesi imzalamıştır. Yani Ağabeyi Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin varis tayin ettiği talebelerin neşir hakkını kabul etmiş ve imzalamıştır. Şimdi bu talebelerden Ahmet Aytimur, Said Özdemir ve Hüsnü Bayram hayattadır. Ve Risale-i Nur neşriyatına Envar Neşriyat ve İhlas Nur Neşriyat olarak devam etmektedirler.

 

Ayrıca Abdülmecid Nursi (Ünlükul) abinin iki yasal varisi vardır ve onlardan merhum Suad Ünlükul vefat etmiştir ve Saadet Ünlükul hanım Konya’da ikamet etmektedir. Suat Ünlükul vefat etmeden önce 1987 yılında noterden verdiği beyanname ile tüm kanuni haklarını Envar Neşriyat sahibi ve Said Nursi Hazretlerini bütün vasiyetlerinde, özellikle son vasiyeti olan 20/01/1960 tarihli noter tasdikli vasiyetnamesinde ismi geçen Ahmet Aytimur'a tüm haklarını devretmiştir. Diğer kanuni varis de kimseye basım yetkisi vermemiş ve neşriyatla ilgili müsbet ve menfi bir talebi bu güne kadar olmamıştır. Fakat müteaddid defalar “haklarımı verirsem Envar Neşriyat sahibi ve Üstadın varis tayin ettiği Ahmet Aytimur'a veririm” demiştir.

 

Şimdi sizden beklediğimiz, Bediüzzaman Hazretlerinin varis olarak tayin ettiği zatlardan hayatta olan ve zaten de yapmakta oldukları neşriyat hizmetlerini üzerlerine tescillenmesini sağlamanızdır.

 

Bu meseleden çıkış yolu olarak bunu görüyor ve başka maksadlarla size yaklaşanları doğru bulmuyoruz. Bugün ekser nur talebelerinin genel kabul edebilecekleri ve itiraz etmeyecekleri ve edemeyecekleri şahıslar bunlardır.

 

Ehemmiyetle vazifeli olduğumuz bir husus da şudur ki; Üstadımızın vasiyeti geregince basılan kitapların onda birinin bu hizmetlere vakf-ı hayat edenlerin masraflarına harcanması gerektiğini vasiyetlerine yazmıştır.

 

Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri esas gayesinin ne olduğunu şöyle beyan buyurmaktadır:

 

"Birtek gayem vardır: O da, mezara yaklaştığım bu zamanda, İslâm memleketi olan bu vatanda bolşevik baykuşlarının seslerini işitiyoruz. Bu ses, âlem-i İslâmın iman esaslarını zedeliyor. Halkı, bilhassa gençleri imansız yaparak kendisine bağlıyor. Ben bütün mevcudiyetimle bunlarla mücâdele ederek gençleri ve Müslümanları imana dâvet ediyorum. Bu imansız kitleye karşı mücadele ediyorum. Bu mücahedemle inşaallah Allah huzuruna girmek istiyorum. Bütün faaliyetim budur. Beni bu gayemden alıkoyanlar da, korkarım ki bolşevikler olsun. Bu iman düşmanlarına karşı mücahede açan dindar kuvvetlerle el ele vermek, benim için mukaddes bir gayedir. Beni serbest bırakınız, el birliğiyle, komünistlikle zehirlenen gençlerin ıslahına ve memleketin imanına, Allah’ın birliğine hizmet edeyim." (Ş:498)

 

Üstadımızın şu ifadeleri de bu hizmetlerde maddi ve manevi menfaat peşinde koşulamayacağının işaretidir:

 

"Lillâhilhamd ve lâ fahr... İhlâs-ı niyeti ihlâl eden ve anâsır-ı garaz olan nesep ve nesil ve tama' ve havf beni bilmiyorlar. Ben de onları tanımıyorum veya tanımak istemiyorum. Zira, meşhur bir nesebim yok ki, mazisini muhafazaya çalışayım. Ben ebu lâşey olduğumdan bir neslim de yoktur ki, istikbalini temin edeyim... Öyle bir cünunum var ki, Divan-ı Harp dehşet ve tahvifiyle tedavisine muktedir olamadı. Öyle bir cehaletim var ki, Beni ümmî edip, dinar ve dirhemin nakşını okuyamıyorum.

 

Kaldı, ticaret-i uhrevî... Öyle bir ahd etmişim ki, re’sü’l-mâli de kaybetsem mesleğimden dönmeyeceğim. Şimdiden hasâret ediyorum, çok günaha düşüyorum.

 

Birşey kaldı, o da şöhret-i kâzibedir. İşte Ben ondan usandım, kaçıyorum. Zira uhdesinden gelmediğim çok vazifeyi bana yükletiyor." (Asar-ı Bediyye sh:359)

 

Ahmet Aytimur

Envar Neşriyat