لَوْلاَكَ لَوْلاَكَ لَمَا خَلَقْتُ اْلاَفْلاَكَ

  

Sâniyen: Mektubunuzda "Mücerred Lâ ilahe illallah kâfi midir? Yani Muhammedürresulullah demezse ehl-i necat olabilir mi?" diye diğer bir maksadı soruyorsunuz. Bunun cevabı uzundur. Yalnız şimdi bu kadar deriz ki:

 

            Kelime-i şehadetin iki kelâmı birbirinden ayrılmaz, birbirini isbat eder, birbirini tazammun eder, biribirisiz olmaz. Madem Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm Hâtem-ül Enbiya'dır, bütün enbiyanın vârisidir; elbette bütün vusul yollarının başındadır. Onun cadde-i kübrasından hariç, hakikat ve necat yolu olamaz. …

Mektubat ( 335 )

 

…Fakat Peygamber'i işiten ve davasını bilen adamlar onu tasdik etmezse, Cenab-ı Hakk'ı tanımaz. Onun hakkında, yalnız Lâ ilahe illallah kelâmı, sebeb-i necat olan tevhidi ifade edemez. Çünki o hal, bir derece medar-ı özür olan cahilane adem-i kabul değil, belki o kabul-ü ademdir ve o inkârdır. Mu'cizatıyla, âsârıyla kâinatın medar-ı fahri ve nev'-i beşerin medar-ı şerefi olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ı inkâr eden adam, elbette hiçbir cihette hiçbir nura mazhar olamaz ve Allah'ı tanımaz.

Mektubat ( 336 )

-----------------------------------------------------------------------------------

 

 

Gülen Cemaati'nin Türkiye genelinde düzenlediği «Herkes O'nu Okuyor» isimli yarışmasında okutulan kitaplardan Reşit Haylamaz'ın «Gönül Tahtımızın Eşsiz Sultan'ı Efendimiz» isimli kitabında itikadi açıdan vahim ve korkunç ifadeler var.

 

Daha öncede muhtelif vakit ve „fırsatlarda“ Kelime-i Sehadetten «Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah»ı çıkardıklarına bir kaç örnek:

 

17.04.2000 tarihli yazısında Zaman gazetesinin hoca kadrolu yazarı Ahmet Şahin, «Ehl-i kitapla amentüde ittifakımız var!» başlığını atmış ve diyalogun temellerini anlatmıştı...

 

Bunlar daha önce de bir ses sanatçısına Ezan-ı Muhammedi’yi «Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah»ı eksik bırakarak okutmuşlardı. 

Esasen diyalog fitnesini bilen herkes ana gayeden de haberdardır.

 

Mardin Kasımiye Medresesi’nde oynanan tiyatro da unutulmuş değil. Papaz, Haham ve İmam, Sırat köprüsüne teşbih edilen bir salaş köprüden çanlar çalar, ezan okunurken birlikte geçiyor ve gûya hep birden Cennet’e giriyorlardı..

 

Reşit Haylamaz «Gönül Tahtımızın Eşsiz Sultanı Efendimiz» isimli kitabının 252. sayfasındaki ifadeler şu şekilde yer alıyor:

 

 

Buradaki sinsi bir şekilde uygulanan “gizli hıristiyanlaştırma çabası” feraset ehline inşaAllah gizli kalmaz elbet.

 

Çünü, Risale-i Nurların tahrifi ile gelecek neslin sinsice , Hıristiyanlaştırılmasıda aynı projedir!!

İşin acı tarafı , bu korkunç  gaye  „Risalelerle“  bina edilmeye çalışılıyor. Ama Bediüzzman Said Nursin ilhamen mazhar oldugu bu Tefsir, RİSALET- İ AHMEDİYYEYİ ve külli şehadetlerini beyan etmiştir, siz o şehadeti yok saymaya calışsanızda!

 

15. Sua, Birinci Makam, Ücüncü kisimdan

 

…nasıl bu kâinat onun RİSALETİNE gayet kuvvetli ve kat'î ŞEHADET eder;

öyle de:

Başta âlem-i İslâm, bütün beşer ve bütün zîşuur; Cehennem'den daha acı ve korkunç olan ademden, hiçlikten, i'dam-ı ebedîden, fena-i mutlaktan kurtulmak için daimî aşk ve şevkle her zamanda ve câmi' mahiyetinin bütün kuvvetleriyle, bütün istidadat lisanları ile, bütün dualar ve ibadetler ve ricalarının dilleriyle istedikleri hayat-ı bâkiyeyi kuvvetli ve kat'î beşaret veren risalet-i Ahmediye (A.S.M.) ve hakikat-ı Muhammediyeye (A.S.M.) şehadet edip nev'-i beşerin medar-ı iftiharı ve eşref-i mahlukat olduğuna imza bastığı gibi..

her zamanda üçyüzelli milyon ehl-i imanın اَلسَّبَبُ كَالْفَاعِلِ sırrınca, her gün işledikleri bütün hasenatlar ve hayırların bir misli Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın defter-i hasenatına girmesi ve o tek şahsiyet-i Muhammediye (A.S.M.), yüzer milyon, belki milyarlar âbid-i muhsin kadar küllî bir ubudiyete ve füyuzatına mazhar bir makam kazanması, o zâtın RİSALETİNE pek kuvvetli ŞEHADET edip imza basar.

Şualar ( 621 )

 

Kelime-i Şehadetten وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰهِ i çıkarmakla Kainat kadar  bir Şehadeti tekzib ettiniz!!!

 

 

Yani Muhammed'in (A.S.M.) RİSALETİNE ŞEHADET eden:

 

Birincisi:

 

Onbir hâlâtından çıkan bir hüccet-i RİSALETTİR. Evet,

okumak ve yazmak öğrenmediği ve ümmi olduğu halde;

·        ondört asrın ukalâsını, feylesoflarını hayrette bırakan

·        ve edyan-ı semaviyede birinciliği kazanan bir din ile birden, tecrübesiz ve def'aten meydana çıkması emsal kabul etmez bir halet olduğu gibi;

·        sözlerinden, fiillerinden, hallerinden çıkan İslâmiyet her zamanda üçyüzelli milyon insanın ruhlarına, nefislerine, akıllarına terbiyekârane ders vermesi ve manevî terakkiyata sevketmesi, emsalsiz bir halettir.

·        Hem öyle bir şeriatla meydana gelmiş ki; âdilane kanunlarıyla nev'-i beşerin beşten birisini ondört asırda maddî ve manevî terakki içinde idare etmesi misilsiz bir halet olduğu gibi,

·        zât (A.S.M.) öyle bir iman ve itikadla meydana çıktı ki;

·        bütün ehl-i hakikat her zaman onun mertebe-i imanından feyz almalarıyla beraber en yüksek ve en kuvvetli bir derecededir diye müttefikan tasdikleri

·        ve o zamanda hadsiz muarızlarının ona muhalefeti zerre kadar bir telaş, bir vesvese, bir şübhe vermemesi gösteriyor ki, kuvvet-i imaniyede dahi onun emsali yok ve o küllî yüksek imanı misilsizdir.

·        Hem öyle bir ubudiyet ve ibadet gösterdi ki; ibtida ve intihayı birleştirip hiç kimseyi taklid etmeyerek, ibadetin en ince esrarını görüp müraat ederek en dağdağalı zamanlarda dahi tam tamına ubudiyeti yapması emsalsiz bir halet olması gibi,

·        Hâlıkına karşı öyle daavat ve münacat ve ricalar yapmış ki, bu zamana kadar telahuk-u efkârla beraber o mertebeye yetişilmemiş. Meselâ: Cevşen-ül Kebir münacatında binbir esma-i İlahiyeyi şefaatçi ederek Hâlıkını öyle bir tarzda tavsif ve tarif eder ki, emsali yok. Ve marifetullahta kimse ona yetişememesi, misilsiz bir halettir.

·        Hem öyle bir metanetle insanları dine davet ve öyle bir cür'etle risaletini tebliğ etmiş ki; kavmi ve amcası ve dünyanın büyük devletleri ve eski dinlerin etbaları ona muarız vedüşman oldukları halde, zerre kadar korkmayarak, çekinmeyerek umumuna meydan okuması ve başa da çıkarması, emsalsiz bir halettir.

Şualar ( 623 )

 

Yirmi küllî şehadetlerden ve çok şehadetleri ihtiva eden İkinci Şehadet:

 

İmanın altı rükünlerinin hakikatları ve tahakkukları ve hakkaniyetleri, Muhammed'in (A.S.M.) RİSALETİNE ve hakkaniyetine kat'î ŞEHADET eder. …

Şualar ( 623 )

 

Imanın altı rüknünü bir partinin 6 okuna değistirirseniz, ancak siz bu şehadeti göremezsiniz!!

 

 

 

Binler şehadetleri ihtiva eden Üçüncü Küllî Şehadet:

 

O Zât (A.S.M.) Güneş gibi kendi kendine delildir. Binler mu'cizat ve kemalât ve yüksek, güzel ahlâkıyla RİSALETİNE ve sadıkıyetine pek kuvvetli ŞEHADET eder. …

Şualar ( 624 )

Kelime-i Şehadetten وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰهِ i çıkarmakla, peki  O Binler Mu´cizattan bir tanesi olan ihbar-i gaybisini nasıl susturup, tekzib edeceksiniz  ?

RE. 508/5. Şark tarafından bir cemaat meydana gelir. Kur´an okurlar hançerelerinden aşağı geçmez. Onlardan bir taife inkiraz ederse diğer taife zuhur eder. Son partileri Deccal ile beraber olurlar.

 

 

Pekçok kuvvetli şehadetleri ihtiva eden Dördüncü Şehadet:

 

Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan, hadsiz hakikatlar ve hüccetleriyle RİSALETİNE, sadıkıyetine ŞEHADET eder. …

Şualar ( 625 )

 

Kelime-i Şehadetten وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰهِ i çıkarmakla Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyanın hadsiz hakikatler ve hüccetlerini hiçe saydınız !

 

 

 

Beşinci, Altıncı, Yedinci, Sekizinci Küllî Şehadetler:

 

Binbir esma-i İlahiyeye sarihan ve işareten bakan ve bir cihette Kur'andan çıkan bir hârika münacat olan ve marifetullahta terakki eden bütün âriflerin münacatlarının fevkinde bulunan ve bir gazvede "Zırhı çıkar, onun yerine bu Cevşen'i oku" diye Cebrail vahiy getiren "Cevşen-ül Kebir" münacatı içindeki hakikatlar ve tam tamına Rabbine karşı tavsifler, Muhammed'in (A.S.M.) RİSALETİNE ve hakkaniyetine ŞEHADET ettiği gibi;

 

Kur'andan tereşşuh eden ve bir cihette Cevşen'den feyiz alan ve tevellüd eden Resail-in Nuriye, yüzotuz parçasıyla risalet-i Muhammediyeye (A.S.M.) birtek hüccet olarak RİSALETİNİN bütün hakikatlarını aklen ve mantıken isbatıyla, hattâ felsefenin nazarında akıldan pek uzak mes'elelerini göz önünde gibi gayet kolay ve makul bir tarzda ders vermesiyle Muhammed'in (A.S.M.) sadıkıyetine ve RİSALETİNE küllî bir surette ŞEHADET eder.

Şualar ( 625 )

 

O „Sohbetlerinizde“, adliye kapılarında okuduğunuz Cevsen dahi sizin sapık iddianızı tekzib ediyor..  çünkü dünyevi faydalar için okuduğunuz o Cevsen Muhammed'in (A.S.M.) RİSALETİNE ve hakkaniyetine ŞEHADET eder. Kelime-i Şehadetten وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰهِ i çıkarmakla, okuduklarınızla kendi sapık davanızıyalanlıyorsunuz.

 

 

 

Hem zaman-ı mazi dahi risaletine bir küllî şahiddir ki; irhasat denilen nübüvvetten evvel zuhur eden ve gelecek peygamberin mu'cizatı sayılan hârikalar, tarihlerde ve siyer kitablarında kat'î tevatür tarzında nakledilen pekçok vakıalar, gayet sağlam bir surette RİSALETİNE ŞEHADET eder ve çok nevileri var.

Şualar ( 626 )

 

 

 

Hem istikbal, yani vefatından sonra onun haber verdiği hâdiseler pekçoktur ve çok nevileri var. ……, ihbar-ı gaybînin sair nevileriyle ve Muhammed'in (A.S.M.) hakkaniyetine delalet eden pekçok vakıat-ı istikbaliye ile zaman-ı istikbal dahi kuvvetli ve küllî bir surette RİSALET-i Muhammediyeye (A.S.M.) ve sadıkıyetine ŞEHADET eder demektir.

Şualar ( 626 )

 

Hem Kelime-i Şehadetten وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰهِ i çıkarmak, Muhammedin ( asm) in istikbale ait ihbarat-i gaybisini tekzibdir!! 

 

 

Dokuzuncu, Onuncu, Onbirinci, Onikinci Şehadetlere işaret eden:

 

          Dokuzuncusu:عُلَمَاءُ اُمَّتِى كَاَنْبِيَاءِ بَنِى اِسْرَائِيلَ sırrına mazhar ve salavatlarda âl-i İbrahim Aleyhisselâm'a mukabil olan âl-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın içindeki büyük evliya ve Ali (R.A.), Hasan (R.A.), Hüseyin (R.A.) ve ehl-i beytin oniki imamı ve Gavs-ı A'zam, Ahmed-i Rüfaî, Ahmed-i Bedevi, İbrahim-i Desukî, Ebu-l Hasan-ı Şazelî gibi aktablar imamlar ittifakla, hakkalyakîn bir itikadla ve keşfiyat ve müşahedatla ve ümmette gösterdikleri hârika irşadatla ve kerametlerle, RİSALET ve hakkaniyet ve sadıkıyet-i Muhammediyeye (A.S.M.) imanları ve ŞEHADETleriyle imza basıyorlar.

Şualar ( 627 )

 

Kelime-i Şehadetten وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰهِ i çıkarmakla Al-i Muhammedin davasını tekzib ve Onların imzasını hafife aldınız!!

 

 

Onuncusu: Enbiyadan sonra en muhterem ve yüksek taife ve ümmi ve bedevi oldukları halde az bir zamanda nur-u Muhammedî (A.S.M.) ile şarktan garba kadar âdilane idare edip, cihangir devletleri mağlub ederek müterakki, fenli, medenî, siyasî milletlere üstad, muallim, diplomat, hâkim-i âdil olarak o asrı bir asr-ı saadet hükmüne getiren sahabeler; Muhammed'in (A.S.M.) her halini tedkik ve taharriden sonra gözleriyle gördükleri çok mu'cizatın kuvvetiyle eski düşmanlıklarını ve ecdadlarının mesleklerini ve çokları -Hâlid İbn-i Velid ve İkrime İbn-i Ebu Cehil gibi- pederlerinin tarafdarlıklarını, kavim ve kabîlelerini tamamıyla bırakıp bütün ruh u canlarıyla, gayet fedakârane bir surette İslâmiyete girerek aynelyakîn derecesinde Muhammed'in (A.S.M.) sadıkıyetine ve RİSALETİNE imanları; sarsılmaz, küllî bir ŞEHADETTİR.

Şualar ( 627 )

 

 

Kelime-i Şehadetten وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰهِ i çıkarmakla, Sahabelerin bu imanini tekzib ettiniz!! Birde bu Sahabeleri sevdiğinizi. kendinizi onlara kıyaslayıp Onların yolunda yürüdüğünüzü iddia etmeyin, Reziller!

 

 

Onbirincisi: Asfiya ve sıddıkîn denilen müçtehidler, imamlar, allâmeler; İbn-i Sina, İbn-i Rüşd gibi dâhî feylesoflar misillü binler ehl-i tahkik, aklî ve mantıkî bir tarzda, her biri ayrı bir meslekte, şübhesiz binler hüccetlere ve kat'î bürhanlara istinaden, ilmelyakîn derecesinde Muhammed'in (A.S.M.) RİSALETİNE ve hakkaniyetine imanları, öyle küllî bir ŞEHADETTİR ki; onların umumu kadar bir zekâsı bulunmayan karşılarına çıkamaz.

Şualar ( 627 )

 

Kelime-i Şehadetten وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰهِ i çıkaranlar o halde bu ehl-i tahkinde karşısına cıkmışlardır.. Heyhat hangi zekayla??

 

 

İşte o hadsiz şahidlerden birisi, bu zamanda Risale-i Nur'dur ki; münkirler ona karşı hiçbir çare bulamadıklarından, zabıta ve adliyeyi aldatıp mahkeme eliyle susturmasına çalışıyorlar.

Şualar ( 628 )

 

Risaleleri, bugün sahteleştirmekle susturmaya calışıyorsunuz, ama buna muvaffak olamıyacaksınız ..

 

 

 

Onikincisi: Âlem-i İslâmda herbiri ümmetin ehemmiyetli bir kısmını daire-i dersine alıp hârika irşad ve kerametlerle manevî terakki ettiren ve hüccetler yerinde müşahedata, keşfiyata dayanan ve aktab denilen en derin ehl-i tahkik ve hakikat, ruhanî terakkilerinde Muhammed'in (A.S.M.) RİSALETİNİ ve sadıkıyetini ve en yüksek mertebe-i hakkaniyette bulunduğunu keşfen ve şuhuden görüp müttefikan ve mütetabıkan nübüvvetine ŞEHADETLERİ öyle bir imzadır ki; onların umumu kadar bir yüksek mertebe-i kemalâtı kazanmayan, o imzayı bozamaz.

 

Demek Kelime-i Şehadetten وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰهِ i çıkarmaya çalışmak Bu ehl-i tahkik ve hakikatin imzasını bozmaya çalışmaktır. Vay Halinize!!

 

 

Onüçüncü Şehadet

 

Dört küllî ve çok geniş ve kat'î hüccetlerden ibarettir:

Geçmiş zamanlarda nev'-i beşerin meşahir ve namdarlarından başta enbiya olarak ârifler, kâhinler, hâtifler müttefikan Muhammed'in (A.S.M.) RİSALETİNE ve geleceğine irhasat nev'inden gayet sarih ve mükerrer haber verdiklerini nakl-i sahih ve bir kısmını tevatürle tarih ve siyer ve hadîs kitablarında kayıd ve kabul edilmesine ve Mu'cizat-ı Ahmediye Risalesinde o binler ihbaratın en kuvvetli ve kat'î kısmını tafsilen beyanına binaen ona havale edip gayet kısa bir işaretle deriz ki: Enbiyalar, mukaddes semavî kitablarda Muhammed'in (A.S.M.) nübüvvetine dair Tevrat, İncil, Zebur'un yüzer âyetlerinde sarahata yakın kısmından yirmi âyetleri Ondokuzuncu Mektub'da yazılmış.

Hristiyan ve Yahudiler tarafından çok tahrifatıyla beraber, yine nübüvvet-i Ahmediyeyi haber veren yüz âyeti Hüseyn-i Cisrî kitabında yazmış. Kâhinler ise, başta meşhur Şıkk ve Satih olarak, ruhanî ve cinn vasıtasıyla gaybdan haber veren ve şimdi medyum denilen tevatür bir nakl-i sahih ile Peygamber'in geleceğine ve Fars Devleti'ni kaldıracağına sarih bir surette haber verdikleri ve şübhe kaldırmaz bir tarzda yakında bir Peygamber Hicaz'da zuhurunu mükerrer söyledikleri gibi; ârif-i billah kısmından Peygamber'in cedlerinden Kâ'b İbn-i Lüeyy ve Yemen ve Habeş padişahlarından Seyf İbn-i Zîyezen ve Tübba' gibi çok ârifler, o zaman evliyaları pek sarih bir surette Muhammed'in (A.S.M.) risaletinden haber verip şiirlerle ilân etmişler. Ondokuzuncu Mektub'da, ehemmiyetli ve kat'î bir kısmı yazılmış. Hattâ o padişahlardan birisi demiş: "Ben, Muhammed'e (A.S.M.) hizmetkâr olmasını bu saltanata tercih ederim." Birisi de demiş: "Ah ben ona yetişse idim, onun ammizadesi olurdum." Yani: Hazret-i Ali gibi fedai bir hizmetkârı ve veziri olurdum. Her ne ise, -tarih ve siyer kitabları bu haberleri tamamen neşr ile- bu ârifler, risalet-i Ahmediyeye (A.S.M.) kuvvetli ve küllî bir ŞEHADETLE sadıkıyetine imza basıyorlar.

 

Kelime-i Şehadetten وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰهِ i çıkarmakla bu külli Şehadetide tekzib etmiş oldunuz!.

 

 

         Hem o ârifler ve kâhinler gibi risalet-i Muhammediyeyi (A.S.M.) gaybî haber veren ve sözleri işitilen ve şahısları görünmeyen hâtif denilen ruhanîler, pek sarih bir surette Muhammed'in (A.S.M.) nübüvvetinden haber verdikleri gibi; çok muhbirler, hattâ saneme kesilen kurbanlar ve sanemler ve mezar taşları nübüvvetinden haber vermeleriyle onun RİSALETİNE ve hakkaniyetine imza basıp tarih lisanıyla ŞEHADET etmişler.

Şualar ( 629 )

 

 

Demek Kelime-i Şehadetten وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰهِ i çıkaranlar mezar taşı gibi bir camid cisimdende camiddirler !!

 

Ondördüncü Şehadet:

 

Kâinatın kuvvetli şehadetine işaret eden bu Arabî fıkra:

Âyet-ül Kübra, bu Arabî fıkranın mealine dair demiş: Bu kâinat, nasılki kendini icad ve idare ve tertib eden ve tasvir ve takdir ve tedbir ile bir saray, bir kitab gibi, bir sergi, bir temaşagâh gibi tasarruf eden sâni'ine ve kâtibine ve nakkaşına delalet eder; öyle de: Kâinatın hilkatindeki makasıd-ı İlahiyeyi bilecek, bildirecek ve tahavvülâtındaki Rabbanî hikmetlerini talim edecek ve vazifedarane harekâtındaki neticeleri ders verecek ve mahiyetindeki kıymetini ve içindeki mevcudatın kemalâtını ilân edecek ve "Nereden geliyorlar? Ve nereye gidecekler? Ve ne için buraya geliyorlar? Ve çok durmuyorlar, gidiyorlar?" diye dehşetli suallere cevab verecek ve o kitab-ı kebirin manalarını ve âyât-ı tekviniyesinin hikmetlerini tefsir edecek bir yüksek dellâl, bir doğru keşşaf, bir muhakkik üstad, bir sadık muallim istediği ve iktiza ettiği ve herhalde bulunmasına delalet ettiği cihetle; elbette bu vazifeleri herkesten ziyade yapan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın hakkaniyetine ve bu kâinat hâlıkının en yüksek ve sadık bir memuru olduğuna kuvvetli ve küllî ŞEHADET edip "Eşhedü enne Muhammederresulullah" der.

Şualar ( 630 )

 

Kelime-i Şehadetten وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰهِ i çıkaranlar kainatın bu külli şehadetinide tekzib ediyorlar? Yoksa başka bir Kainat Imamı mı kendilerine tayin ettiler?

 

 

Evet Muhammed'in (A.S.M.) getirdiği nur ile kâinatın mahiyeti, kıymeti, kemalâtı ve içindeki mevcudatın vazifeleri ve neticeleri ve memuriyetleri ve kıymetleri bilinir, tahakkuk eder. Ve kâinat baştan başa gayet manidar mektubat-ı İlahiye ve mücessem bir Kur'an-ı Rabbanî ve muhteşem bir meşher-i âsâr-ı Sübhaniye olur. Yoksa adem ve hiçlik ve zeval ve fena karanlıklarında yuvarlanankarmakarışık vahşetli bir virane ve dehşetli bir matemhane mahiyetine düşer. Bu hakikata binaen, kâinatın kemalâtı ve hikmetli tahavvülâtı ve sermedî manaları, kuvvetli bir tarzda "Neşhedü Enne Muhammederresulullah" der.

Şualar ( 631 )

 

 

 

Onbeşinci Şehadet:

 

Pekçok kudsî şehadetleri ihtiva eden, bu kâinatta tasarruf ederek zerrattan seyyarata kadar bütün tahavvülât ve harekât ve sekenat ve hayat ve memat gibi bütün tasarrufat emriyle, iradesiyle, kuvvetiyle bulunan  Zât-ı Vâcib-ül Vücud'un icraat-ı rububiyeti ve ef'al-i Rahmaniyeti cihetinde risalet-i Muhammediyeye (A.S.M.) mukaddes ŞEHADETİNE….

Şualar ( 631 )

 

 

 

Evet bu kâinatta, gözümüz önünde bu muntazam tasarrufatı içinde adalet ve hikmet ile ve rahmet ve inayet ve himayet ile her zaman iyileri himaye ve fenaları ve yalancıları tokatlamak, rububiyetinin bir âdeti olmasından,

ef'al-i Rahmaniyet muktezasıyla

·        bir Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ı Muhammed'in (A.S.M.) eline vermesi

·        ve bine yakın mu'cizelerin pekçok enva'ını ona vermesi

·        ve bütün hâlâtında ve en tehlikeli vaziyetlerinde şefkatkârane himaye

·        ve hattâ güvercin ve örümcekle muhafaza etmesi

·        ve büyük vazifelerinde onu tam muvaffak etmesi

·        ve dinini bütün hakikatlarıyla idamesi

·        ve İslâmiyetini zeminin ve nev'-i beşerin başına geçirmesi

·        ve bütün mahlukat üstünde bir makam-ı şeref ve meşahir-i insaniyenin fevkinde daimî bir rütbe-i makbuliyet ve dost ve düşmanının ittifakıyla en yüksek hasletleri taşıyan bir şahsiyeti vermekle, beşerin beşten birisini ona ümmet etmesi gayet

 

kat'î bir tarzda sadıkıyetine ve RİSALETİNE ŞEHADET ettiği gibi,

 

ef'al-i rububiyet cihetinde dahi görüyoruz ki; bu âlemin mutasarrıfı ve müdebbiri, Muhammed'in (A.S.M.) RİSALETİNİ bu kâinata bir manevî güneş yapıp, -Nur Risalelerinde isbat edildiği gibi-

·        onun ile bütün karanlıkları izale

·        ve nurani hakikatlarını gösterip

·        ve bütün zîşuuru, belki kâinatı hayat-ı bâkiye müjdesiyle sevindirdiği gibi;

·        dinini dahi bütün makbul ehl-i ibadetin fihriste-i kemalâtı

·        ve harekât-ı ubudiyette sağlam bir proğram yapması gibi Muhammed'in (A.S.M.) şahsiyet-i maneviyesi olan hakikatını, Kur'anın ve Cevşen'in delaletiyle tecelliyat-ı uluhiyetine bir âyine-i câmia yapması ve sâbıkan işaret ettiğimiz hakikatların ve ondört asırda her gün ümmetinin bütün hasenatlarının bir mislini kazanmasının ve hayat-ı içtimaiye ve maneviye ve beşeriyedeki âsârının delaletiyle, nev'-i beşere en yüksek reis ve mukteda ve üstad yapması;

·        ve onu büyük ve kudsî vazifelerle beşerin imdadına gönderip rahmet, hikmet, adalet, gıda, hava, mâ, ziya derecesinde insanları onun dinine, şeriatine, İslâmiyetteki hakikatlarına muhtaç yapması ile oniki küllî ve kat'î hüccetlerle RİSALET-i Muhammediyeye (A.S.M.) kudsî ŞEHADET ettiği halde,

 

acaba hiç mümkün müdür ki; sinek kanadının ve bir çiçeğin tanziminden lâkayd kalmayan bu kâinat sahibinin bu derece küllî ve geniş şehadetlerine mazhar olan risalet-i Muhammediye (A.S.M.), kâinatın manevî bir güneşi olmasın.

Şualar ( 633 )

 

 

 

 

İşte bu onbeş küllî şehadetler, herbiri pekçok şehadetleri, hattâ "Üçüncü Şehadet" mu'cizat lisanıyla bin şehadeti ihtiva edip öyle bir kat'iyyetle ve kuvvetle "Eşhedü Enne Muhammederresulullah" olan davayı isbat ve tahakkukunu ve kıymetini ve ehemmiyetini ilân etmiş ki; her gün beş defa âlem-i İslâm, yüzer milyon lisanlar ile teşehhüdde o davayı kâinata ilân ettiği gibi; o davanın esası olan hakikat-ı Muhammediye (A.S.M.), kâinatın çekirdek-i aslîsi, bir sebeb-i hilkati ve en mükemmel meyvesi olduğunu milyarlar ehl-i iman tereddüdsüz tasdik ederek kabul etmişler. Ve bu kâinatın sahibi (Celle Celalühü) o şahsiyet-i maneviye-i Muhammediyeyi (A.S.M.) saltanat-ı rububiyetine bir yüksek dellâlı ve kâinat tılsımının ve hilkat muammasının bir doğru keşşafı ve lütf u rahmetinin bir parlak misali ve şefkat ve muhabbetinin bir belig lisanı ve âlem-i bâkideki hayat-ı daime ve saadet-i ebediyenin en kuvvetli müjdecisi ve elçilerinin en son ve büyüğü bir resul eylemiş.

 

         Acaba bu mahiyetteki bir hakikata kanaat etmeyen veya ehemmiyet vermeyen, ne derece hasaret ve hata ve belâhet ve cinayet ettiği kıyas edilsin!..

Şualar ( 633 )

 

 

 

…âlem-i İslâmiyette RİSALET-i Ahmediyeyi (A.S.M.) inkâr niyetiyle şeriat-ı Ahmediyeyi (A.S.M.) tahribe çalışan Süfyan komitesi, Hazret-i Mehdi cem'iyetinin mu'cizekâr manevî kılıncıyla öldürülecek ve dağıtılacak.

Mektubat ( 441 )