07.12.2014 tarihinde Başbakan Ahmed Davudoğlu ve 15.02.2015 tarihinde Cumhurbaşkanı Receb Tayyib Erdoğana yazdığımız iki mektubdur.

 

 

Başbakan Ahmet Davutoğlu

Vekaletler Caddesi Başbakanlık

Merkez Bina P.K. 06573

Bakanlıklar / Ankara

 

 

Sayın Başbakan Ahmet Davutoğlu,                                                                        07.12.2014

 

2012'de Risale-i Nur tahrif edildi. Kudsi kelimeleri değiştirilerek yok edilmek istendi. Hem sizin mahiyetinizden hem milletin maneviyatından rahatsız vatan sathına hulul eden bir cereyan bu meş'um hadiseyi başlattı.

Bu hainlere karşı Bediüzzamanın Talebeleri Kültür Bakanlığına bu konuda yasal bir düzenleme girişiminde bulunması için müracat etti. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun 47. maddesinde yapılan bir değişiklikle tahrifat ve korsan baskıların önüne geçilmesi amaçlanıyor.

Şimdi Diyanet TAM ve TEK yetkili ilan edilip, muracaat eden herkes Nurları basar deniliyor. Böylece Nurlardan elde edilecek karlar dahil pek çok mevzu karışıp çözüme kavuşmadığı gibi; ilerde Diyanet riyasetine koşulsuz ve haksız selahiyetsiz verilen bu yetkilerin Üstadın vasiyetini çiğneyip rekabet ve ihtilaf kapılarını açan her önüne gelenin Risale basması yani korsan neşriyata devam edilecek.

Halbuki Risalelerin neşir hizmetini Bediüzzaman Hazretleri, "İsteyen neşretsin" diyerek başıboş bırakmamış, kendi sağlığında dizi dibinde yetiştirdiği, Risale-i Nur'un hizmet tarzını bilen kimselerden meydana gelen ve "mutlak vekilim" diyerek isimlerini tek tek saydığı talebelerinden meydana gelen bir heyete tevdi etmiştir. Risale-i Nur'a hizmet iddiasında bulunan insanların, Risale-i Nur Müellifinin kendi eserleri hakkındaki bu tasarrufunu da saygı ile karşılayıp buna boyun eğmeleri gerekmez mi?

 

Biz bu külliyata safiyane inanmamışız.

Risale-i Nur'a ilişen her el kırılır her dil kurur; tarih bunun binlerce misaliyle doludur. Üstadımız sağlıgında bunu devrin hukumetlerine her fırsatta; mahkemelerde yahud mektublarında anlattı izah etti hayatıylada isbat etti. Biliniz ve bilmelisiniz. Hem bilirsiniz. Paralel İhanet Çetesinin günümüzdeki maskara olması dahi buna delildir. Hamdolsun.

 

Sayın Başbakanım, Bakara suresi 181. ayeti çok açık ve her Müslüman buna iman etmelidir.

“Artık her kim bunu (vasiyeti) işitip bildikten sonra tebdîl ederse şüphe yok ki bunun günahı o tebdîl edenlerin üzerinedir. Allah Teâlâ muhakkak semîdir, alîmdir.” (meal)

 

Bediüzzaman Hazretleri tab yetkisinin kimin olduğunu vasiyetinde netleştirmiştir. Bu vasiyetini hem kitaplarında mektup olarak neşrettirmiştir, hemde Emirdağ talebelerinden Mehmet Çalışkan ve Hamza Emek şahitliğinde 20.01.1960 tarihli noterden tasdikli bir vasiyetnamede  yazdırmıştır.

Hem eserlerin satışından elde edilen gelirlerin nerede kullanılması dahi bir vasiyetnamede neşredilmişdir.

Risale-i Nur'lar HERKESİN ASLINA UYGUNDA OLSA basabileceği, dilediği gibi gibi arz-ı endam edebileceği eserler değildir.

Vasiyetnameye göre Üstadımızın buna müsadesi yoktur; sahipleri ve naşirleri vardır.

 

Bu naşirlerden biriside Ahmed Atimurdur. Üstad Hazretleri, bütün yakın talebelerinin şehadetiyle Risale-i Nurların basım işini İstanbul’da Ahmet Aytimur’a (Envar Neşriyat) Ankara’da Said Özdemir’e bizzat vasiyet etmiştir. Kendisi altmış beş senedir bu işin başındadır.

 

Ahmed Aytimur Ağustos 2014 de o zaman Başbakan olan sayın Receb Tayyib Erdoğana bir Mektub göndermiştir. Bu Mektub internette bu meseleleri araştırırken tevafuken karşıma çıktı.  

 

Sayın Başbakanım, bu vaziyetten dolayı çok mağdurum ve bu benim için dünyanın en büyük meselesidir.Bana anamdan babamdan ziyade İslamı, İmanı anlatan Allahı tanıtan bu eserlere böylesine bir su-i kast (Paralel İhanet çetesi tarafından Risale-i Nurların değiştirilmesi) benim yaşamım boyunca uğradığım en büyük haksızlık ve zulumdur. Sizin bu Eserlerin hukuken korunması için gösterdiğiniz gayretinizden dolayı memnun olmakla birlikde, Ahmed Aytimur Ağabeyin endişesini ve Talebini hissiyatıma tam tercüman hissettiğimden,  mektubunu size iletme ve tekrar hatırlatma ihtiyacı duydum. 

Hem Risale-i Nurun değiştirilmesine yanarken, şimdide Üstadımızın vasiyetinin değiştirilmesi azabımıza azab kattı.

Bir vatandaş olarak arz ediyorum ve sizin yardımınızı taleb ediyorum. Lütfen Bediüzzamanın Vasiyetlerini tekrar gözden geçiriniz ve lütfen bu meseleyle şahsen ilgileniniz.

 

 

 

 

 Ahmed Aytimur Agabeyin Mektubu:

 

Sayın Başbakanımız Recep Tayyib Erdoğan Beyefendi;

 

Malumunuz üzere Risale-i Nur’lara bandrol meselesi yaklaşık üç-dört aydır devam etmektedir ve bu sürede hiçbir yayınevine ve kimseye bandrol verilmemiştir.

 

Esasen Risale-i Nurların nasıl ve kimler tarafından basılacağı, Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin hayatında bu mesele ayan beyan tesbitlidir.

 

Bizler Risale-i Nurların hukukunun korunması bakımından memnun olmakla birlikte hak sahiplerine de basım hakkının verilmesi, hatta bunun bir statütüye bağlanmasının ehemmiyetini arz etmek isteriz.

 

Çünkü eskiden beri sizlere muhalif olanlar ve şimdi de onlara iltihak edenlerin elinde bu mesele sizlerin aleyhinde istimal edilebilir hale gelmektedir. Bu hal hem Risale-i Nur neşriyatına, hem sizlere zarar verebilir.

 

 

Üstad Hazretleri, bütün yakın talebelerinin şehadetiyle Risale-i Nurların basım işini İstanbul’da Ahmet Aytimur’a (Envar Neşriyat) Ankara’da Said Özdemir’e (İhlas-Nur Neşriyat) bizzat vermiştir ve fiilen de bu altmış beş senedir böyle gerçekleşmiştir.

 

Bediüzzaman Hazretleri bu vazifeyi vermekle birlikte bu vasiyetini resmen yayınlanan kitaplarında mektup olarak neşrettirmiştir. Bununla kalmamış Emirdağ talebelerinden Mehmet Çalışkan ve Hamza Emek şahitliğinde 20.01.1960 tarihli noterden tasdikli bir vasiyetname yazdırmıştır. Buradaki vasiyetinde zikrettiği talebelerinden bugün hayatta kalanları Ahmet Aytimur, Said Özdemir ve Hüsnü Bayram’dır.

 

Bediüzzaman Hazretlerinin vefatından sonra, Konya’da bir şahsın yayınladığı mecmuaya Risale-i Nurlardan iktibas yapması ve bahisler yayınlaması üzerine; o zaman Konya’da ikamet etmekte olan Bediüzzaman Hazretlerinin nesebi kardeşi ve tek kanuni varisi hükmündeki Abdülmecid Nursi Efendi (Ünlükul) bu neşriyata itiraz etmiş ve yayın hakkının kendisinde olduğunu söyleyerek dava açmıştır.

 

Bunun üzerine bu neşriyatı yapan şahıs da, Avukat Bekir Berk’i dava vekili olarak tayin etmiştir. Bekir Berk Abdülmecid Nursi (Ünlükul) Ağabey ile görüşmesinde ağabeyi Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin yakın talebelerinden sekiz kişiyi isimlerini yazarak kendisine varis tayin ettiğini ve eserlerini neşir hakkının bu şahıslar tarafından devam ettirilmesini istediğini beyan eden şahitli imzalı ve noter tasdikli bir vasiyetnameyi göstermiştir. Bediüzzaman Hazretlerinin arzu ve isteğinin bu olduğunu beyan etmiştir. Bunun üzerine de Abdülmecid Nursi (Ünlükul) Ağabey böyle bir vasiyetnameden haberi olmadığını ifade etmiş ve hemen bir feragat belgesi hazırlanmasını söylemiştir ve davadan feragat mukavelesi imzalamıştır. Yani Ağabeyi Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin varis tayin ettiği talebelerin neşir hakkını kabul etmiş ve imzalamıştır. Şimdi bu talebelerden Ahmet Aytimur, Said Özdemir ve Hüsnü Bayram hayattadır. Ve Risale-i Nur neşriyatına Envar Neşriyat ve İhlas Nur Neşriyat olarak devam etmektedirler.

 

Ayrıca Abdülmecid Nursi (Ünlükul) abinin iki yasal varisi vardır ve onlardan merhum Suad Ünlükul vefat etmiştir ve Saadet Ünlükul hanım Konya’da ikamet etmektedir. Suat Ünlükul vefat etmeden önce 1987 yılında noterden verdiği beyanname ile tüm kanuni haklarını Envar Neşriyat sahibi ve Said Nursi Hazretlerini bütün vasiyetlerinde, özellikle son vasiyeti olan 20/01/1960 tarihli noter tasdikli vasiyetnamesinde ismi geçen Ahmet Aytimur'a tüm haklarını devretmiştir. Diğer kanuni varis de kimseye basım yetkisi vermemiş ve neşriyatla ilgili müsbet ve menfi bir talebi bu güne kadar olmamıştır. Fakat müteaddid defalar “haklarımı verirsem Envar Neşriyat sahibi ve Üstadın varis tayin ettiği Ahmet Aytimur'a veririm” demiştir.

 

Şimdi sizden beklediğimiz, Bediüzzaman Hazretlerinin varis olarak tayin ettiği zatlardan hayatta olan ve zaten de yapmakta oldukları neşriyat hizmetlerini üzerlerine tescillenmesini sağlamanızdır.

 

Bu meseleden çıkış yolu olarak bunu görüyor ve başka maksadlarla size yaklaşanları doğru bulmuyoruz. Bugün ekser nur talebelerinin genel kabul edebilecekleri ve itiraz etmeyecekleri ve edemeyecekleri şahıslar bunlardır.

 

Ehemmiyetle vazifeli olduğumuz bir husus da şudur ki; Üstadımızın vasiyeti geregince basılan kitapların onda birinin bu hizmetlere vakf-ı hayat edenlerin masraflarına harcanması gerektiğini vasiyetlerine yazmıştır.

 

Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri esas gayesinin ne olduğunu şöyle beyan buyurmaktadır:

 

"Birtek gayem vardır: O da, mezara yaklaştığım bu zamanda, İslâm memleketi olan bu vatanda bolşevik baykuşlarının seslerini işitiyoruz. Bu ses, âlem-i İslâmın iman esaslarını zedeliyor. Halkı, bilhassa gençleri imansız yaparak kendisine bağlıyor. Ben bütün mevcudiyetimle bunlarla mücâdele ederek gençleri ve Müslümanları imana dâvet ediyorum. Bu imansız kitleye karşı mücadele ediyorum. Bu mücahedemle inşaallah Allah huzuruna girmek istiyorum. Bütün faaliyetim budur. Beni bu gayemden alıkoyanlar da, korkarım ki bolşevikler olsun. Bu iman düşmanlarına karşı mücahede açan dindar kuvvetlerle el ele vermek, benim için mukaddes bir gayedir. Beni serbest bırakınız, el birliğiyle, komünistlikle zehirlenen gençlerin ıslahına ve memleketin imanına, Allah’ın birliğine hizmet edeyim." (Ş:498)

 

Üstadımızın şu ifadeleri de bu hizmetlerde maddi ve manevi menfaat peşinde koşulamayacağının işaretidir:

 

"Lillâhilhamd ve lâ fahr... İhlâs-ı niyeti ihlâl eden ve anâsır-ı garaz olan nesep ve nesil ve tama' ve havf beni bilmiyorlar. Ben de onları tanımıyorum veya tanımak istemiyorum. Zira, meşhur bir nesebim yok ki, mazisini muhafazaya çalışayım. Ben ebu lâşey olduğumdan bir neslim de yoktur ki, istikbalini temin edeyim... Öyle bir cünunum var ki, Divan-ı Harp dehşet ve tahvifiyle tedavisine muktedir olamadı. Öyle bir cehaletim var ki, Beni ümmî edip, dinar ve dirhemin nakşını okuyamıyorum.

 

Kaldı, ticaret-i uhrevî... Öyle bir ahd etmişim ki, re’sü’l-mâli de kaybetsem mesleğimden dönmeyeceğim. Şimdiden hasâret ediyorum, çok günaha düşüyorum.

 

Birşey kaldı, o da şöhret-i kâzibedir. İşte Ben ondan usandım, kaçıyorum. Zira uhdesinden gelmediğim çok vazifeyi bana yükletiyor." (Asar-ı Bediyye sh:359)

 

Ahmet Aytimur

Envar Neşriyat                                                                                14 Ağustos 2014 

 

 

 

Cumhurbaşkanı Receb Tayyib Erdoğana gönderdiğimiz mektub:

 

 

Sayın Cumhurbaşkanım,                                                                                       15.02.2015

 

Bu mevzu ile ilgili daha öncede hem size hem Başbakan Ahmed Davudoğluna mektub yazmıştım. İnşaAllah bu mektubum size ulaşır.

2012'de Risale-i Nur tahrif edildi. Kudsi kelimeleri değiştirilerek yok edilmek istendi. Hem sizin mahiyetinizden hem milletin maneviyatından rahatsız vatan sathına hulul eden bir cereyan (Paralel İhanet Çetesinin) bu meş'um hadiseyi başlattı.

Bu hainlere karşı Bediüzzamanın Talebeleri Kültür Bakanlığına bu konuda yasal bir düzenleme girişiminde bulunması için müracat etti. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun 47. maddesinde yapılan bir değişiklikle tahrifat ve korsan baskıların önüne geçilmesi amaçlanıyor.

Şimdi Diyanet TAM ve TEK yetkili ilan edilip, muracaat eden herkes Nurları basar deniliyor.

Halbuki Risalelerin neşir hizmetini Bediüzzaman Hazretleri, "İsteyen neşretsin" diyerek başıboş bırakmamış, kendi sağlığında dizi dibinde yetiştirdiği, Risale-i Nur'un hizmet tarzını bilen kimselerden meydana gelen ve "mutlak vekilim" diyerek isimlerini tek tek saydığı talebelerinden meydana gelen bir heyete tevdi etmiştir. Risale-i Nur'a hizmet iddiasında bulunan insanların, Risale-i Nur Müellifinin kendi eserleri hakkındaki bu tasarrufunu da saygı ile karşılayıp buna boyun eğmeleri gerekmez mi?

 

Biz Diyanetin külliyat basmasına karşı olmadığımız gibi bundan iftihar edilmesi gerektiğini çokça düsünüyoruz çünkü Üstadımızın bir arzusudur:

 

Hükûmetin erkânlarından bekliyordum ki, bazıları bu eserlere SAHİB çıksın. Çünki ben, ölmek üzereyim; hem elim bağlı, SAHİB olamıyorum. İnşâallah Ahmed Hamdi gibi dindar, muktedir zâtlar benim bedelime SAHİB çıkacaklarına ümidle müteselli oluyorum. Bu vatanın ve İslâmiyet câmiasına yapacağınız bu kudsî vazifenizin mahkeme-i kübrada şefaatçi olmasına dua eder, hem de bilhâssa o iki zâta selâm ederim.

Emirdağ Lahikası-1 ( 247 )

 

„Sahib çıkmak“ nedir?

Temel lugatlerde:

Koruma kuvvetine sahib olarak korunması gereken şeyin koruyabilir olan bir kuvvetin devreye girmesi manasında…

 

Sizi temin ederim ki; şimdi ecel gelse ölsem, kemal-i rahat-ı kalble karşılayacağım. Çünki içinizde kuvvetli, metin, genç çok Saidler bulunduğuna ve bu bîçare, ihtiyar, hasta, zaîf Said'den çok ziyade Risale-i Nur'a SAHİB ve vâris ve hâmi olacaklarına kanaatım geliyor.

Şualar ( 310 )

 

 

Kitablara SAHİB çıkmak ise Kitabların ASLİYETİNİN ve AYNİYETİNİN muhafazası ile tahakkuk eder.

 

Bunu Bediüzzaman Hazretlerinin Talebesi Zübeyr Gündüzalp aynen şöyle ifade etmişdir:

 

Nur Talebeleri Diyanette böyle bir yayın yaparsa, Risale-i Nurun Üstadımızdan gelen ayniyet ve aidiyetini korunması için diyanete müracatla bilabedel calışıp böyle bir zarar verme ihtimalini önlemek sadakatini gösterirler.

( Zübeyir Ağabeyin bu sözleri yanında kalan kardeşlerine adeta vasiyeti hükmündeydi.)

 

Ahmed Akgündüzün internete düğen bir ses kaydında[1] „Ağabeyler nasıl isterlerse öyle yapalım“ dediğinizi söylüyor. Yani Siz Ağabeyleri muhattab alırken, birileri Ağabeyleri saf dışı bıraktığından şüphemiz kalmadı, çünkü Diyanetin Risale-i Nuru neşretmesi konusunda, elbette  Ağabeyler Kitabların ASLİYETİNİN ve AYNİYETİNİN muhafazasını  istemişlerdir. Cünkü 60 senedir kitablara tasarruf etmeden, kalem karıştırmadan neşrettiler.

 

Diyanetin 3. baskı İşarat-ül İ'cazın

1.      70 sayfalık önsözlü,

2.      atıflı, dipnotlu,

3.      Bediüzzaman Hazretlerinin asla latince basılmasına müsaade etmediği halde, Münafıklar      

         bahsinin idhalini

4.      Türkce ve arabca metinlerin karşılıklı

 

TAB edilmesini KİMLER istedi ? Bediüzzaman Hazretlerinin VARİS ve VEKİLİ olmayan, ama Kitabda ismi geçen  M. FIRINCI, Said Yüce, Ümit Şimsek, İhsan Kasım Salihi ve  Muhammed Özdemir gibi , „Son okuyucular“ ve Kitaba 70 sayfa Önsöz yazarak, kalem karıştıran Muhsin DEMİREL mi?

 

Ben Diyanetin AYNİYET ve ASLİYET'e mudahalesine ve her muracaat edene neşir yetkisi verip emsaline tefevvuk ve rekabet ve ihlassızlık kapısı açmasına Tam ve Tek yetkili olmasına dair tenkidler sunuyorum. Ve bunuda belirteyim, Yeni Asya grubundan değilim. Onları Risale-i Nura ihanet eden bir taife olarak görüyorum.

 

Üstad Hazretleri hayattayken Nurlara ilaveler ve onları tağyir edenlere nasıl mukabele etmişdir?

Eyüb Ekmekci Ağabey anlatıyor:

 

1.) „Necib Fazıl Bey, biz Üstadımızın yanından geliyoruz. ..

Tarihçe-i Hayatı kendi üslubunuzla neşrediyorsunuz. Ya AYNEN neşretmenizi yada neşretmemenizi bizimle haber gönderdiler „

(Zübeyr Gündüzalp)

 

„Peki ,.. madem Hazret öyle emretti, neşretmem.“ (Necib Fazıl Kısakürek)

 

2.) Nur talebesi bir doktor, bir derleme yazıp neşretmiş ve bu eserden bir miktarda Üstad Bediüzzaman’a göndermişti. Bediüzzaman Hazretleri, bu kitabın içindeki Risale-i Nur’dan alınan kısımların dışındakileri, kağıt yapıştırtırarak kapattırmış ve bu şekliyle bir adedini de neşreden talebesine göndermiştir. Bu hadisenin şâhidi olup, bu yapıştırıp kapatma işinde çalışanlardan halen hayatta olanlar vardır ve bu hadiseyi bazı yaşlı Nurcularda bilmektedirler.

(Mesela Hüsnü Bayram Ağabey)

 

Sayın Cumhurbaşkanım, eğer Diyanetin tab ettiği İşarat-ül İ'cazda kapağında bunun bir akademik çalışma olduğu belirtilseydi, buna itiraz etmezdik. Lakin kapağında muhterem Müellifin ismi ve Kitabın tanınmış adı geçince, BU alenen yalandır. Cünkü 72 sayfalık bir Önsöz , dipnotlar, atıflar, latince münafıklar bahsi orijinal İşarat-ül İ'cazda yoktur. Bu Eserin AYNIYETİNE ve AYIDİYETİNE dokunmak değilmidir?

 

Yani bu zamana kadar; teksir edilen yahud matbu olarak basılan bahusus 60 seneden ziyade Muhterem Ağabeylerimizin Üstadın tashih ve tasvibinden geçtigi herkesçe malum İşaratül İcaz adlı eser neden Diyanetçe dipnotlar, atıflar ilave edilip, yeni bir form uygulanarak basılıyor ?

Niçin aynıyla basılmıyor ? Neden içine kalem karışıyor? Bu Kitab neden ENVARIN değilde daha çok Nesil (M. Fırıncının yayın evi) yayının tab ettiği Kitablara benziyor? 

 

Hem 2008 de Mustafa Sungur, Husnu, Abdullah, Ahmed Aydemir, Tillolu Said, Seyyid Salih Ağabeylerin imzalarıyla yayınlanan bir bildiride bu meseleye şöyle dikkat cekilmiştir:

 

„Nurlar’ın neşriyatının aynen Üstadımız zamanında olduğu gibi yapılması zaruridir ki; sadakatımızı ve Üstadımıza layık bir talebe olabilme şükranımızı ifa etmiş olalım…”

 

Biz bu külliyata safiyane inanmamışız.

Risale-i Nur'a ilişen her el kırılır her dil kurur; tarih bunun binlerce misaliyle doludur. Üstadımız sağlıgında bunu devrin hukumetlerine her fırsatta; mahkemelerde yahud mektublarında anlattı izah etti hayatıylada isbat etti. Biliniz ve bilmelisiniz. Hem bilirsiniz. Paralel İhanet Çetesinin günümüzdeki maskara olması dahi buna delildir. Hamdolsun.

 

Sayın Başbakanım, Bakara suresi 181. ayeti çok açık ve her Müslüman buna iman etmelidir.

“Artık her kim bunu (vasiyeti) işitip bildikten sonra tebdîl ederse şüphe yok ki bunun günahı o tebdîl edenlerin üzerinedir. Allah Teâlâ muhakkak semîdir, alîmdir.” (meal)

 

Bediüzzaman Hazretleri tab yetkisinin kimin olduğunu vasiyetinde netleştirmiştir. Bu vasiyetini hem kitaplarında mektup olarak neşrettirmiştir, hemde Emirdağ talebelerinden Mehmet Çalışkan ve Hamza Emek şahitliğinde 20.01.1960 tarihli noterden tasdikli bir vasiyetnamede  yazdırmıştır.

Hem eserlerin satışından elde edilen gelirlerin nerede kullanılması dahi bir vasiyetnamede neşredilmişdir.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=L6jJBFzyOi0

 

 

 

Risale-i Nur'lar HERKESİN ASLINA UYGUNDA OLSA basabileceği, dilediği gibi arz-ı endam edebileceği eserler değildir.

Vasiyetnameye göre Üstadımızın buna müsadesi yoktur; sahipleri ve naşirleri vardır.

 

Sayın Cumhurbaşkanım, bu vaziyetten dolayı çok mağdurum ve bu benim için dünyanın en büyük meselesidir.Bana anamdan babamdan ziyade İslamı, İmanı anlatan Allahı tanıtan bu eserlere böylesine bir su-i kast (Paralel İhanet çetesi tarafından Risale-i Nurların değiştirilmesi) benim yaşamım boyunca uğradığım en büyük haksızlık ve zulumdur. Sizin bu Eserlerin hukuken korunması için gösterdiğiniz gayretinizden dolayı memnun olmakla birlikde, bu meseleleri hatırlatma ihtiyacı duydum. 

Hem Risale-i Nurun değiştirilmesine yanarken, şimdide Üstadımızın vasiyetinin değiştirilmesi ve Devlet bir takım şöhretperestler tarafından aldatılp İşarat-ül İ'caz eseri tahrif edilmesi  azabımıza azab kattı.

Elhasıl:

Diyanet İşleri Başkanlığının Üstadımızn arzusu üzerine Risale-i Nur'ları neşr etmesi hepimizin mesud olacagı iftihar edeceği bir hadisedir.

Fakat malesef; kitabın Neşriyat kaidelerinin dışında ayniyet ve asliyetine mudahale edecek tarzda kör niyetle yapılan tasarrufları malum zihniyetlerin ve bir takım hodfruşların ilave ve kalem karıştırmalarını görünce sevincimiz kursağımızda kaldı.

 Şimdi diyanet ilmi bir heyet kurup kitabın kapağında bunu belirtse ve UMUM NEŞRİYATolmadığını hususi bir eser olduğunu ilan etse ve bu Önsözü telif eden kisileri tanıtsa buna itiraz edilmez.

Ama diyanet UMUM NEŞRİYATI ve İLKELERİNİ belirliyor...

Kapağında Risale-i Nur ve Bediüzzaman yazan bir kitabın içinde Üstadımız hariç hiç bir kimse KALEM oynatamaz.

Bir vatandaş olarak arz ediyorum ve sizin yardımınızı taleb ediyorum. Lütfen Bediüzzamanın Vasiyetlerini tekrar gözden geçiriniz ve lütfen bu meseleyle şahsen ilgileniniz.