HİZMET EHLİNİN “ŞAHSİ HATALARINA” İKAZ TARZINDA

 

 (Gayr-ı Münteşir)

                                  بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَة اللّٰهِ

Aziz, sıddık, halîs kardeşim ve tarîk-ı hakda ve Kur’an hizmetinde kahraman arkadaşım!

 Risale-i Nur’un intişarı heryerde lillâhilhamd muvaffakiyetle kendi kendine fütuhat yaparak devam ediyor. İnebolu’da havalide kemal-i iştiyakla bir zaman devam etti ve yerleşti. Daha inşâallah sökülmez. Fakat ehl-i dalâlet ve şeytan-ı cin ve ins, sizlerin fevkalâde gayret ve sa’yinizi çekemediler. Bir derece zaîflere fütur verecek ve hâlis olmıyanlarına şevklerini kıracak çok desiselerle sizlere bir telâş ve za’f verildi. Merak etme. Risale-i Nur’un dairesi çok geniş. Hem kemmiyetin ve zahirî çokluğun o kadar ehemmiyeti yok. Hâlis sebatkâr biri, bine mukabildir.

Bu yakında bir parça evham sizlere gelmiş, herkese emniyet edemiyorsun. Bu da bir ihtiyattır, zararı yok. Benim yanıma gelen ve senin hiddetinden veya itabından müteessir olanlara diyorum ki;

“Nazif’in hizmet-i Kur’aniyede öyle bir kıymtei var ki, dünyaca yüz kusuru olsa, bakılmayacak. Bakılmamak gerektir. Eğer benim odama gelse, -Risale-i Nur’a zarar vermemek, gelmemek şartıyla-  beni şiddetle takdir etse ve beni dünyaca çok zararlara ve hapis ve zindana düşmeme sebebiyet verse, Nazif’e karşı muğber olmıycağım. O kıymetdar hizmeti için affedeceğim. Madem hakikat budur ve madem Risale-i Nur’u orada yerleştirilen odur. Onun itab ve hiddetini hoş görmelisiniz, sıkılmayınız.” Diyorum.

Zaten Risale-i Nur’un talebeleri, ihlâs risalesinin düsturları ile hareket ediyorlar.  Birbirinin kusurunu görmüyorlar. Fakat her vakit ihtiyat ve dikkat lâzımdırHerkese itimat edilmez. Bu defa kitabın içinde bir-iki rüya vardır. Şâkirin rüyasına ait bir küçük tâbir leffen gönderiyorum. Ahmed’le gönderilen mektub zaten açık göndermiştim. Ordaki hâlis ve sâdık kardeşlerimize birer birer selâm ederiz.                                                                                                                                                                          Elbakihüvelbaki Said Nursi

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ

Aziz, sıddık kardeşim ve hizmet-i Kur’aniyede çalışkan ve kuvvetli arkadaşım Ahmed Nazif!

Risale-i Nur’un kolayca hüsn-ü intişarı, senden üç şey istiyor:

Birincisi: İtidal-i dem. Yani hilm ve teenni ve uluvv-ü cenab göstermek.

İkincisi: Vazife-i hizmette kanaat etmek, müşkilpesend olmamak. Yani bu acip hâlât-ı ruhiyede ve ahlâk bozulması bir zamanda bazı zâtların Risale-i Nur’dan cüz’î istifadelerini kabul etmek. Sâir kusurlarına binaen reddetmemek.Üçüncüsü: Kendi vazifemizi yapmak. Cenab-ı Hakk’ın vazifesine karışmamak. Yani muvaffak etmek ve halklara kabul ettirmek ve hüsn-ü tesir vermek; Cenab-ı Hakk’ın vazifesidir, biz ait değildir. Biz yanlış bir tedbir ile kaçırmamak şartıyla ne kadar onlar kaçsalar, çekilseler belki de itiraz etseler, biz me’yus olmamalıyız, şevkimiz kırılmamalı. Belki daha ziyade ihlâs ile çalışmalıyız.

Kardeşim! Risale-i Nur’un verdiği manevî kazanca mukabil lüzum olsa hayat ve ruh verilmek lâzım iken, bazı hissiyat-ı dünyeviye ve bazı ahlâk dahi onun için feda edilmeli. Ve asabiyet ve hiddet-i haysiyet gibi damarlar bu ulvî işe karıştırmamalı, belki feda edilmeli. Bu vilâyette Risale-i Nur’u orada yerleştirmek, esaslandırmak hizmetini Cenab-ı Hak sana ihsan ettiği için, bütün Risale-i Nur şakirleri seni çok kıymetdar bir rükün, bir sahib-i Nur telâkki etmiştir. Bu hizmeti tam muhafaza ise; tam bir ulüvv-ü cenab, tam bir tevazu ve teenni ve ihtiyaç ve dikkat gerektir:

Buraya gelmek, Risale-i Nur’un intişarı maslahatına muvafık gelmiyor. Sen dahi Hüsrev, Hulusi ve Hâfız Ali gibi daima mânen beraberiz.Onların benim şahsımla alâkaları bir ise, Risale-i Nur’a karşı alâkaları bindir. Beni görmek arzu etmiyorlar. Çünki her kitabda üstadlarını beraber götürüyorlar. Bu havalide senin faaliyetini ehl-i dünya anlamış. Seni benimle görüşmeğe çok dikkat edecekler. Risale-i Nur’a zarar verebilir.

Biraderzâdem Nihad, mühim bir maslahata binaen pederinin yanına gitti. Baharın geldiği vakit size gelir inşâalah. Ben hususi mektub yazmadığımdan gücenme. Umum Isparta’ya güçlükle yirmi günde bir mektub yazıyorum. Hem onlara yazdığım mektubların suretini size gönderiyorum. Hattâ bu mektubu bir zât, bana acıyıp sobamı yakmak için sabahleyin geldi. Bana yazmak çok zahmeti bulunan, mektub yazmak hizmetini yaptı. Allah ondan razı olsun. Yazdığı mektubda kusurlar var ise, dilimi anlamadığından kusuruna bakmayınız. Oradaki kardeşlerimize birer bier selâm ediyorum. Salahaddin’in keyfini soruyorum. Sh.791 Kardeşiniz

                                                                                                                                                        Said Nursî

                                                                                       

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ

Aziz, sıddık kardeşim ve hizmeti Kur’aniyede kuvvetli arkadaşım!

Sen Feyzi’ye yazdığın mektubunda bir kelimeye nazar-ı dikkati celbetmen sırrıyla, yirmi dakika mektub ve kitablarla, Feyzi ile konuşurken dikkat etmedim. O gittikten sonra anladım. Nazarınız mı? Verdim, o kelimeyi buldum. Kalbime geldi ki: Bu bir kelime içindir ki, hatırıma gelmedi.

Aziz kardeşim! Bana karşı itibatınız yalnız Risale-i Nur’un kıymeti ve ehmmiyeti noktasında hakikidir. Benim şahsım itibariyle haddimden çok fazla bir kıymet tasavvur edip irtibat etmek hakiki değil. Belki de zararı var. Evet mes’ele ikidir. Biri, Risale-i Nur’dur. Biri de, onun bir tercümanı . Ve Risale-i Nur’a lâyıktır. Çünki Kur’anı Hâkîm’in bir mucize-i mâneviyesidir. Âhirzamanda gelecek Hazret-i Mehdi de ona o kıymeti verecek itikadındayım.

Eski zamanlarda  şahsî birer hidayet edici, birer müceddid her asırda gelmişler. Bu zaman, cemaat zamanı olduğu ve enaniyetin fevkalâde hükmettiği zaman olduğu için, şahsiyetlerin ehemmiyeti hakikat noktasında o kadar yoktur. Yalnız kıymet ve kuvvet, mütesanid cemaatlerden tezahür eden şahs-ı mânevîdedir. Lillâhilhamd, Risale-i Nur’un eczalarından ve şakirdlerinden tesanüdünden tezahür eden bir şahs-ı manevî, bizlere ve bu zamana Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın hakikatını izhar etmeğe  enmükemmel bir rehber, bir mürşiddir. Onun hizmetinde bulunan benim gibilere, onun evsaf-ı azîmesini vermek yanlıştır. Fakat her birimiz onun evsaf-ı azîmesinden bir nevi mazhariyetle istifade ederiz. Ben itiraf ediyorum ki: ben bu eserlerde değil sâhib belki hizmetinde bulunmasına da en ehmmiyetsiz bir şahsiyetimi gayet ehemmiyetli bir hakikata delil yapmıştır.

Hem Risale-i Nur, öyle bir derecede kıymetini göstermiş; daha müşterileri onu celbetmek için, bir dellâlını fevkalâde göstermeğe lüzum yok.

Kardeşim! Bu izahatımdan gücenme . Bir derece zamanca lüzumu vardır. Cenab-ı Hakk’a yüzbin şükür ediyorum ki, İnebolu’yu ikinci Isparta hükmüne getirmiş.

Oradaki kardeşlerimize birer birer selâm ediyorum. Salahaddin’in fıkrası da güzeldir. Ispartaya gönderilecek emanetler geldi Birinci İhlâs’ın bir küçük hâşiyesini gönderiyorum.

Kardeşiniz Said Nursi

***