TASHİHAT MESELESİ İLE İLGİLİ BİLİNMESİ GEREKEN KAİDELER

 

Kaide 1- ) Tashihat Vazifesinde Bizzat Üstad Hazretleri çalışmışdır

Kaide 2-) Tashih meselesinde Üstad bizzat talebelerini vazifelendirmiş ve yetiştirmiştir.

Kaide 3- )  Matbuat ;Neşir ve TAB vazifesi Üstadın varislerinin hakkı'dır.

 

Diyanet İşleri Bakanlar kurulu kararı ile Risale-i Nur'ların Tam ve Tek yetkilisi ilan edilmesinden sonra; bizzat kendi açıklamalarıyla bir tashihat işine giriştigini ve bu güne kadar yetkili/yetkisiz tab vazifesine girişen ekser yayınevleriylede istişare ettigini ve bazı elyazma/matbu nushalardan istifade ettiğini; ( türkçede tenkidli basım ya da eleştirmeli yayın ) olarakda geçen Edition Critic adı verilen bir çalışma uyguladıgını kamuoyuna açıklamış ve Tab ettiği İşaratül İcaz'da bu konuyla ilgili bazı bilgiler vermiştir.

Diyanet işleri 60 seneye yakın aslı ve orjinali ile huvesi huvesine sadakat ile neşir ve TAB vazifesini yapan Varis ve Vekillerin dairesinin ve ortadaki kitabların asli metinlerinin üzerinde yeni keşifler;yeni düzeltmeler;hatta eklemeler; bazı dibnotlar ve atıf notları ilaveler yapacagını efaliyle göstermiştir. 

 

İşaratül İcaz'da 70 küsür sayfa önsöz eklemekle kalmamış; türlü hikmetlere binaen neşr edilmeyen ''münafıklar bahsini '' birtakım tahriflerle kitabın içinde basmış; aynı zamanda arabi metni meal tarzında sağ sayfaya; türkçe metni sol sayfada basarak üstadın tercih etmediği bir usulude şahsi tercihiyle uygulamıştır.

Tenkitli basım ve  İlmi neşir de farklı nüshaları bulunan yazma veya matbu eserlerin aralarındaki ayrılık tesbit edilerek aslına en uygun şekilde yayınlanır.

Farklar dip notlar halinde gösterilebildiği gibi açıklayıcı bilgiler de verebilir.

Diyanet eserin aslini tesbit etmek için çalışmalar yapıyor ise ve bu çalışmaya 2014 Tarihinde başlamış ise Batıda muharref İncilin asli metnini saplamak doguda ise daha ziyade hadis metinlerinin sıhhati için yapılan bu faaliyetleri ile varis vekillerin 60 senedir bastıgı eserlerde aksak/eksik yerler oldugunu metne dokunuldugunu ve saglıklı olmadıgını manen ilan ediyor demektir.

Risale-i Nur muellifi bu TASHİH meselesinde ne diyor; bu vazifeyi kimler yapıyor;kimlerin görevidir; aksak eksik bir vaziyet varmıdır kitabdan bizzat üstaddan soracagız.

Zira Nur neşriyatında tesadüfe bırakılan hiç bir şey yoktur.  

Diyanet Risale-i Nur'un asıl nüshalarını nasıl belirliyor? (Risale Haber, link)

 

 

 

 

Kaide 1- ) Tashihat Vazifesinde Bizzat Üstad Hazretleri çalışmışdır

Harb-i Umumî'de fariza-i cihadda avcı hattında ne kadar fırsat buldumsa kalbime tulû' eden nükteleri yazıyordum. Derelerde, dağlarda hücum ederken kaydederdim. Fakat o acib ayrı ayrı haletlerin tesiriyle çeşit çeşit olmasından tashih ve ıslah edilmesine çok ihtiyaç varken, benim kalbim tebdil ve tağyirine razı olmadı. 

                                                                                                                                            (Emirdağ - 2 - 90)

Şu sünuhatım eğer tefsirlere muvafık ise, nurun alâ nur; şayet muhalif cihetleri varsa, benim kusurlarıma atfedilebilir. Evet tashihe muhtaç yerleri vardır, fakat hatt-ı harbde büyük bir ihlas ile, şehidler arasında yazılıp giydirilen o yırtık ibarelerin tebdiline (şehidlerin kan ve elbiselerinin tebdiline cevaz verilmediği gibi) cevaz veremedim ve kalbim razı olmadı. Şimdi de razı değildir, çünki o zamandaki ihlas ve hulûsu şimdi bulamıyorum. (Haşiye-2): Yeni Said, Risale-i Nur'daki hakikî ihlas ile yine o ihlası buldu. Yeni Said, aynı ihlas ile baktı, tashih yerini bulamadı. Demek sünuhat-ı Kur'aniye olduğundan, i'caz-ı Kur'aniye onu yanlışlardan himaye etmiş.

                                                                                                                                                               İ.icaz 10

Çünki arabî okumayan Nur şakirdlerinin fedakârları, arabî bilmemesinden sehivler, hatalar oluyor.

(Emirdağ - 1 - 213)

 

Câmi-ül Ezher ülemasına gönderilen iki nüsha benim tashihimden geçmemiş olduğundan, bazı harekeler ve arabî kelimelerde sehivler elbette vardır. Hususan âhirdeki arabî Hülâsat-ül Hülâsa harekelerinde İlm-i Nahivce, başka nüshalarda müteaddid sehivler gördüm.

                                                                                                                                               (Emirdağ - 1 – 183)

Sâniyen: Sizin nüshalarınızda bazan bir yanlış, birkaç nüshada aynen bulunur. Demek mana iyi anlaşılmamış, öyle kalmış. Meselâ: İktisad'ın âhirlerinde Hüsrev'in haşiyesinde beşinci satırında: "Ülema ise, masraflarından mallarının kıymetini bilmedikleri" cümlesi yanlıştır. Sahihi ise, "Ülema ise, marifetlerinden mallarının kıymetini bildikleri için." Hem bu satırın arkasındaki, "arkasında" kelimesi yanlış, sahihi "arasında"dır.

                                                                                                                                  (Kastamonu Lahikası - 257)

Isparta'da, teksir makinesiyle Nur Mecmualarının neşrine devam ediliyordu. Üstad, yine âdeti vechile tashihat ile meşguldü. Yalnız hapisden sonra hizmet-i Nuriyye birkaç kısma inkısam etmişti; yalnız teksir ile ve el yazısı ile neşre münhasır olmuyordu 

                                                                                                                                          Tarihçe-i Hayat 614

Bir hafta kadar aç susuz denecek bir halde perişan bir vaziyette inlemiş, sonra biiznillâh şifa bulup, tekrar tashihat gibi Risale-i Nur vazifeleriyle iştigale başlamıştı.

                                                                                                                                         (Tarihçe-i Hayat – 461)

Nur Risalelerini te'lif eder; bir taraftan da te'lif ettiği risaleler Isparta ve havâlisinde el yazısiyle istinsah edilip kendisine gönderildiğinde bunları tashih ederdi. Bir gün içinde; hem tashihat yapar, hem gidip gelme dört-beş saat süren yerlere yaya olarak gider, hem aynı günün üç dört saatini te'lifata hasreder ve hem de, çok zaman yemeğini kendisi hazırlardı. O zamanlarda kırk yerde, risaleler, Risale-i Nura müştak ilk talebeler tarafından el yazısiyle çoğaltılıyordu. Üstad bu kitabları sırtına yüklenir; dağ, bağ veya kırlara kadar gider, orada tashihini yapar, evine gelirdi.

                                                                                                                                       (Tarihçe-i Hayat – 165)

Bu iki gün zarfında bu küçücük nümuneler gibi, üstadımız Mu'cizat-ı Ahmediye'nin tashihatıyla meşgul olduğu için, bunlardan başka çok nümuneleri görmüş.

                                                                                                                                   (Kastamonu Lahikası - 219)

Ben şimdi daha ziyade yazacaktım; fakat çok hasta ve çok zaîf ve çok ihtiyar ve tashihat gibi çok vazifelerim bulunduğundan, şimdilik bu kadarla iktifa ettim.

                                                                                                                                                      (Lem'alar - 204)

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelâ: Tahirî'nin İstanbul'a gitmesi, inşâallah hayırdır. Ve Hüsrev'in pek çok vazifelerini tamamen yapması.. kanaatım geldi ki; Barla'da bulunduğum zaman bütün yazanların tashihatını ve te'lif hizmetini yapmamda tahakkuk eden büyük inayet ve hârika muvaffakıyet, aynen Hüsrev'de, yardımcılarında dahi nümunesi var.

                                                                                                                                              (Emirdağ - 1 – 161)

Üstad süratli bir yazıya ve hüsn-ü hatta mâlik olmadığı için, Risale-i Nur'un makbul, bereketli ve nurlu her günkü hizmetine, o da tashihatla iştirak ederdi. Saatlerce çalışır, yorulmak nedir bilmezdi. Nur hizmetlerinin ifası, Üstad için mânevî bir gıda hükmünde idi.

                                                                                                                                         (Tarihçe-i Hayat – 464)

Ben tashihatta gerçi usanmıyordum, fakat her tashihte yine ders alıp istifade etmek bir âdetimdi.Bazı çok zevk alıyordum.

                                                                                                                                   (Kastamonu Lahikası - 257)

Hiç bir iş ile meşgul olmayan.

 

Risale-i Nur'un te'lifi ve tashihi ile olan büyük meşgaleyi görmemesi, bu yanlışını herkese gösteriyor.

                                                                                                                                                       (Şualar – 406)

Yanımda bulunan ve noksan tashihimden geçen bir Zülfikar'la bir Asâ-yı Musa'yı size gönderebilirim. Tam bir mukabeleden sonra, siz isterseniz kendi nüshalarınızı Mısır'a gönderirsiniz.

                                                                                                                                                 (Emirdağ - 1 – 183)

 

Hem bir kısım Nurları, ehemmiyetli zâtlara vermiş ve "Zülfikar-ı Mu'cizat"ın benim tashihimden geçmiş bir nüshasını istiyor.

                                                                                                                                               (Emirdağ - 1 – 169)

Emirdağı'nın dört tarafı açıklıktır. Buralarda Nurların tashihine çalıştığı müteaddit dershaneleri vardır.

                                                                                                                                          (Tarihçe-i Hayat – 463)

Zâtınız iki sene evvel Nur'un Külliyatından bir takım istemiştiniz. Ben de hazırlattırdım. Fakat birden hapse soktular; tashih edemedim, gönderemedim. Şimdi onların tashihiyle meşgulüm. Fakat tesemmüm hastalığıyla ziyade perişaniyetimden çabuk bitirmeyeceğim. Bitirdikten sonra, inşâallah takdim edilecektir.

                                                                                                                                                     (Emirdağ - 2 – 6)

 

Kardeşim, bu sene elhamdülillah risaleleri yazanlar pek çoğalmış. İkinci tashih bana geliyor.Sabahtan akşama kadar sür'atli bir tarzda meşgul oluyorum. Çok mühim işlerim de geri kalıyor ve BU vazifeyi daha azîm görüyorum.

                                                                                                                                                (Mektubat – 388)

Bu kerre ikmaline muvaffak olabildiğim üç risale-i şerife ki; Yirmidördüncü, Yirmidokuzuncu Söz, Otuzbirinci Mektub'un Beşinci Lem'ası Mirkat-üs Sünne Risaleleri bera-yı tashih ve manzur-u üstadanelerine buyurulmak üzere takdim edildi.

                                                                                                                                             (Barla Lahikası - 184)

Hususan İ'caz-ı Kur'an ve Kader Sözleri. İnşâallah ötekileri sana yazdıran, bunları dahi yazdıracak. Şimdiye kadar yazdığın Sözler'i bir vakit gönder, güzelce tashih edip göndereceğim.

                                                                                                                                             (Barla Lahikası - 248)

Senin ve Hüsrev'in yazıları beni hiç yormuyor. Çünki yanlışları azdır. Fakat başkalar, bir defa kendileri tashih etmeden bana geliyor. Hâfızama itimad edip, yalnız tashih edip yoruluyorum. Sairlerin yazdıklarını sizler mukabele edip, ba'dehu bana gönderseniz daha iyi olur.

                                                                                                                                             (Barla Lahikası - 341)

 

 

Kısımlar çogaltılabilir; kısa kesiyoruz.Görüldügü gibi Üstad Hazretleri tashihat işinde bizzat kendi çalışıyor ve İşaratül İcaz için :

kalbim razı olmadı. Şimdi de razı değildir, çünki o zamandaki ihlas ve hulûsu şimdi bulamıyorum. (Haşiye-2): Yeni Said, Risale-i Nur'daki hakikî ihlas ile yine o ihlası buldu. Yeni Said, aynı ihlas ile baktı, tashih yerini bulamadı. Demek sünuhat-ı Kur'aniye olduğundan, i'caz-ı Kur'aniye onu yanlışlardan himaye etmiş.

                                                                                                                                                             İ.icaz 10 

demektedirler.

 

Kaide 2-) Tashih meselesinde üstad bizzat talebelerini vazifelendirmiş ve yetiştirmiştir.

 

Benim yakın arkadaşlarım bunu biliyorlar. Daimî arkadaşım Süleyman Efendi çoklarını biliyor. Hususan Sözler'in ve risalelerin neşrinde ve tashihatında ve yerlerine yerleştirmekte ve tesvid ve tebyizinde, fevkalme'mul kerametkârane bir teshilâta mazhar oluyoruz. Keramet-i Kur'aniye olduğuna şübhemiz kalmıyor. Bunun misalleri yüzlerdir.

                                                                                                                                                  (Mektubat - 375)

Ben kendim, bundan bir cihette memnunum; siz de hiç müteessir olmayınız. Zâten benim vazifem bitmek üzeredir. Risale-i Nur, hususan mecmuaları, herbir nüshası, Said'e karşı hüsn-ü zannınızın fevkinde onun vazifesini görebilir ve görüyor; ve Nur şakirdlerinin haslardan herbir fedakârı, o Said'in vazifesini mükemmel görebilir. İnşâallah ileride tam görecekler. Bir Said içinizde noksan olmakla, yüzer manevî Said olan mecmualar ve binler maddî Said'ler, içinizde hâlis ve mükemmel o vazifeyi görebilirler ve görüyorlar.

                                                                                                                                                 (Emirdağ - 1 - 180)

 

Cenab-ı Hak hem yazanlardan, hem tashihçilerden ebeden razı olsun, âmîn.

                                                                                                                                                 (Emirdağ - 1 - 151)

 

Üstad Bediüzzamanın te'lif ettiği risaleleri, talebeler, elden ele ulaştırmak suretiyle müteaddid nüshalar yazarlar, yazılan nüshaları müellifine getirirler. Müellif, müstensihlerin yanlışlarını düzeltir. Bu tashihatı yaparken, eserin aslı ile karşılaştırmadan kontrol eder. Şimdi de yirmi beş otuz sene evvel telif ettiği bir eseri tashih ederken aslına bakmaz.

 

 

Yazılan risaleleri; etraf köylerden ve kazalardan gelenler, büyük bir merak ve iştiyakla alıp gidiyorlar ve el yazısiyle neşrediyorlardı.

                                                                                                                                         (Tarihçe-i Hayat - 161)

AFYON HAPSİNDEN SONRA HİZMET-İ NURİYE NASIL CEREYAN ETTİ?

 

Isparta'da, teksir makinesiyle Nur Mecmualarının neşrine devam ediliyordu. Üstad, yine âdeti vechile tashihat ile meşguldü. Yalnız hapisden sonra hizmet-i Nuriyye birkaç kısma inkısam etmişti; yalnız teksir ile ve el yazısı ile neşre münhasır olmuyordu. Bu zamanlardaki hizmet safhaları şu suretle ifade olunabilir:

 

1- Muhtelif vilâyet, kasaba ve köylerdeki Nur Talebeleri, bulundukları muhitlerinde Nurları okumak, yazmak, okutmak ve neşrine çalışmak..

 

2- Isparta ve İnebolu'da, teksir makinesiyle Nur Risalelerinin mecmualar halinde teksiri ve etrafa neşri..

 

3- Ankara ve İstanbul'da, muhtelif halk tabakaları arasında, hususan üniversite ve diğer mekteb talebeleri, gençler, memurlar ve hanımlar arasında Nurların yayılması, okunması, Risale-i Nur davasına çokların yakın manevi alâkaları. Bunlardan halis fedakârlar ve îman hâdimlerinin çıkması. Nur-u imanın, bu iki büyük merkezde hararetle inkişafı..

 

4- Kitabların iadesi ve yeniden bazı yerlerde Nurlara ve talebelerine ilişmek, dolayısiyle resmî makamlarla münasebet. Risale-i Nurun, vatan ve milletin, nesl-i âtinin saadetine vesîlesi cihetinin duyurulması.. isbat edilmesi.. yeni Türk Hükûmetinin, Kur'anın bu yeni ve ekmel Nuruna takdirle bakması. En modern neşir vasıtasiyle hem Anadoluya, hem Âlem-i İslâma ve insaniyete duyurulmasının temini..

 

5- Şark Vilâyetlerinde Risale-i Nurun intişarı..

                                                                                                                                      (Tarihçe-i Hayat - 614)

 

 

Mesleğimizin Bir Medar-I Şevki Ve Zevki Olan Tevafuk Letaifinden Üç-Dört Nümune:

 

Birincisi: İktisad Risalesi, birbirinden habersiz altı müstensihin yazdıkları altı nüshada, eliflerin elliüç adedinde tevafukları, te'lif ve istinsah tarihi olan elliüçe muvafık gelmesidir. Sonra baktım ki, asıl müsvedde-i ûlâda çok çıkıntı ve tashihler ile beraber elliüç aded sırrını muhafaza ettiğini hayret ile gördük.

 

İkincisi: Risalelerin Fihristesi tamam yazıldıktan sonra, birinci müsevvid ihtiyarsız "Bu güzel fihriste tamam oldu" deyip yazmış. O müsevvid hesab-ı ebcedi hiç bilmediği gibi, hiçbir şey de düşünmemiş. "Bu güzel fihriste tamam oldu" aynen bin üçyüz elliiki (1352) tarihini gösterip fihristenin tarih-i te'lif ve istinsahını göstermiştir.

 

Üçüncüsü: Yirmiüçüncü Lem'anın müsveddeden tebyiz edilirken, hiç eliflerin adedini hatıra getirmeden, yazıldıktan sonra yüz yirmisekizinci risale olduğuna işareten yüz yirmisekiz elif olmasıdır.

 

Dördüncüsü: Dünkü gün Mu'cizat-ı Ahmediye (A.S.M.) tashih edilirken küçük, latif iki tevafukun on dakika fasıla ile vücuda gelmesidir. Şöyle ki:

 İkişer arkadaş Mu'cizat-ı Ahmediye ve Mi'rac'ı ayrı ayrı tashih ediyorlardı. Mi'rac'ın altıyüz satırı içinde bir tek satır, kuru direğin ağlamasından bahsediyor. Mu'cizat-ı Ahmediye yüz elli sahife içinde bir sahife o bahse dairdir. Birden o iki kısım musahhihler aynı kelimeyi söylüyorlarken, içlerinden bir efendi intikal etti, iki kısım aynı kelimeyi söylüyoruz dedi. Baktık, fevkalâde bir surette iki tashih aynı kelime üzerindedir.

                                                                                                                                            (Barla Lahikası - 357)

Meselâ; tashihat için oradaki âlimler tam yardım edebildikleri için, orada tashihat yapılsın, etsinler. Siz benim tashihimden geçmiş bazı nüshaları, onlara gönderirsiniz. Hakikaten tashih mes'elesi ehemmiyetlidir. Bazan bir harfin ve bir noktanın yanlışı, kıymetli bir manayı zayi' eder. En evvel, yazanlar bir kerre güzelce mukabele etsinler. Sonra tashihçi adamlara ve bana versinler. Mâşâallah, bu defa bana gelen Asâ-yı Musa mecmualarında hem yanlışlar azdır, hem bir derece tashih edilmiş. Cenab-ı Hak hem yazanlardan, hem tashihçilerden ebeden razı olsun, âmîn.

                                                                                                                                             (Emirdağ - 1 – 151)

Üstad eserlerinin Telifinin ehemmiyeti kadar İstinsah edildigi tam ve tekmil hale getirildigi vaziyetide nazara veriyor.

Evet bu hakikatla beraber insan kusurlardan, nisyandan, sehivden hâlî değil. Benim bilmediğim çok kusurlarım var. Belki de fikrim karışmış, risalelerde hatalar da olmuş.

                                                                                                                               (Kastamonu Lahikası - 161)

 

Sâniyen: Gönderdiğiniz, üç sene bizim gibi hapiste bulunan Zülfikar ve Asâ-yı Musa'dan ehemmiyetli yerlere birkaç tane gönderdim. Ezcümle: Cezire'de câmi imamı Vastan'lı Abdurrahîm benim eski talebelerimden olup buraya kadar geldi. Ben on aded mühim kitablardan verdim. Fakat hatırıma geldi ki, Zülfikar'ın Mu'cizat-ı Kur'aniye Dördüncü Zeyli'nin iki yerde -biri sekizinci satırda, biri onikinci satırda- "Lâ"nın yerine "Lâm"ın yazılmış. Halbuki "Lâm" Kur'anda otuzbindir, "Lâ" ondokuz bindir. Bu sehiv başka nüshalarda kısmen tashih edilmiş. Fakat mahkemenizde kalan Zülfikarlarda tashih edilmemiş. Ben de burada unuttum. Siz Cezire'nin müftüsü vasıtasıyla, o imam Abdurrahîm'e müstensihin bu sehvini tashih edilmesini yazarsınız. Tâ ki Medreset-üz Zehra'nın erkânı bu vasıta ile Cezire ile dahi münasebetdar olsun diye size havale ediyorum.

                                                                                                                                               (Emirdağ - 2 – 39)

Âhirzamana işaret eden hadîsin âhirinde ve hadîsin işaretini tashih ânında âni olarak mücmelen hatıra gelen işaret-i gaybiyenin gayet acelelik ile tevafuk-u cifrîsinde, zararsız bir küçük sehiv vuku' bulmuş idi. O vakitten beri daha ona dikkat etmemiştim. Bu defa, cidden ve hakikaten Mübarekler Heyeti'nin cem' ve te'lif ettikleri Lâhika Risalesi'nin o âyete dair fıkranın kitabetinde bir kasdî sehiv gördüm. O ihtardarane kasdî sehiv, benim kusurkârane sehvimi bildirdi. O çok müdakkik ve çok mübarekler heyetine beni çok minnetdar ve mesrur eyledi.

                                                                                                                                     (Kastamonu Lahikası - 64)

 

Evvelâ: Tahirî'nin İstanbul'a gitmesi, inşâallah hayırdır. Ve Hüsrev'in pek çok vazifelerini tamamen yapması.. kanaatım geldi ki; Barla'da bulunduğum zaman bütün yazanların tashihatını ve te'lif hizmetini yapmamda tahakkuk eden büyük inayet ve hârika muvaffakıyet, aynen Hüsrev'de, yardımcılarında dahi nümunesi var.

                                                                                                                              (Emirdağ - 1 - 161)

tashihat için oradaki âlimler tam yardım edebildikleri için, orada tashihat yapılsın, etsinler. Siz benim tashihimden geçmiş bazı nüshaları, onlara gönderirsiniz. Hakikaten tashih mes'elesi ehemmiyetlidir. Bazan bir harfin ve bir noktanın yanlışı, kıymetli bir manayı zayi' eder. En evvel, yazanlar bir kerre güzelce mukabele etsinler. Sonra tashihçi adamlara ve bana versinler. Mâşâallah, bu defa bana gelen Asâ-yı Musa mecmualarında hem yanlışlar azdır, hem bir derece tashih edilmiş. Cenab-ı Hak hem yazanlardan, hem tashihçilerden ebeden razı olsun, âmîn.

                                                                                                                                         (Emirdağ - 1 – 151)

Risale-i Nur'un manevî avukatı ve bir kahramanı Ahmed Feyzi, İzmir'deki Nur'un teksiri ve intibahkârane İzmir vaziyeti ile Ahmed Feyzi alâkadar olmuş, teksirdeki tashihatı deruhde etmiş.

                                                                                                                                                  (Emirdağ - 2 - 63)

Haber almışım ki, arabî olarak eski huruf ile Matbaa-i Evkaf'ta tab'edilmek izni varmış. Eğer Cenab-ı Hakk'ın rahmetiyle, Türkçe olarak eski hurufa müsaade-i resmî olduğu dakikada ve Bekir Efendi şu iki risaleyi Seyyid Şefik'in taht-ı nezaretinde tashihine gayet dikkat etmek şartıyla çabuk tab'ediniz. Tab' masrafını da kesenizden sarfetmeye mecbur değilsiniz. Çünki Haşir Söz'üne seksen banknotu sarfettik, üçyüz banknotu kazandık. Demek bunlar satılmayacak mallar değildir. Müslüman ruhları bunlara gıda gibi muhtaçtırlar. Yalnız iki yüze yakın aboneler bulunsa, birisi tab' edilse hem fiyatını çıkarabilir, hem başka risalelerin de tab'ına medar olabilir. Halklardan sadaka kabul etmediğim gibi, kitablarıma da sadakalarla tab'ını kabul etmem. Yalnız gayretinizi ve himmetinizi Onuncu Söz gibi, yalnız yanlışsız ve güzelce tab'ına ve matbaadaki tashihatına sarfediniz. Ve birinci olarak tab' ettirdiğiniz risalenin masarıf-ı tab'iyesi ne kadar ise bana bildiriniz. Ben borç eder, para gönderirim.

                                                                                                                                          (Barla Lahikası - 247)

 

Hacı Seyyid, kendi gözüyle Asâ-yı Musa mecmuasını kabr-i Peygamberî (A.S.M.) üzerinde görmüş. Demek makbul-ü Nebevî olmuş ve rıza-yı Muhammedî Aleyhissalâtü Vesselâm dairesine girmiş. Hem niyet ettiğimiz ve buradan giden hacılara dediğimiz gibi, Nurlar bizim bedelimize o mübarek makamları ziyaret etmişler. Hadsiz şükür olsun, Nur'un kahramanları bu mecmuaları tashihli olarak neşretmeleriyle pekçok faidelerinden birisi de;beni tashih vazifesinden ve merakından kurtardığı gibi, kalemle yazılan sair nüshalara tam bir me'haz olmak cihetinde yüzer tashihçi hükmüne geçtiler. Cenab-ı Erhamürrâhimîn o mecmuaların herbir harfine mukabil onların defter-i hasenatlarına bin hasene yazdırsın. Âmîn, âmîn, âmîn.

                                                                                                                                                          (Şualar – 488)

Tahkikat neticesinde, tefsirin matbaa ve müstensihlerin eser-i sehvi olarak muhalefet olmuş. İki üç yerde müsvedde listemizi tashih ettik. Sonra o tashihimizin yanlış olduğunu anladık, daha listemizi değiştirmedik. Matbaa hatası olarak tefsir tashihe muhtaç zannettik, fakat edemedik. Çünki sahibi büyük bir müdakkik ve matbaa da Câmi-ül Ezher yanında ve kurbünde, Ezherî ülemasının nazarı altında olduğundan tashihe cür'et edemedim.

 

Aynı tefsiri, tebyiz ile beraber gönderiyorum. Ona bakarsınız, fakat tenkide uğraşmayınız. Çünki benim listem takribidir, daha tahkikî yapmadım. Tefsir ise, çoğunda rivayete istinad eder. Hem bazı Sure-i Mekkiye'de Medenî âyetler girmiş. Belki, hesaba dâhil etmemiş. Meselâ, Sure-i Alâk'ta hurufu yüz küsur demiş. Muradı, en evvel nâzil olan nısf-ı evveldir. O doğru söylemiş. Ben ise eski mahfuzatıma istinaden mecmu-u sureyi zannettiğim için onun savabında hata etmişim.

                                                                                                                                         (Barla Lahikası - 290)

 

Birincisi: Siz mümkün olduğu kadar Diyanet Riyaseti'nin şubelerine vermek için; mümkünse eski huruf, değilse yeni harf ile ve has arkadaşlarımdan tashihe yardım için birisi başta bulunmak şartıyla, memleketteki Diyanet Riyaseti'nin şubelerine yirmi-otuz tane teksir edilmektir. Çünki haricî dinsizlik cereyanına karşı böyle eserleri neşretmek, Diyanet Riyaseti'nin vazifesidir.

                                                                                                                                              (Emirdağ - 2 – 10)

Yanımda bulunan ve noksan tashihimden geçen bir Zülfikar'la bir Asâ-yı Musa'yı size gönderebilirim. Tam bir mukabeleden sonra, siz isterseniz kendi nüshalarınızı Mısır'a gönderirsiniz.

 

                                                                                                                                           (Emirdağ - 1 – 183)

Hem bir kısım Nurları, ehemmiyetli zâtlara vermiş ve "Zülfikar-ı Mu'cizat"ın benim tashihimden geçmiş bir nüshasını istiyor.

                                                                                                                                      (Emirdağ - 1 – 169)

 

Onun nüshalarında yanlışlar pek çok azdır. Yalnız, oralardaki nüshalarda manası anlaşılmayan bazı kelimeler varmış ki, istinsahta öylece kaydedilmiş. Benim tashihimden geçen nüshalara mukabele edilse iyi olur. O kuvvetli ve fedakâr kardeşimizin masum çocuklarının ve refikasının yazdıkları risaleleri güzelce bir cild yaptık. Görenlere, hususan buradaki Risale-i Nur'un kadınlar dairesindeki kızlar ve hanımlara gayet tesirli ve cazibedar bir nümune-i teşvik oldu.

                                                                                                                                   (Kastamonu Lahikası - 102)

 

Şimdilik, evvelce nazlanan matbaacılara lüzum yok. Hem mesleğimize muhalif yeni hurufa, Risale-i Nur'un bir nevi müsaadesi hükmüne geçtiği için lâzım değil. Sizler, el makinasıyla yazdığınız mikdar yeter. Zâten Nazif de, el makinasıyla bir derece çalışıyor. Tashihine çok dikkat etmek lâzım. Eski hurufla elmas kalemli kardeşlerim matbaaya ihtiyaç bırakmıyor. Bize yardım etsinler.

                                                                                                                                   (Kastamonu Lahikası - 222)

 

Kardeşim, bu sene elhamdülillah risaleleri yazanlar pek çoğalmış. İkinci tashih bana geliyor.Sabahtan akşama kadar sür'atli bir tarzda meşgul oluyorum. Çok mühim işlerim de geri kalıyor ve bu vazifeyi daha azîm görüyorum.

                                                                                                                                                    (Mektubat - 388)

 

Sonra size gönderilen parçada bazı ufak ta'dilât vardı, nüshanızı onunla tashih edebildiniz mi? Fikrinizi tevkil ediyorum; o tabirattan lüzumsuz gördüklerinizi tayyedebilirsiniz.

                                                                                                                                                   (Mektubat – 336)

 

Gayyur, ciddî, hâlis ve muhlis âhiret kardeşim!

Evvelen: Size Otuzikinci Söz'ün ikinci mevkıfını gönderdim (Haşiye) dikkat ile okuyunuz ve güzelce yazınız. Hatalar varsa da tashih ediniz. Acele ve hazîn bir kalb ile yazıldığı için içinde müşevveşiyet bulunacaktır.

                                                                                                                                            (Barla Lahikası - 249)

 

Yirmidokuzuncu Mektub'un Dördüncü Kısmı hem uzundur, hem bir tek nüshadır. Bu defa gönderemedim. O kısım doğrudan doğruya i'caz-ı Kur'an'ın bir âyinesidir ve çok da mühimdir. Otuz sekiz sahifedir. Başta Sabri, Süleyman, Hüsrev, Bekir, Tevfik, Galib sizlere selâm ederler. Ondokuzuncu Mektub'un Dördüncü Cüz'ünü, Onbeşinci Nükteli İşaret'e kadar tashih ettim. Acele göndermek lâzım geldi, vakit bulamadım tam tashih edeyim.

Sen evvelâ Onbeşinci Nükteli İşaret'ten sonra kendi nüshanızla mukabele edip tashih ediniz, sonra tebyiz ediniz.

                                                                                                                                             (Barla Lahikası - 323)

 

O cevabı, bundan evvel dört suale cevab ve mugayyebat-ı hamseye dair Sabri Efendi ve Hâfız Ali'nin suallerine dair kısa cevabı, Hüsrev ile beraber okuyunuz. Münasib görürseniz üçü birden, ya Onaltıncı Lem'a veya yazılmayan Ondördüncü Mektub makamına kaim edilsin. Hem yanlış var ise, tashih edersiniz. Çünki, cevabların aslı sünuhat olmakla beraber tafsilâtında fikrim karışarak yanlış edebilir.

                                                                                                                                           (Barla Lahikası - 351)

 

Senin ve Hüsrev'in yazıları beni hiç yormuyor. Çünki yanlışları azdır. Fakat başkalar, bir defa kendileri tashih etmeden bana geliyor. Hâfızama itimad edip, yalnız tashih edip yoruluyorum. Sairlerin yazdıklarını sizler mukabele edip, ba'dehu bana gönderseniz daha iyi olur.

                                                                                                                                             (Barla Lahikası - 341)

 

İkişer arkadaş Mu'cizat-ı Ahmediye ve Mi'rac'ı ayrı ayrı tashih ediyorlardı. Mi'rac'ın altıyüz satırı içinde bir tek satır, kuru direğin ağlamasından bahsediyor. Mu'cizat-ı Ahmediye yüz elli sahife içinde bir sahife o bahse dairdir. Birden o iki kısım musahhihler aynı kelimeyi söylüyorlarken, içlerinden bir efendi intikal etti, iki kısım aynı kelimeyi söylüyoruz dedi. Baktık, fevkalâde bir surette iki tashih aynı kelime üzerindedir.

                                                                                                                                           (Barla Lahikası - 357)

 

Sizin vazifeniz devam ediyor. Ve inşâallah vazifeniz şerh ve izahla ve tekmil ve tahşiye ile ve neşr ve talim ile, belki Yirmibeşinci ve Otuzikinci mektubları te'lif ile ve Dokuzuncu Şua'ın Dokuz Makamını tekmil ile ve Risale-i Nur'u tanzim ve tertib ve tefsir ve tashih ile devam edecek.

                                                                                                                                            (Barla Lahikası - 372)

 

Hem civarınızda, hem memlekette bütün dost ve akrabalara selâmımı tebliğ ediniz. Şimdi Zülfikar Mu'cizat ve Asâ-yı Musa mecmuaları teksir makinesiyle iki merkezde tab'edilmesinden, sen bütün kuvvetinle ve tashih cihetinde güzel kalemin ile ve dikkatli ilmin ile tam alâkadar ol.

                                                                                                                                             (Emirdağ - 1 – 176)

 

Bu küçük mektubları hususî bir surette, hususî bazı kardeşlerime yazmıştım. Büyük mektublar meydana çıktıktan sonra, küçükler de umumun nazarına gösterilmesi lâzım geldi. Halbuki tanzimsiz, müşevveş bir surette idiler. Onlar ne hal ile yazılmış ise, öyle kalması lâzım geliyordu. Sonradan tashih ve tanzim etmeye me'zun değiliz! İşte bu Onbirinci Mektub, perişan bir surette, birbirinden çok uzak dört mes'eleden ibarettir. Hem müşevveş, hem perişandır. Fakat şâirlerin ve ehl-i aşkın, zülf-ü perişanîyi sevdikleri ve istihsan ettikleri nev'inden, bu mektub da -zülf-ü perişan tarzında- soğuk tasannu' karışmadan, hararet ve halâvet-i asliyesini muhafaza etmek niyetiyle kendi halinde bırakılmış.

                                                                                                                                                (Mektubat – 488)

 

Dördüncüsü: Te'lifin akabinde ikimiz de yorgun olarak, manayı dikkatle düşünemeyerek,gayet sathî bir tashihle iktifa edildiğinden, tarz-ı ifadede elbette kusurlar bulunacak.

                                                                                                                                                   (Lem'alar - 222)

 

Ben bu defa Âyet-ül Kübra'yı mütalaa ederken, İkinci Makamını -âhire kadar- ve âhirdeki manevî muhavereyi pekçok ehemmiyetli gördüm ve çok istifade ettim. Sizin istifadeniz için biri okusun, biri dinlesin. Tashihle beraber muattal kalmasınlar, ikişer kardeşlerimiz mütalaa etsinler.

                                                                                                                                                      (Şualar – 519)

 

Biz şimdi gayet mühim ve herkese lâzım Meyve ile Hüccet-ül Baliğa'yı ikisi bir cild olarak yeni hurufla tab'etmek için Tahirî ile İstanbul'a gönderdim. Yalnız Meyve'nin Onuncu ve Onbirinci Mes'elelerini vakit bulamayıp tashihsiz ona verdim. Şayet tab'edilse, o iki mes'eleyi tam tashih edip ona gönderirsiniz.

                                                                                                                                             (Emirdağ - 1 – 83)

 

Sâniyen: Kahraman Nazif’in İnebolu fedakâr kardeşleriyle mükemmel çalışmaları, hususan ikinci bir Salahaddin olan Küçük İbrahim kendi hanesini gecede Nurlara dershane yapması ve sair fedakâr arkadaşları Zülfikar’ın tashihatına ve sair hizmetlerde ve lügatların tercümelerinde ve hata-savab cedveli yapmakta şevkle çalışmaları, Nur dairesini belki bu memleketi minnettar ediyor.

Rahatsızlığım, hem de meşgalemin çokluğu ile tedkik edemediğim lügatların tercümesi risaleciği güzeldir. Huruf-u hecanın tertibiyle yapılmış. Ben tashih ve ıslah ve tekmiline vakit bulamadığımdan, yine size havale ediyorum. Bir-iki kardeşimiz benim bedelime beraber baksınlar.

                                                                                                                                      (Kastamonu el yazmalar)

 

BİR FASIL :

Görüldüğü gibi Risalelerin bir TELİF süreci var; sonra  İSTİNSAH (çoğaltılacak nusha ) aşaması geliyor; nihayetinde TEBYİZ ediliyor.Matbu hale geliyor; ve dönemin şartları icabı yahud insani hatalardan mutevellid baskılarda olabilecek kelime/harf yanlışlarıda düzeltiliyor.

Bununla beraber burda bahs edilmesi gereken El yazma Nüshalarla ilgili bir ehemmiyetli husus var.

Elhâsıl:Mâsumların ve ümmî ve ihtiyarların noksan yazılarında iki faide var:

 

Birincisi: Teennî ve dikkatle okumağa mecbur etmektir.

 

İkincisi: O mâsumane ve hâlisane samimî ve tatlı dillerinden, derslerinden Risale-i Nurun şirin ve derin mes'elelerini lezzetli bir hayretle dinlemek ve ders almaktır.

 

Said Nursî

                                                                                                                           (Sikke-i Tasdik-i Gaybi - 178)

 

Masumların ve ümmi mübarek ihtiyarların ve kahraman Tahirî'nin nüshaları, daimî parlak bir tarzda fütuhat yapıyorlar. Yalnız cüz'î birkaç parçayı tashih ederken zahmet çektim. Fakat o zahmet, bana tatlı geliyordu. Hem ayn-ı rahmet oldu. Beni de o masum ve mübareklerin kafilesine dâhil ederek, benim hattıma benzedikleri için, kendim o parçaları yazmış gibi tam sahib oldum. Eğer ben yazsaydım, aynen onlar gibi olurdu.

                                                                                                                               (Kastamonu Lahikası - 121)

 

Demek, şu risalelere mahsus bir hatt-ı hakikî vardır. Bazıları, o hatta yakınlaşıyor.Garaibdendir ki, en mahir müstensihlerin değil, belki acemîlerin yazılarında daha ziyade görülür. Bundan anlaşılıyor ki; Kur'anın bir nevi tefsiri olan Sözler'deki hüner ve zarafet ve meziyet kimsenin değil; belki muntazam, güzel hakaik-i Kur'aniyenin mübarek kametlerine yakışacak mevzun, muntazam üslûb libasları, kimsenin ihtiyar ve şuuruyla biçilmez ve kesilmez; belki onların vücududur ki, öyle ister ve bir dest-i gaybîdir ki, o kamete göre keser, biçer, giydirir. Biz ise içinde bir tercüman, bir hizmetkârız.

                                                                                                                                                   (Mektubat – 383)

 

Râbian: Merhum Lütfü'nün hakikî ve pek ciddî bir vârisi olan Abdullah Çavuş'un mektubu, onun derece-i sadakat ve ihlasını ve irtibatını gösterdi. Her vakit İslâmköy'lü Abdullah ile o Abdullah Çavuş'u duada beraber yâdediyordum. Elhak o makama lâyık olduğunu gösteriyor. İstediği Fihriste'nin musahhah son kısmı inşâallah ona gönderilecek. Fakat zannettiği gibi çok tashihat edilmemiş. Çünki taksim-ül a'mal suretiyle, o mübarek kardeşlerimin yazılarını, mübarek yâdigâr gördüm ve değiştirmeğe kıyamadım.

                                                                                                                                (Kastamonu Lahikası - 136)

 

Bu hususi nüshalar ummilerin; ihtiyar ve ihtiyarelerin; çocukların; masumların kendilerine yazdıkları nüshalardır; bildigimiz kadarıyla böyle bazı elyazma nushaları üstad çok sık tashih etmiyor; şevke medar olması içinde bir dua yazıyor ve gönderiyor.

Bu elyazma nushalar İSTİNSAH edilen nüshalardan farklıdır.

Şimdi Diyanet İşleri Edition Ctirik yapacaksa elindeki el yazmalar için ;karbon testleri yahud labaratuvar tekniklerinden mi faydalanacak ;Yoksa Üstadın bizzat bu işlerle vazifelendirdigi ve çok sıkı titiz bir tetkik ve tahkik ile Risaleleri 60 senedir basan varislerine mi bu işi bırakacak ?

Hangisi daha mantıklı olur ?

Osmanlıca eserlerin edisyon kritiklerinde  eserin en orjinal yahut asıl nüshası hangisi diye tespitler yapılması hem munazaralara sebeb olur hem saglıklı olmaz; hem dipnotlarla bazı bilgilerin verilmeside ayrı bir karmaşa ve kargaşaya sebeb olur hem Üstadın böyle bir usulu yoktur aleni sadakatsizliktir.

Risale-i Nur'un orjinali ve aslı bellidir.Tesadüflere ve tekmil tashihe ve yeniden gözden geçirmeye gerekli bir sebeb yoktur.

Bununla beraber bu tarz AKADEMİK çalışma meraklısı kimselerin bu faaliyetlerini yapmak için kendilerine ait hususi mecralarıda vardır.

Burda mesele:Diyanetin UMUMİ NEŞİR ve TAB vazifesinde tamamen kendi kafa feneriyle bu tasarrufata girmesi ve girişmesidir.

Bu tedbir Üstadın nazarında ve hakikatin nazarında ve akıl ve mantıgın nazarında merduttur.

İşgüzarlık ve hodfuruşluktur.

 

 

Kaide 3- )  Matbuat ;Neşir ve TAB vazifesi Üstadın varislerinin hakkı'dır.

 

VASİYETNAMEMDİR

 

         

Aziz, sıddık kardeşlerim ve vârislerim!

 

          Ecel gizli olmasından, vasiyetname yazmak sünnettir. Benim metrukâtım ve Risale-i Nur'dan olan benim hususî kitablarım ve güzel cildlenmiş mecmualarım vesair şeylerimin bütününü, Gül ve Nur fabrikalarının heyetine, başta Hüsrev ve Tahirî olarak o heyetten oniki (*) kahraman kardeşlerime vasiyet ediyorum. Onlara bırakıyorum ki; emr-i hak olan ecelim geldiği zaman, benim arkamda o metrukâtım, benim bedelime o sadık ve mübarek ellerde hizmet-i Nuriye ve imaniyede çalışsın ve istimal edilsin.

 

         Kardeşlerim! Bu vasiyetten telaş etmeyiniz. Ben, teessürattan ve dokuz defa zehirlenmekten, pek çok zaîf olmakla beraber; gizli münafıkların desiselerle müteaddid sû'-i kasdları için bu vasiyeti yazdım. Merak etmeyiniz, inayet-i Rabbaniye ve hıfz-ı İlahî devam ediyor.

 

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

 

         Kardeşiniz

 

         Said Nursî

 

        

         ------------------

 

         (*): Kardeşim Abdülmecid, Zübeyr, Mustafa Sungur, Ceylan, Mehmed Kaya, Hüsnü, Bayram, Rüşdü, Abdullah, Ahmed Aytimur, Âtıf, Tillo'lu Said, Mustafa, Mustafa, Seyyid Sâlih.

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

            Aziz, sıddık kardeşlerim!

 

            Ecel muayyen olmadığı için benim şiddetli hastalığım her vakit gelebilir diye, evvelce yazdığım vasiyetnamelerimi teyiden bu vasiyetname de şiddetli, dâhilî bir hastalığımdan ihtar edildi. Ben de beyan ediyorum ki: Benim vefatımdan sonra, benim emaneten elimde bulunan Risale-i Nur sermayesi hem mu'cizatlı Kur'anımızı tab'ettirmek için Eskişehir'de muhafaza edilen sermaye, o Kur'anın tevafukla ve fotoğrafla tab'ına ait. {(*): On bin liradır.} Yanımızdaki sermaye ise, Risale-i Nur'un sermayesidir. O sermaye Cenab-ı Erhamürrâhimîn'e hadsiz şükür olsun ki; yetmiş küsur sene evvel o zamanın âdetine muhalifolarak kendim fakirliğimle beraber onların tayinlerini verdiğime bir ihsan ve lütf-u Rabbanî olarak o zamandan elli-altmışsene sonra Cenab-ı Erhamürrâhimîn o örfî âdete muhalif kaidemi manevî ve geniş Medreset-üz Zehra'nın hâlis ve nafakasını temin edemeyen ve zamanını Risale-i Nur'a sarfeden talebelerine aynen ve eski zaman ihsan-ı İlahî neticesi olarak şimdi yanımızdaki sermaye onların tayinleridir ve tayinlerine sarf edilecek ve kaç senedir benim yaptığım gibi benim manevî evlâdlarım, benim vereselerim aynen öyle yapmak vasiyet ediyorum.

 

            İnşâallah tam Risale-i Nur intişara başlasa; o sermaye şimdiki fedakâr, kendini Risale-i Nur'a vakfeden şakirdlerden çok ziyade fedakâr talebelere kâfi gelecek ve manevî Medreset-üz Zehra ve Medrese-i Nuriye çok yerlerde açılacak. Benim bedelime bu hakikate, bu hale manevî evlâdlarım ve has ve fedakâr hizmetkârlarım ve Nur'a kendini vakfeden kahraman ve herkesçe malûm kardeşlerim bu vasiyetin tatbikine yardımlarını rica ediyorum. Risale-i Nur itibariyle bana hiç ihtiyaç kalmadığı için âlem-i berzaha gitmek benim için medar-ı sürurdur. Siz mahzun olmayınız. Belki beni tebrik ediniz ki, zahmetten rahmete gidiyorum.

 

Çok hasta

Said Nursî

 

            Evet, bizÜstadımızın bu vasiyetine şahidiz.

 

Emirdağ'lı Çalışkan, Mustafa Acet, Safranbolu'lu Hüsnü, Ermenek'li Zübeyr, Çoğol'lu Bayram

Emirdağ Lahikası-2 ( 234 )

 

Yüzotuz parçadan mürekkep Risale-i Nur Külliyatından Sözler, Mektubat, Lem’alar Şualar, Mesnevi-i Nuriye, İsaratul İcaz, Lahika Mektublarını ve sair Türkçe ve arabi eserlerinin neşir ve muhafaza ve müdafalarına ait her türlü haklarımı hususi hizmetkarlarım ve varislerimden tahiri, Sungur, Zübeyir, Ceylan, Hüsnü , Bayram  ve Talebelerimden Said Özdemir ve Ahmet Aytimura tevdi ediyorum. Ben öldükten sonra bana aid bütün Risale-i Nur Kitablarının neşrine devam edeceklerdir.

 

Risale-i Nur ne benim, ne de başkasının malıdir. Kuranın malıdır. Risale-i Nurun hasılatı Risale-i Nurun ve Hizmetinindir. Bu manevi evlatlarım ve talebelerim benim tarzımda Risale-i Nura ve umumuna hizmet edeceklerdir.

Lüzumu halinde bu vasiyetimi alakadar resmi makamata vermek üzere tanzim ediyorum

Said Nursi

 

 

Bu vasiyetname Emirdağ talebelerinden Mehmet Çalışkan ve Hamza Emek şahitliğinde 20.01.1960 (!) yazdırmıştır.

Bunun dışında Üstadımız Diyanet yayınlarsa, Diyanete vermişdir. Yani basma yetkisini. Üstad buradada şu şartı koymuştur. Orada iki talebem tashihinde bulunub herhangi bir tahrifatın olmasını önlerler. ( Her halikurda Üstad tahrifatın önüne geçmeye çalışıyor) bunun haricinde tab yetkisi hiçbir kimseye vermemiştir. Diyanet riyaseti ile alakadar hiç bir vasiyeti yoktur.sadece ARZUSU vardir.Sahip çıksın hakiki vazifesidir neşr etsin! 

 

Nur Talebeleri Diyanette böyle bir yayın yaparsa, Risale-i Nurun Üstadımızdan gelen ayniyet ve aidiyetini korunması için diyanete müracatla bilabedel calışıp böyle bir zarar verme ihtimalini önlemek sadakatini gösterirler.( Zübeyir Ağabeyin bu sözleri yanında kalan kardeşlerine adeta vasiyeti hükmündeydi.

NETİCE : Diyanet İşleri Risale-i Nur'lara sahip çıkmakla hepimizi mutlu etmiştir.Ancak bu tarzda Kalem Karıştırmalar ve aslını tesbit etmek gibi abes işlerle ugraşmak yerine Daire-i Nuriyenin TAB ve NEŞİR kaidelerine harfiyen ittiba edip kendi hususi çalışma ve eserlerini heyetler yahud ferdler düzeyinde ayrı kitablarla umuma ilan etse idi hem sadakatsizlige bizleride ortak etmemiş hem Üstadın emanetine tam sahip çıkmış olurdu. Zira DİB baskı işaratül icaz'ın kapagında Bediüzzaman ismi yazıyor;bu kalem oynatmaların kimler tarafından yapıldıgı ise bilinmiyor.

Bu eser bu haliyle Üstadımızın eseri degildir.Orjinalde degildir asli'de degildir. Bu gibi asri ve hastalıklı kafa fenerli ve oryantalizm kokan çalışmaların Risale-i Nur'un UMUM neşriyatında hukumferma olması bizleri mesul eder. İyi niyetli ve kitaba teslimiyetli olanlar için yukardaki deliller kafidir;daha çok ilaveler yapılabilir çok şeyler söylenebilir; kusur ettiysek af ola.