İmam-ı Ali (r.a.) 'nın kucağına SAHİFE'NİN (SEKİNE) düşmesine ''mübalağa'' deyib inkar eden nadanlara aldanan Mü'minlere deriz ki:
İmam-ı Ali (r.a.) 'nın kucağına SAHİFE'NİN (SEKİNE) düşmesi KASİDE-İ ERCUZE’de geçer.
Bu KASİDE ise Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi ks. nin Mecmuatü'l Ahzab Kitabında bir çok EVRADLAR ile beraber neşredilmiştir.
Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi Hz. K.s Bu Kitapta Bir Çok Şeyhlerin Evradını da Bu Kitaplara Toplamış Ve En Muteber Olan Virdlerini Yazmıştır. Mesela şeyh vefa, Şeyh Bekri Ve Halveti, Onların Çeşitli Münacaatlarını yazıp almıştır... Bütün Bu Dualar Peygamberimizin Hadisi şerifleriyle takviye edilmiş. Bu Hadislerin bir çoğu hz. enes tarafından rivayet edilmiştir...
Hz. Ali (r.a.) ye SAHİFENIN (SEKİNE) gelmesini İNKAR ERDEN NADANLAR gelsinler Mecmuatü'l Ahzab’ın Müellifine Reddiye yazsınlar!
YAZAMAZLAR. Çünkü KASİDE-İ ERCUZE elden ele -kuvvetli, emin, müteaddid ve çok, belki hadsiz ellerden- sağlam olarak bize gelmiştir. Hepsine İTİRAZ ETMELERİ GEREK!
ERCUZENİN ÜMMETİN TASDİKİYLE günümüze o mübarek Eller vasıtasıyla gelmesi ve hiç bir Asır 'da ERCUZEYE İLİŞİLMEMESİ, HAKKANİYETİNE EN BÜYÜK HÜCCETTİR.
Ercuze Osmanlı’nın en büyük âlim ve evliyalarından olan 1813-93 yılları arasında yaşamış Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevî Hazretleri’nin derlediği üç cildlik bir dua, zikir ve evrad kitabı olan Mecmuatü'l-Ahzab'da muhafaza edilmiştir.
Mecmuat-ül Ahzab'da Ercuze namındaki kaside-i mübareki, Fethi Bey'de buldum. Birçok yerlerini okudum. Fazla tedkik edemedim. Ancak
Sekine namı verilen ve İsm-i A'zam'ı tazammun eden altı isim "Ferd, Hayy, Kayyum, Hakem, Adl, Kuddüs Celle Celalühü" olarak buldum. Bu
Esma-i Mübarekenin vird edilmesine müsaade ve ne suretle devam iktiza ettiğine emrinizi istirham ederim.
Barla Lahikası ( 303 )
nakıs meali:
Çünkü onda Rabbimin İsm-i âzam-ı vardır
Biz onunla bütün âlemleri resm ederiz”
(Bu tılsımı) Kim saadete mazhar ise Onun boynunda gerdanlık hükmünde olur(sa)
Ya da silah üzerine yazılmış hükmünde olur(sa)
Çok keskin ve kan akıtıcı kılıç gibidir
O anda Beşir aleyhisselâm beni çağırdı
Ve buyurdu ki; “Senin Basîr olan Rabbin şu müjdeyi verdi
Sana öyle tılsım hediye etti ki, onunla düşmanlar
Kahr olup zehr olur. Öyleyse o Hâdiye şükür et”
Bunun üzerine kucağıma sahife düştü
Onun yazısı şerefli bir dâire şeklinde idi
Cebrâil aleyhisselâm dedi ki;
“Yâ Ali! Onu al Çünkü o Yüce Rabbinin SEKİNE'sidir.
Seni korktuğun kötülükten korur
Düşmanla karşılaşınca onları zayıflatır”
ﻣﺠﻤﻮﻋﺔ ﺍﻟﺄﺣﺰﺍﺑﯔ
٥٨٢ ﻧﺠﻰ ﺻﺤﻴﻔﻪﺳﻨﺪﻥ ٥٩٧ ﻧﺠﻰ ﺻﺤﻴﻔﻪﺳﻨﻪ ﻗﺪﺭ
ﺍﻭ ﺃﺭﺟﻮﺯﻩﺩﺭ.
ﺍﻭ ﺃﺭﺟﻮﺯﻩﻧﯔ ﻣﻮﺿﻮﻋﻰ ﻭ ﺍﻳﭽﻨﺪﻩﻛﻰ
ﻣﻘﺼﺪِ ﺃﺻﻠﻰ؛ ﺇﺳﻢِ ﺃﻋﻈﻤﻰ ﺗﻀﻤّﻦ ﺍﻳﺪﻥ ﺁﻟﺘﻰ ﺇﺳﻤﯔ ﺃﻫﻤّﻴﺘﻨﻰ ﺑﻴﺎﻥ ﺍﻳﺘﻤﻚ،
ﻫﻢ ﺍﻭ ﻣﻨﺎﺳﺒﺘﻠﻪ ﺇﺳﺘﻘﺒﺎﻟﺪﻩﻛﻰ ﺑﺮ ﻗﺴﻢ ﺍﻣﻮﺭِ ﻏﻴﺒﻴﻪﻳﻪ ﻭ ﺗﺄﺳﻴﺲِ ﺇﺳﻠﺎﻣﻴﺘﺪﻩ ﺑﺮ ﻗﺴﻢ ﻣﺠﺎﻫﺪﺍﺗﻨﻪ ﺇﺷﺎﺭﺕ ﺍﻳﺘﻤﻜﺪﺭ.
“Mecmuat-ül Ahzab’ın 582. sahifesinden 597 sahifesine kadar O ERCUZEDİR.''
İmam-ı Ali (R.A.), Kaside-i Ercuze'sinde سَك۪ينَ nam-ı âlîsiyle beyan ettiği İsm-i A'zam ve Celcelutiye'sinde pek muhteşem İsimlerle İsm-i A'zam içinde bulunan o altı İsmi en a'zam, en ehemmiyetli tuttuğu için ve onların bahsi içinde kerametkârane bize teselli verdiği için
Lemalar - 341
Meâli: "Ben Resulullah'tan iki kab (yani iki çeşit ilim) aldım. Bunlardan birisini neşrettim, söyledim.. amma ikincisini ise eğer neşretsem, izhar etsem, kellem gider, boynum vurulur."
Bu hadîs-i şerif başta Buharî'nin hadîsidir. Bu hadîs için şârihler kimisi: "Kıyamet alâmetleri ve fitneleridir", kimisi de "Ulûm-u esrar ve meknunat-ı hafiyedir" diye söylemişlerdir. Amma mutlak ekseriyet, bu hadîs-i şerifler istikbalde vuku' bulacak hâdiselerdir demişlerdir.
Yine Ebu Hüreyre'nin (R.A.) mânaca evvelki hadîs-i şerife yakın bir hâdisi de şöyledir:
Bu hadîste, Ebu Hüreyre (R.A.) üç kap veya torba ilim hıfzettiğini, bunlardan ikisini söyleyip neşrettiğini, geri kalanını ise, eğer neşretsem, kellem kesilirdi mânasındadır. (Bakınız: Umdet-ül Karî Şerh-i Buharî 2/185; Feth-ül Barî - İbn-i Hacer 2/11 ve İrşad-üs Sârî - Kastalanî 1/212)
2- Sahabelerin içerisinde "Sahib-i Sırr-ı Resulullah" lâkabıyla meşhur olan Huzeyfet-ül Yemanî'dir. Demek ki Resulullah'ın hususî sırlı sözleri de vardır. Ve bunları herkese ve umuma değil, bazı hâs Sahabelere söylemiştir. (Sahih-i Buharî 5/31 ve 6/171)
3- Hazret-i Huzeyfe demiş: "Ben istesem size Resulullah'ın bin hadîsini nakil edebilirim. Ama eğer ben bunları nakledersem, beni yalanlayacaksınız..." (Bakınız: Mecma-uz Zevaid 1/182)
4- Yine Hazret-i Huzeyfe'den nakledilmiş ki; demiş: "Resulullah(A.S.M.) bana kıyamete kadar vuku' bulacak olan hâdiseleri söyledi." (Müstedrek-ül Hâkim 4/426, Buharî ve Müslim'in ittifak ettikleri bir hadîs ayarındadır.)
5- İmam-ı Ali (R.A.) buyurmuş ki:
Meâli: "Ben eğer bildiğim herşeyi size anlatırsam, sizden bir taife benim için diyecek: "Amma da yalancı, amma da atıyor..."
Yine Hazret-i İmam-ı Ali (R.A.) demiş ki:
Bunun meâli: Ben eğer Ebu-l Kasım'ın (yani Resul-i Ekrem'in) ağzından her işittiğimi size söylese idim, sizler benim yanımdan çıkar ve der idiniz ki: "Ali, yalancıların yalancısı ve fâsıkların fâsıkıtır." Tefsir-i Ruh-ul Beyan - Burusevî 4/207 Şerh-i Mesnevî'den naklen.. .
6- Hazret-i Ömer (R.A.), Resulullah'ın münafıklar isim listesini yalnız Hazret-i Huzeyfe'ye hususî olarak verdiğini bildiği için, Huzeyfe'ye sormuş: "Ya Huzeyfe! Ben de acaba münafıklardan mıyım?.." Hazret-i Huzeyfe ise "Hâyır!" demiş. (Bakınız: Ez-Zevacir 1/29)
7- Mecma-uz Zevaid 1/141'de: "Bazı Sahabeler Resulullah'tan her işittiklerini ifşa etmeyip nakletmediklerini.." yazmıştır.
Yani: "Ben Resulullah'ın hadîslerinden hıfzettiğim bir çoğu vardır ki, onları size söylemedim. Eğer bu sakladığım hadîslerden bir tanesini de size ifşa edip söylesem, beni taşlarla recmedeceksiniz..." (Bakınız: Müstedrek-ül Hâki 1/509 ve 3/509) Bu hadîs Şeyheyn'in şartları ayarında bir hadîs olduğunu, İmam-ı Zehebî dahi ikrar etmiş.
9- Muhyiddin-i Arabî demiş: "Ebu Hüreyre ve İbn-i Abbas, Resulullah'tan aldıkları birçok esrarı sıkı sıkıya saklamışlardır..." (Anka-u Mağrib - Muhdiyiddin-i Arabî sh: 20)
10- Muhtasar-ı Tezkiret-ül Kurtubî 1/92 ve 118'de İmam-ı Kurtubî demiş ki: "Sahabeler tâ kıyamete kadar, gelecekte olacak bütün hadîsleri biliyorlardır. Lâkin bunları teşhir etmediler..."
11- Bu hususî ve gizli sırların bir derece tezahür etmiş iki misalini vererek, bu bahsi bitirmek istiyoruz.
Birincisi: İmam-ı Ali (R.A.) Ercûze Kasidesinde tahdis-i ni'met kabilinden izhar ettiği acib bir hâdiseyi, onun bir beytinde şöyle dile getirmiş:
Yani: Cebrail (A.S.) "Sekine" namındaki İsm-i A'zamı Resulullah'a getirdiği vakit, ben de yanında idim. Bana Cebrail (A.S.) dedi ki: "Al yâ Ali! Bu yüce olan Rabbin Sekinesi'dir." (Mecmuat-ül Azhab 2/512 ve 590)
İkinci Misal: Tarikat-ı Nakşibendiye'nin hafî zikrinin asıl menşei hususunda, onun büyük ülema ve evliyaları şöyle bir rivayet nakelderler ki: Peygamber (A.S.M.) ile Ebubekir-i Sıddık Hicret hâdisesinde sığındıkları mağarada, Ebubekir'in çok telâş ettiğini gören Resulullah, ona hususî ve sırlı
şekilde hafî olan zikr-i kalbîyi tâlim etmiş. Ebubekir kalbî olan bu zikri yapmaya başladıktan sonra, telâş ve korkuları zâil olmuş. Hazret-i Ebu Bekir (R.A.) bu sırrı kimseye söylememiş. Bu hâdiseden 14 sene sonra, yalnız bir Selman-ı Fârisî'ye (R.A.) Resulullah'tan (A.S.M.) aldığı şekilde tâlim etmiş. İlh... (Bak: Mektubat-ı İmam-ı Rabbanî 1/90 ve İbrahim Hakkı'nın Marifetnamesi sh: 440)
Risale-i Nur'un Kudsi Kaynakları A. Badıllı (S.285-289)
Ve böylece, ehl-i hak ve hakikatın yanında mes’ele gündüz gibi aydınlanmıştır. Şüphe ve vesveselerin, sivrisineklerin sakat vızıltıları, şu gök gürültüsü gibi olan Sâdânın yanında hiçbir değeri yoktur. Ve her zaman da sönmeye ve susmaya mahkumdur.
Hem nakl-i sahih ile İmam-ı Ali için dua etmiş ki:
اَللّٰهُمَّ اكْفِهِ الْحَرَّ وَالْقَرَّ
Yani: "Ya Rab! Soğuk ve sıcağın zahmetini ona gösterme." İşte şu dua bereketiyle, İmam-ı Ali kışta yaz libasını giyerdi, yazda kış libasını
giyerdi. Der idi ki: O duanın bereketiyle hiçbir soğuk ve sıcağın zahmetini çekmiyorum.
Mektubat ( 146 )
Hazret-i İmam-ı Ali Radıyallahü Anhü, Kaside-i Ercuze'sinde اَحْرُفُ عُجْمٍ سُطِّرَتْ تَسْطِيرًا deyip, bu zamanda tamim edilen ecnebi harflerine bakıp, bu cümledeki harflerin cifrî ve ebcedî rakamlarının bu zamana parmak basmalarıyla vaki' cereyan-ı küfriyaneye işaret ettiği gibi; hem Ercuze'sinde, hem Ercuze'yi teyid ve takviye eden Kaside-i Celcelutiye'sinde sarahata yakın
تُقَادُ سِرَاجُ النُّورِ سِرًّا بَيَانَةً ٭ تُقَادُ سِرَاجُ السُّرْجِ سِرًّا تَنَوَّرَتْ fıkrasıyla, o cereyanın karşısında vücudu ziyasıyla anlaşılan ve zulmetin pek şiddetli ve sisli, yakıcı dehşetine karşı sönmeyen ve gittikçe zulmeti yararak dünyayı ziyalandırmaya çalışan Risale-i Nur'a ve müellifine hususî iltifatını
اَقِدْ كَوْكَبِى بِاْلاِسْمِ نُورًا وَبَهْجَةً مَدَى الدَّهْرِ وَاْلاَيَّامِ يَا نُورُ جَلْجَلَتْ deyip, âhirzamana kadar Risale-i Nur'un bedî' bir surette ışık vermesini ve yanmasını dua ve niyaz eden ve Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın en mühim bir şakirdi ve ulûmunun birinci
naşiri olan Hazret-i İmam-ı Ali Radıyallahü Anhü, bidayet-i İslâmda Kur'anın aleyhine açılan çok kapılara karşı mübarek İsm-i a'zamı şefi' tutup kahramanane ve merdane Hakaik-i Şeriatı ve Esas-ı İslâmiyeti muhafazaya çalıştığı
gibi, âhirzamanda bütün bütün Kur'ana muhalefet eden zındıka cereyanına karşı, aynı İsm-i A'zamı şefi' ve melce' ve tahassüngâh ittihaz edip cerhedilmez Kur'anın i'cazından gelen ve hâtem-i mu'cizeyi
gösteren Risale-i Nur'un sönmez nuruyla ve susmaz lisanıyla şecaatkârane mukabele ve mukavemet edip,
yerin yüzünü yakıp çok çiçekleri kurutan zındıka nârını, İsm-i A'zamın
kibriyalı, azametli nuruyla ve İsm-i Rahman ve Rahîm'in şefkatli ve re'fetli tecellisinden nebean eden âb-ı hayat ile söndüren; ve yanan yerlerde kuruyan nehir ve bağ çiçeklerine
mukabil, dağlarda ve kırlarda sema yağmuru ve rahmetiyle hararete mütehammil ve şiddet-i bürudete dayanıklı çiçekleri yetiştiren Risale-i
Nur'u görmesi ve şefkatkârane ve tesellidarane ve kerametkârane bakması, Hazret-i İmam-ı Ali Radıyallahü Anh'ın makam-ı
velayetinin iktiza ettiğini hakkalyakîn gösterir.
Lem'alar ( 448 )