ACZ-MENDİ MES’ELESİ

(M.Gündüzün başkasına hitab eden ve bilvasıta bana gönderdiği mektubudur)

 

 

 Muhterem Ağabey !

 

        Derin hürmet ve selâmlarımın kabulünü rica ile beraber iki cihan saadetinizi dilerim.

        Dibinde imzası olmayan “Mürşidlik ve Şahıs Merciiyeti Mes’elesi” serlevhalı,11 sahifeden ibaret,Risale-i Nurla ilgili tahkikî bir mektub göndermişsiniz..Aldım.Rabbim,ne matlubunuz varsa sizleri ona muvaffak eylesin.Âmin.

        Mektub,muazzam bir tahkikin ve masleğimizde “Tahkik” denilen mananın numünesi olacak evsafta bir mektub.Cenab-ı Hak bu tahkikat sahibini iki cihanda mes’ud eylesin.Âmin.

        Çok acele bir giriş ama mazur görürsünüz.,buna eminim..Bana şöyle bir hâdiseyi tahattur ettirdi.

        Ben o günkü derste yoktum.Naklettiler.

        İstanbulun malum erkânları (!) toplanıp,Hacı Hulüsî Efendi Hazretlerinin (K.S.)huzuruna gelmişler.Husrev Efendi Hazretlerinin (K.S.)hakkında uzun uzadıya şikâyetlerde bulunmuşlar.Hulusî Efendi (K.S.) sabırla sonuna kadar,hiç ağzını açmadan dinlemiş.Sonra,sözünüz bitti mi? Demiş.Evet demişler.

        “Ne diyorsunuz,ben Husrev’e haber gönderip Kur’an yazma mı deyeyim? Ne diyorsunuz ?” demiş.Yok efendim,hâşâ,diye sesler çıkarınca,Hulusî Efendi (K.S.),”sabahtanberi şikâyet ettiğiniz husus budur.Ya ne diyorsunuz ?” demiş.Ve haliyle alınabidiyse ders sona ermiş.

        Şimdi biz bu mektubun muhakkik muharririne diyoruz ki:Yani ne diyorsun ? Hz. Bediüzzaman sıradan bir adam yerine konulduğu bir hizmeti mi tavsiye ediyorsunuz? Elbette bu muharrir zât estağfirullah diyecektir.Biz de diyorz,ya ne diyorsunuz ? Neyi anlatmak istiyorsunuz ?

        Sahabe mesleğinde, Resulullahı kendilerinden bir adam gibi kabul ederek Kur’ana ittiba eden sahabeyi ne duyduk,ne de okuduk.

        Sahabe mesleğinde biatsız yaşayan tek sahabe yoktur.

        Sahabelerin şahs-ı manevisi ki,kâinat kâinat olalı öyle bir şahs-ı manevî görmedi ve bir daha da görmiyecektir.Sahabe o şahs-ı manevîye uyduk deyip biatsız kalmadılar.Ya Hz.Ebubekire (R:A.),ya Hz. Ömer’e (R.A.), ya Hz. Osmana (R.A.),ya Hz. Ali’ye (R.A.) biat ettiler,veya evet veya Yezide...

        Acaba cidden muhakkik olan mektubun muharriri kardeşimiz kime biatlıdır. Nass-ı Kur’an’la emredilen iktiba mecburiyeine karşı kanaati nedir? Risale-i Nur’a biatlıyım diyemez.Zira sahabe “Ben Kur’an’a biatlıyım” demedi. Bir zata biat etti. Halbuki Kur’an Risale-i Nur’dan büyüktür. İTTİBAI OLMAYANIN İTAATİ YOKTUR. Bütün ibadat-u taatikendi nefsinin uluhiyyet davası içindir. Nefsini şimartır başka bir şey değil.

             Hz. Üstad (R.A.) kendisine merciyetten azletti ise bize de bunu kabul etmek mi düşer? Gerekmez mi ki Hz. Üstad kendilerine hangi makama sukut ettirmiş ise; bizler de Üstad’ın o sukut yerinden bin kat daha aşağıya inerek, yine onu Üstadlık makamından tutalım.

        İbn-i Sina’yı İmam-ı Gazaliye (R.A.) göre, imansız olarak ahirete gönderen; onun İslâmı anlamadığı değildir. Resulullaha ittiba etmemesidir. Aklı, Felsefeyi, anlayışı, anlatmayı vs...’yi nakle tercih etmesidir. O biçare bu İslâm felsefesinin sonunda kendisine bu oyunu oynayacağını bilseydi, acaba onun semtine hiç uğrar mıydı? Rabbim, bizi filozofluk mesleğinin tehlikesinden muhafaza eyle. Amin.

        Risale-i Nurlarda zamanın ilcatına binaen fevkakade yüksek bir Kur’ani felsefe vardır. Delil ve bürhan denilen bu felsefe küreği, yala düşen filozof, profesör, doçent, ya bilmem ne belâ, Avrupa kaselislerini süpürüp kenara atmak için kullanılır. Yoksa onunla oyalanıp durmak için değildir.

        Kısacası biz diyoruz ki; halinin el verdiği nisbette, Üstadın giydiği gibi giymeyen, onun yaptığı gibi yapmayan onun bir hatasına; kendisinin hayrını, hasenatını, hayatını, mematını, neyi varsa hiç düşünmeden vermeyene ne nurcu denilir ne de bir insan (sözümüz meslek içindir.)

        Hulusi için Üstad ne idi ise, Risale-i Nur dairesindeki her talebeye de Üstad kabul edeceği bir zât lazımdır. Hem de Üstad hayatta olsa ona karşı takınacağı tavrın, en ufak bir eksiği dahi olmadan kendisine karşı uygulayacağı birisi. Bir sineğe bir kase süt bir süt denizidir. Vesselam.

        Bilvesile hürmetlerimi arz eder, dareynde saadetler dilerim. Mümkün olursa bu kararlarımızı o muhakkik zâta selamlarımızla birlikte iletirsiniz. Kırıcı bir tabir varsa af diliyoruz. Bütün cemaatınıza selamlar.

 

Pek-i ber-i Al-i aba

Müslim Gündüz.

 

 

Not: Muhterem Ağabey,

 

Mürşidlik ve şahıs Merciyyeti hakkındaki derlemeyi istifadesi niyetiyle El-Aziz’de H. Müslim efendiye göndermiştim. Aldığım cevabi mektubu kendi ricaları dolayısıyla size takdim ediyorum. Cevabi mektubunuzu bekler, hürmetle ellerinizi öperim

 

Hacı Vahdettin

 

                                       ERZURUM

 

...........................

Muhterem Ağabey!..

       

        Hizmet-i Kur’aniyenizde muvaffıkyetler diler, dualarınızı beklerim.

 

        Gönderdiğiniz Müslim Efendinin mektubunu aldım. “Mürşidlik ve şahıs merciyeli meselesi başlıklı ve Külliyattan yapılan derleme hakkında: “Mektub, muazzam bir tetkikin ve mesleğimizde tahkik denilen mânanın numunesi olucak evsafta bir mektub...” demek sûretiyle takdir eden bu kardeşimiz mektubunda: Daire-i Nur’da bir zata biatın gerekli olduğu fikri üzerinde duruyor.

        Bizim bildiğimiz biat, şer’i lisanda: bir şahsın siyasî ve idari iktidarı ve vazifedarlığı kabul edilip ona itaat edileceğini ifade eder. Manevi sahada ise biattan daha çok ittiba veya intisab gibi tabirler kullanılır. Eğer biat kelimesinden ittiba manası murad ediliyorsa –ki bu manada Risalelerde kullanılır.- O zaman bu mes’eleyi medar-ı bahsetmek gerkmez. Zira bu manada her müslüman, -mevzuu edilen derlemenin 36. Paragrafında belirtildiği gibi – ittiba etmiştir. Ve etmiş olduğu için müslümandır. O halde bu mes’ele niin mevzuu ediliyor. Eğer Risale-i Nur’un hiçbir yerinde beyan edilmeyen tek bir şahsa ittiba mecburiyeti iddia edilip Risale-i Nur’da sarahatla ve tekrarla beyan olunan haslar dairesinin şahs-ı manevisi nazara alınmıyorsa, bunun delili Risale-i Nur’un neresindedir? Sarahatlara karşı, tasarruflu ve te’villi istihraçların nazara alınmayacağı’da bedihidir. Zira ciddi mes’uliyeti bulum-nan hükümlerde sarahatın şartiyeti malumdur. Eğer tek şahsa ittiba şer’i mecburiyetle değil, vicdani ve hiss-i diyanetçe gerekiyor denilecekse, o zaman bu tarz mes’eleler, mecburilik makamındaki iddialar şeklinde ortaya atılmaz.

        Mektupta bana atfen: “Kime biatlıdır?” diye soruluyor.

        Ben de soruyorum: “Biat nedir?”

 

        Bu kardeşimizin çok hassasiyetle ve elzemiyet derecesinde durduğu biatı ne Külliyattan, ne Hazret-i Üstad’dan ve ne de ağabeylerden işitmedik. Kırk iki seneyi aşan Nurculuk hayatımda Nur dairesi içinde bir şahsa mutlaka bağlı kalınacağına dair hiçbir telkin, tavsiye yapıldığına şâhit değilim. Belki aksine Risale-i Nur ve hasların şahs-ı manevisi esas mercii olduğu, Hazret-i Üstad’ın dört-beş vasiyetnamesinin de te’yidi altında bir düsturda esas olduğu, yarım asrı aşan bir devrede bütün nurcularca müttefekun aleyh bulunmaktadır. Eğer biat mes’elesi, bu kardeşimizin dediği gibi Nurculukta bir esas idi ise, Risale-i Nur’da Hazret-i Üstad’ın ve ağabeylerin tavsiyelerinde ciddiyetle ve sarahatla görülmesi zaruri idi. Zira bu kardeşin beyanınına göre, biatsız kalmak itaatsız kalmak hatta nefsinin uluhiyyet davası içinde kalmak olduğunu yazıyor. Böyle bir hal ise, başıbozuk ve nizam dışı hatta dinden kopuk kalmayı ifade eder. Böyle bir şahıs Nurcu olur mu?...

        Hem madem biatsız kalmak büyük tehlike ise Nurcuları böyle bir tehlikeye düşmemelei için Resulullahın yaptığı gibi Hazret-i Üstad da hem Risale-i Nur’da yazılı olarak, hem kendini ziyarete gelenlere şifaen, biatın elzemiyetini tavsiye ve beyan etmez mi

idi. Halbuki Hazret-i Üstad ”Bana gelmeyiniz, benden himmet beklemeyiniz, Risale-i Nur’u okuyunuz.” deyip, kardeşin dava ettiği biat manasının zararına nazarları kendinden çevirip Risale-i Nur’a çevirmekte ısrar etmiştir.

        Hem de Hazret-i Üstad’ın vefatıdan sonra, Üstad’ın yakın dairesini teşkil eden zâtlar, biat mes’elesini ciddi olarak ele alıp gereken faaliyet ve hassasiyeti gösterirlerdi. Ta ki biatsızlık telikesine düşülmesin. Hazret-i Üstad’ın vefatından sonra otuziki senedir, ne ben ne de tanıdığım pek çok Nurcular, bir şahsa bağlı olmadığımız ancak Risale-i Nur ve haslar dairesinin şahs-ı manevisine bağlı olduğumuz bedihiyattandır. O halde bu zat, ne diyor, ne anlatıyor?... Bilemedim... Hatta bu kardeşin mektubundaki beyanıa göre, Üstad’a bağlı kalındığı gibi olmak şartıyla bir şahsa bağlı kalmak zaruretini dava ediyor. Şimdi bu kardeşe bizim de bir meraklı sualimiz var. Çünkü biat edilen zaın vefatından sonra biat zaruretini dava ettiğine göre şimdi kendisi kime biatlıdır? Anlamak istiyorum. Çünkü biat herkesle beraber yapılıp bir seçim hadisesi olarak ortaya çıkar. Neticede biatı kazanan zat herkes tarafından bilinir ve biatı rey çokluğu ile kazanan başa geçer.

        Evet, bizim bildiğimiz ve Şeriatta yazılı olan biat, bu kardeşimizin yazdığı manada olunca, siyasidir. Yani bir zat, hem diyanet hem siyaset sahasında vazifedar olursa veya sadece siyasi sahada biatla vazifedarlık makamını kazanırsa, bu zatın vefatı halinde hemen diğer bir ehliyetli zata biat edilir. Böylece İslâm devleti başsız kalmaz ve kalmamalı. Bu itibarla biat en azından bir farz-ı kifayedir. (Bak: Yeni Ansiklopedi 442. p)

        Hazret-i Üstad bu manada biatı: “Meşrutiyetin riyasetine lazım ve biatın manası olan teveccüh-ü umumiyi kazanmak...” diye tarif eder. (bak: Âsâr-ı Bediyye sh: 375)

        Mektupta “Hazret-i Üstad (R.A) kendisini merciiyetten azletti ise bize de bunu kabul etmek mi düşer?” denilmektedir.

        Bütün Nurcular Hazret-i Üstad’ın büyük makamına, kemalatına ve hatta ahirzamanda geleceği müjdelenen zat olduğunu kanaat-ı kat’iyye ile biliyorlar ve kabul ediyorlar. Hazret-i Üstad’ın kendini merciiyetten azletmesi ile de bu hakikat nakz olunmuş olmaz ve olmamış ve hatta aksine Hazret-i Üstad’ın Üstadlığını te’yid eder olmuştur. Çünkü merciiyet, Müraacat edilen makamı ifade eder. Dini sahada merciie müraacat eden aklını taalin ve kalbini terbiye etmek; yani ilmen ve ruhen terakki ve tekamül etmek ve hadisat-ı alem içinde isabetli olur ve hareket tarzını göstermesiyle sırat-ı müstakimi bulmak için müraacat eder. Yani ta’lim ve terbiyesi altına girer. Herkes biliyor ki; on kişiye varmayan ve isimleri vasiyetnamelerde yazılı olup Üstad’ın hizmetkarları diye daire-i Nur’da yad edilen ve günlük hayatta Hazret-i Üstad’ın hizmetinde ve terbiyesi altında bulunan ma’lum zatlardan başka, pek çok nurcular ve hatta kamil ve veli talebeleri, mezkur hizmetkarlar tarzında Hazret-i Üstad’ın ders ve terbiyesi altında bulunmaktadırlar. Yani Hazret-i Üstad merciiyet makamında oturup bilfiil, ciddi geniş bir irşad hareketine girmedi. Hatta kendisini ziyarete gelenlerden pekçokları ile de görüşmedi. Hakiki manada ve kıyamete kadar, merciiyet ve irşad vazifesini Risale-i Nur’a verdi. Ancak hizmet-i nuriyenin selametle devamı ve umum Nurcuların hadisat-ı alem içinde Risale-i Nur’un gösterdiği istikamet dairesinde hizmet birliğini mufazaha etmek gibi mühim hikmetler için, Lahika mektuplarının Risale-i Nur’dan neşri haslar dairesine tevdi edilmiş ve Hazret-i Üstad’ın vefatından sonra pek çok lahika mektuplarının neşri ile de bu vazife tahakkuk ettirilmiştir.

        Bu muhterem zat mektubunda Üstad’ın giydiği gibi giymeyen, onun yaptığı gibi yapmayanın neyi varsa düşünmeden ona vermeyenin Nurcu ve hatta insan olmayacağını ifade ediyor. Bu hükmün me’hazi nerede? Hazret-i Üstad’ın haslar dairesinde birinci muhatabı olmak makamını kazanan merhum ve muhterem Hulusi ağabeyimize, bu ifadeye göre ne nazarla bakacak. Hazret-i Üstad hayatı boyunca ve en ağır şartlarda dahi sarık, cübbe ve şalvarını terketmedi. Fakat bazı has hizmetkarlar ise Hazret-i Üstad’ın aynı kıyafetinde değil idiler. Hazret-i Üstad bu ağabeylerin bazılarını vasiyetnamesi ile kendine tayin etti. Bu mektubu yazan zatın mezkur hükmü ile nasıl telif edilecek?...

        Her ne ise ... Belki biraz uzun ettik. Kusura bakmayınız. Selam ve hürmetler...

 

Kardeşiniz Rüştü

 

Not: Bu mektubu lüzum görüyorsanız Müslim Kardeşe de gönderebilirsiniz. Benim o kardeşle muarefem olmadığından gerekeni bilemiyorum. Gerçi bazı kardeşler bilgi için bu mektubun nüshasını aldılar. Belki o zatın da eline geçebilir.

 

Download
MÜRŞİDLİK VE SAHIS MERCİİYETİ MES'ELESİ.
Microsoft Word Dokument 143.5 KB