İDDİA-1-)
Bir müddettir sosyal medyada Risale-i Nur’ların Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından tahrif edildiğine dair bazı iddialar ısrarla ileri sürülüyor. İddiaların ve müddeilerin ciddiyet seviyesi itibarıyla değil, fakat meselenin aslını bilmeyenler üzerinde yoğun bir karalama kampanyasının iz bırakması ihtimaline binaen, bazı hususları açıklamak bir zaruret haline gelmiş bulunuyor. (Ümit Simsek)
CEVAB -1-)
DİB baskı işaratül icazda; bahusus 1. baskıda dibnot;atıfnotu; Üstad Hazretlerinin asla latince neşr
etmedigi munafıklar bahsinin Nesil Ve Söz Yayınları mehaz alınarak tahrifli basılması hatta diyanetin 2. baskılarda bunu tashih ettigini belirtmesi grubumuzda (RISALEME DOKUNMA) ve sayfamizda
isbatlanmış belgeleri ile gösterilmiştir.
Bu itibarla :
Tahrif 1-) 70 küsür sayfa kafa feneri (Önsöz) eklentileri
Tahrif 2-) Latin hurufla neşrine Üstad Hazretleri tarafından müsade edilmeyen münafıklar bahsinin neşri
Tahrif 3-) Arabi metnin sag sayfaya ve yeni yazı metnin sol sayfaya basılıp garib bir metot ile
karmaşaya sebeb olacak ve Nur neşriyatında benzeri olmayan bir usulun uygulanması
İddia degil İsbatlı mesnetli delillidir.
Ümit bey bazı hususları açıklama yetkisini kitabın içinde adının geçmesinden dolayı alıyorsa bizde bu kitabı okuyup asliyet ve ayniyetine sahip çıkmak boynumuzun borcu oldugu için bu işin takibçisiyiz ve olmayada devam edecegiz.
Herhangi bir yayın firması namına gönüllü yada ücretli çalışan olarak degil Nur Külliyatından istifade edip korumakla yukumlu halkdan kimseler olarak yazıyoruz ve kimseden izin almak zorundada değiliz.
İDDİA-2-)
DİB Bediüzzaman Said Nursî’nin İşârâtü’l-İ’câz adlı eserininin ‘Kur’ân Kitaplığı’ projesi kapsamında yayınlamayı uygun bulmuştur,” demekle, 70 sayfalık önsözün ilavesini meşrulaştıran Ümit Şimşeğe deriz:
Cevab -2-)
Evvela DİB kitabın kapağında bunu belirtse ve UMUM NEŞRİYATolmadığını hususi bir eser olduğunu ilan etse ve bu Önsözü telif eden kişileri tanıtsa itiraz etmeyiz. Madem böyle bir proje kapsamında hazırlanmış, neden kitabın kapağında belirlenmemiş?Diyanet işleri üzerinden dönen oyunlar nedir?
Kapağında Risale-i Nur ve Bediüzzaman yazan bir kitabın içinde Üstadımız haric hiç bir kimse KALEM oynatamaz.
İDDİA -3-)
Hem bir marifetmiş gibi „Diyanet İşleri Başkanlığı, eseri neşrederken, muhtelif baskılarda yer alan farklılıkları göz önüne almış ve, Başkanlığın kendi ifadesiyle, “tahkik ilmi adı verilen ilmin metodlarını uygulayarak, müellif tarafından kabul edilen metnin belirlenmesi“nden (!) söz edilmiş.
Cevab -3-)
Nüsha Farklılıları nazara vermekle, sanki Üstad Hazretlerinin tashihinden geçen ve Ağabeyler tarafından 60 senedir tab edilen bir eserden değilde yeni tanzim edilmesi gereken bir eserden bahsediliyormuş gibi bir algı oluşturuluyor. Bizde sorarız: Ahmet Aytimur Ağabeyin başında bulunduğu Envar Neşriyata göre niye basılmıyor. Ağabeyler devre dışı bırakılıyor, halbuki 60 sene bu Ağabeyler bu vezifeyi ifa ettiler.
Risale i Nurların te’lif tertibi; mübalağasız bir hakikat olarak herhangi bir sıra takib etmemektedir. En başta Sözler Bölümü, te’lifte sıra takib etmediği gibi; Mektubat ve Lem’alar kısmı da, bazıları sözlerin te’lifi içinde, bazen de birbirleri içinde te’lif edildikleri gibi; sıra tertibi de takib edilmemiştir. 1,2,3, ta otuz, otuzüçe kadar rakamlar ve isimler verilerek dizilmeleri; te’lifinden bir müddet sonra tahakkuk etmiş ve ihtiva ettikleri mevzuların ehemmiyetine göre ve hem yine ihtar ve sünûhatların manevî iş’arlarıyla makamlarına yerleştirilmişlerdir.
(Badıllı Mufassal 2 tarihce)
BU Eserler Üstadımızın tashihinden geçmişdir. Tesadüfe bırakılan bir şey yoktur. Yaptıkları algı oyununa „Tahkik ilmi“ namını takmakla, güya Nurların tahkik edilmesine ihtiyac varmış, yeniden tanzim edilmesi gerekirmiş gibi bir algı oluşturma oyununa gelmeyiz. Bu eserleri Bediüzzaman Hazretlerinin bizzat tashih ettiği tüm Nurcuların ittifak ettiği bir esasdır.
„bize hücum etmek için istibdad-ı mutlaka cumhuriyet namını vermekle, irtidad-ı mutlakı rejim altına almakla, sefahet-i mutlakaya medeniyet namını takmakla, cebr-i keyfî-i küfrîye kanun namını vermekle; hem bizi perişan, hem hükûmeti iğfal, hem adliyeyi bizimle manasız meşgul eylediler.
Tarihçe-i Hayat ( 564 )
Sanki 60 sene Üstadın tashih ettiği şekilde basılmıyormuş gibi bir algı oluşturup buna „tahikik ilmi“ namını veremekle kimi aldattığnızı zannediyorsunuz?
İDDİA -4-)
Bundan başka, İşârâtü’l-İ’câz’da mücmel olarak geçen, ancak daha sonra telif edilmiş bulunan Risale-i Nur’da geniş şekilde açıklanan hususlar da dipnotlarıyla belirtilmiş; böylece, “Risale-i Nur’un Risale-i Nur ile izahı” ilkesine uyulmak suretiyle okuyucu doğrudan doğruya Risale-i Nur’a yönlendirilmiştir.
“Evet Risale-i Nur size mükemmel bir me’haz olabilir. Ve ondan erkân-ı imaniyenin her birisine, meselâ Kur’an kelâmullah olduğuna ve i’cazî nüktelerine dair müteferrik risalelerdeki parçalar toplansa veya haşre dair ayrı ayrı bürhanlar cem’edilse ve hâkeza… Mükemmel bir izah ve bir haşiye ve bir şerh olabilir.”
Barla Lahikası ( 371
Bu tarz uygulamayı Üstadımız bizatihi tatbik etmiştir. Mu’cizat-ı Kur’aniye Risalesi’ne zeyiller ilave edilmiş ve Haşir Risalesi’ne beş zeyil ilave edilerek haşre dair ayrı ayrı bürhanlar cem edilmiş… Mu’cizat-ı Ahmediye de aynı şekilde diğer risalelerden takviye edilmiş, bu üç mühim bahis Zülfikar ismiyle neşredilmiş. Bu manada Tılsımlar, Siracünnur, Asa-yı Musa, Gençlik Rehberi, Hanımlar Rehberi, İman ve Küfür Muvazeneleri vs. pek çok derleme eserler bizzat Üstadımız tarafından yapılmış. Üstaddan sonra Hizmet Rehberi de Nur talebelerinin umumunun makbulu olmuş bir eserdir. (nurrehberi.com)
Kitabın kendisine böyle tasarruflar ancak müellifi tarafından yapılır ve ihtar ve sünûhatların manevî iş’arlarıyla yapılmıstır.
“Kasidede, Risale-i Nur'un mühim eczalarına tertibiyle işaretlerin hâtimesinde, mukabil sahifede der:
وَ تِلْكَ حُرُوفُ النُّورِ فَاجْمَعْ خَوَاصَّهَا ٭ وَ حَقِّقْ مَعَانِيهَا بِهَا الْخَيْرُ تُمِّمَتْ
Yani: "İşte Risale-i Nur'un sözleri hurufları ki, onlara işaretler eyledik. Sen onların hassalarını topla ve manalarını tahkik eyle. Bütün hayır ve saadet, onlarla tamam olur." der. "Hurufların manalarını tahkik et." karinesiyle manayı ifade etmeyen hecaî harfler murad olmayıp, belki kelimeler manasındaki "Sözler" namıyla risaleler muraddır.”Ş: 298
Esere sonradan dipnotlar ilave etmek ise tahrifdir. Hususi bir çalışma ise, olur. Kitabın kapağında belirlersiniz, ama umum neşriyati belirleyen bir nüshada bu kitabın aslına müdahele ve tahrifdir.
Evet, mes’eleleri etraflıca ve isabetli ve müvazeneli anlamak için bu nevi tahşidat ve tatbikat manasında yapılmış çalışmalara (!) örnek olanToplama Kitablardan bir kaç tanesi:
1- Bediüzzaman Cevap Veriyor derlemesidir, Hz. Üstad’ın sağlığında, Said Özdemir Ağabey gazetelerde çıkan aleyhdeki yazılara cevab olarak Külliyattan cem’ edip neşretti. Bu derleme halen neşrediliyor.
2- Siyaset, Neşriyat Broşürü derlemesini hazırladım ve Envar Neşriyatta neşredildi.
3- Anarşi ve Çareleri derlemesini hazırladım ve Hizmet Vakfı dağıtımını yaptı.
4- Tenvirler derlemesi, Zübeyr Ağabey’in tensibiyle hazırlandı.
5- Mirkat-üs Sünnet ve Gençlik Rehberi toplamalarına, yine Zübeyr Ağabey’in bana ilâveler yap dedi ve yaptım.
6- Min Hakikat-i Sîret-in Nebi derlemesi, (A.S.M.) Arabîdir. İstanbulda yapılan beynel islam siret-in nebi toplantısı münasebeti ile hazırlandı.
7- İçtihad Risalesi toplaması, Said Özdemir abi tarafından ve üstadın vefatından sonra toplanıp neşredildi.
8- İttihad-ı İslâm derlemesi, ihtiyaca binaen ve Tahiri ağabey zamanında teksirle çoğaltıp neşrettik. Daha sonra yeniden ele alarak hazırladım ve envar neşriyatta neşredildi. Daha sonra da yeniden tekrar ele alıp tanzim ettim ve ittihad neşriyatında neşredildi.
9- İman ve Küfür Müvazeneleri toplaması ise İnşâallah nasıl Tılsımlar Mecmuası'nda, dinin mühim tılsımlarını ve hilkat-ı âlemin muammalarını keşfeden parçalar, o mecmuada toplanmış. Aynen öyle de, ehl-i dalaletin dünyada dahi cehennemlerini ve ehl-i hidayetin dünyada lezaiz-i cennetlerini gösteren ve iman Cennet'in bir manevî çekirdeği ve küfür ise Cehennem zakkumunun bir tohumu olduğunu gösteren Nur'un o gibi parçaları, kısacık bir tarzda bir mecmuacık olarak yazılacak ve inşâallah neşredilecek. Hutbe-i şamiye: 17’ deki üstadın neşrini istediği mezkur beyaniyle Said Özdemir abi hazırlayıp neşretti.
10- Nur Çeşmesi toplaması, Hz.Üstad’ın sağlığında hazırlanıp neşredildi.
11- Risale-i Nur Sönmez derlemesi, Vefat-ı Üstad’dan sonra Arabîsi: Lâ Tentefî olup zendeka cereyanının hücumu karşısında bir mukabele mahiyetinde Mehemed Fırıncı tarafından neşredildi hazırlanıp neşredildi.
12- Yanlış İddialara Risale-i Nur’la Cevab toplaması,(Cemal Kutay’a cevaptır). Envar Neşriyatta neşredildi.
13- Tasavvuf ve tarikatla ve manevî kemâlat dersleriyle alâkalıparçaları cem’eden Hakikat Nurları Bediüzzaman Hazretlerinin sağlığında neşredildi ve buna benzer pek çok toplama eserler var fakat bu kadarla iktifa ediyoruz.
Bugüne kadar bu Nurcular arasında dipnot ilavesiyle uygulanmamıştır.
Diyanet UMUM NEŞRİYATI ve İLKELERİNİ belirliyor. Bugüne kadar Nurcuların yapmadığı tasarrufu Kitaba yapma yetkisi yoktur.
Hangi hakla bunu yapıyor? Ne Üstad Hazretleri böyle bir hakkı onlara verdi; KALEM
KARIŞTIRABİLİRSİNİZ dedi; ne VARİSLERİN böyle bir hakkı var...
Bu alenen TAHRİFTİR...
İDDİA -5-):
Ümit Şimşek yazısının devamında Bu düzenlemelere göre, devlet, Risale-i Nur Külliyatının aslına uygun şekilde yayınlanmasını sağlama görevini üstlenmekte, sadeleştirme de dahil olmak üzere her türlü tahrif faaliyetine karşı hapis cezası getirmekte” demekle Diyanet baski Isaratul I’cazın sanki aslına uygun şekilde tab edildiğini telkin etmeye çalışıyor.
Cevab -5-):
Halbuki 70 sayfalık önsöz, dip notlu atıflı, münafıklar bahsinin latince kitaba dahil edilmesi ve arabca türkce metinlerin karşılıklı basılması KITABIN aslına uygun degildir.Bu basım butün bütün asıl kitabdan farklıdır.
İDDİA -6-): “”bunlar da yoğun bir karalama kampanyası ile hadiseyi “yasaklama,” “devlet tekeline alma” gibi etiketler altında gösterme çabasına düşmüşlerdir
Cevab -6-):
Ümit Şimşek bizi Yeni Asyacilarla aynı dalalette göstermeye calısırken, bu iftirasıyla Yeni Asyacılarla aynı cehalete düstügünü ispat etmis oldu. Ümit Şimşek ve “Tekel den “ neşretmeyi tenkid eden YENİ ASYA mensubları, evvela TEKELİN anlamını onun izinden gittiklerini iddia ettikleri Zübeyir abinin Notlarından öğrensinler.
“Yayın birliğini muhafaza etmek, Nur Talebelerinin tesanüdünü koruyabilmek için çok önemlidir.”Diyen Zübeyr Gündüzalp yazısının devamında Halis ve sadık bir Nur talebesinin Varislerden kopuk neşriyat yapılmasının mümkün olmadıgını söyler. Yapanlar (YENİ ASYA; NESİL; SÖZ BASIM) FİTNE kapısını açmışlardır…
Risale-i Nur ve Talebelerinin faaliyetlerine ve gücüne dünyada hiç bir zındık dinsiz karanlık güçler alakasız değildir. Üstadın vefatında ingiliz, rus, fransız radyoları türkçe Üstadın aleyhinde neşriyat yaptılar. Kötüleyici. Üstad en ücra denilebilecek bir otel odasında vefat etti. Ne topu var ve tüfeği, ne ordusu. Bu üç devleti ilgilendiren ne ki, öyle aleyhte neşriyat yaptılar. Üstad öyle bir fikri cereyan vücuda getirmiş ki zındıkları tir tir titretiyor. Onların müslumanlar ve islamiyet aleyhinde bütün planlarını tar-u mar ediyor. Onun için lakayd kalmıyorlar. Ayrıca Üstad bu 3 devlet, islamın ezeli ve ebedi düşmanıdırlar. Bu üç devlete hakkımı helal etmiyorum demiştir. Bunları dünyada hiçbir zındık dinsiz karanlık güçler alakasız değildir iddiama delil olarak anlatıyorum.
Zikrettiğim zararları ve daha bir çok başka zararları vermek için
v bazı hissiyatları
v ve içimizde bazı kimseleri
v amaçlarını gizliyerek
v naşirlerin bazı beşeri kusurarını bahane ederek, siz daha iyi yapabilirsiniz vs tahrikleriyle
Risale-i Nurun bir elden tab hizmetini ceşitlendirip Risale-i Nurun aleyhinde kullanabilirler.
Bu yolla uhuvvvet ve tesanudümüzü bozabilirler. Öylece büyük bir fitneyi içimize sokarlar Nur Talebeleri bu oyuna düşmemelidir. Içimizden kandırıp böyle yapanlar olursa, böyle bir oyuna gelmiş olur. Hangi niyetle olursa olsun fitneye sebeb olacağından sadakatsizlikdir. ..adeta korsan bir faaliyetidir. Bunun maddi, manevi, dünyevi ve uhrevi vebali azimdir. Hizmet yapıyorum diye bu yolla Nur Talebelerinin içerisine bir rekabet sokub onların uhuvetlerini tesanüdlerini bozanların manevi mesuliyetleri çok büyüktür, ki bunu ancak
v su-i maksadlı
v ve emr-i ilahi ve nehy-i ilahiye,
v hukuk-u ibadın ve müellifin haklarına riayette amel amelsiz,
v sadakatsiz,
v ihlassız,
v şayan-ı itibar ve güvenilir olmayan kişiler yapar. (Zübeyir Gündüzalp)
İDDİA -7-):
“Tahrifin unsurları ise, bu cephenin iddialarına göre, “esere önsöz yazılması, dipnotu ilâvesi, Arapçası ile Türkçesinin beraberce basılması” gibi hususlardır”
Cevab-7-):
Bunların tahrif olmadığını Kitabdan gösteriniz! Mesela sadece Önsöz hakkında sorararız:
Önsöz yazılmasına nereden fetva buldunuz? Önsözün ilavesine
güya Nurlardan fetva çıkaranlara deriz :
Eger diyanet baskısı Isaratul icaza Önsöz yazan Muhsin Demirel Tarihçe-i Hayat'ın başında "Önsöz” telif eden Bedîüzzaman Hazretlerinin “Medine-i
Münevvere'de bulunan mühim bir âlim” dedigi Ali Ulvi Kurucu "
Hutuvat-ı Sitte'nin baş tarafında ise, "Hizmetinde bulunan talebeleri" imzası ile bir "Takdim" yazısı yazanlar veya
Mesnevî-i Nuriye bir " İ’tizar" yazan ve Üstadın "Öz kardeşim ve en birinci ve yüksek ve fedakâr bir talebem olan" diyerek tesmiye ettiği merhum Abdülmecid
Nursî gibi kendini görüyor ve bu ise liyatatım var diyorsa…bu alamet-i gururdur.
Yok eğer Ümit Şimsek onu o makamda görüyorsa “öyle bir sarhoşa benzer ki:
Parçalayıcı arslan ile, ünsiyetli ehlî atı birbirinden tefrik edemiyor. Sehpa ağacı ile jimnastik ağacını birbirinden ayıramıyor. Kanlı yarayı kırmızı gülden temyiz edemediği halde, kendisini mürşid bilerek irşad ve nasihata çıkıyor.
Mesnevi-i Nuriye ( 218 )
İDDİA -7-):
Risale-i Nur Müellifi tarafından yetkilendirilmiş olan zatların, kendilerine verilmiş olan bu yetkiye dayanarak, neşrettikleri Risalelere zaman zaman açıklayıcı bilgiler ekledikleri, öteden beri herkes tarafından bilinmektedir ki, her üç Lâhika kitabının başında bulunan “Takdim” bunlar arasındadır.
Cevab -7-)
Takdim yazısı Emirdağ ve Barla lahikasında vardır üç kitap değil iki kitap üstelik vekil ağabeyler tarafından yazılmış takdimdir.Sonradan ekleme değildir.Üstadın tashihinden böyle geçmiştir biliyoruz.Bazı mektuplar ise sonradan eklenmiş olabilir fakat bunlar o zamanda yazılmış gayr-i münteşir olarak kabul edilen mektuplardır yani sonradan yazılarak eklenmemiş hem bu konuda Ümit Şimşek ve Diyanete bu yetkiyi kim vermiş? Abiler kendileri neden yazmamış.
Hem bu iddiasini Şimşek kendisi ispat etmekle mükelleftir, aksi takdirde Badıllı Ağabeyin ikaz ettiği bir noktaya bizde parmak basarız:
İkinci ve En Sinsi Metod: Hazret i Üstâd’ın vefatından yaklaşık on on beş yıl sonra ortaya bir “TAHRİF” teranesini attırmak suretiyle, işaasına çalışmışlardır. Bu planda çok ustaca davranmak istediler. Bizzat kendileri perde üstünde hiç görünmediler. ızleri de görülmedi. Amma Risale i Nurlarla alakadar bazı insanları gayr i şuuri olarak bu işte çalıştırmaya muvaffak gibi oldular. Nur Risalelerinin bazı nüsha farklarını göstererek “İşte Hazret i Üstâd’ın vefatından sonra bunlar tahrif edilmiştir.” şeklinde sinsî ,ama çok acemîce ve asılsız, gayr i ilmî ve belahetli bir iftirayı körüklemeye koyuldular.
Bu meseleyi de Kur’ân’ın meselesi gibi kökten alarak, derinlemesine tahkik için Risale i Nurların ilk te’lif şekline, istinsah keyfiyetine ve tekemmül safhalarına.. ve sonra mecmualar halinde intişarına, daha sonra da yeni yazı ile matbaalarda tab’edilip matbuat âleminde intişar keyfiyetine bakmak ve incelemek gerekmektedir. Ancak bütün bu hususlar hem yer yer bu kitapta, hem de ayrıca da bu meseleye cevab olarak hazırladığımız “Risale i Nur’un Neşir Tarihçesi” kitabcığında ispatlı şekilde ele alınıp tahlil edildiğinden, bunlara havale ederek burada tafsilata girişmiyeceğiz. (Badıllı, “Sadeleştirme asri bir tahrifdir”)
İDDİA -8-):
T. C. Diyanet İşleri Başkanlığının hem eseri ve müellifini öven, hem de eser hakkında açıklayıcı bilgi vererek okuyucuyu doğrudan Risale-i Nur’a yönlendiren açıklamalar yapmasını alkışlamak boynumuzun borcu iken“Tahriftir, caiz değildir, hıyanettir” gibi akıl almaz ithamlara bahane yapmanın ne mantık, ne de edep yönünden savunulabilecek hiçbir tarafı yoktur.
Cevab -8-) :
Risale-i Nuru öven açıklamalar ayrı bir kitabcıkta neşretmek elbette takdir edilir, MüellinKitabına dahil edilebilecegine dair Kitabdan delil getiriniz, getiremezseniz kendi kafa fenerinizle hüküm çıkartmayınız, kabul görmeyecektir. Müellifni öven açıklamalar ise zaten bizzat kendi tarafından reddedilmiştir:
Merhum Ali Ulvî Kurucu imzası ile yayınlanan bu önsözün hikâyesi de ilginçtir.. Nur talebesi olmayan ve fakat Üstadın tabiri ile "mühim bir âlim" olan merhum Ali Ulvî Kurucu'nun yazdığı önsöz Üstada getirilince, yazıyı baştan sona okumuş ve metnin başına "Medine-i Münevvere'de bulunan mühim bir alim" notunu yazmış ve talebelerine “Ali Ulvi Efendi benden çok Risale-i Nurları övmüş. Eğer beni fazla övseydi bu önsözü kabul etmeyecektim” demiştir..
Bediüzzaman Hazretlerinin şahsını övenlere karşı Nurlarda yazdıkları ap açıktır, tevili mümkün değildir:
Çünki ben kendimi beğenmiyorum, beni beğenenleri de beğenmiyorum. Cenab-ı Hakk'a çok şükür, beni kendime beğendirmemiş.
Mektubat ( 344 )
bilakis o aziz zât, kendisini ziyarete gelenlere ve Risale-i Nur eserlerini okuyup o eserleri ilim ve iman hakikatları dersinde, asrın bütün ilim ve isbatları üstünde görerek hayran kalanların en samimî hürmet ve senalarından mütemadiyen kaçınmış ve müteaddid mektublarında: "Ben de sizin bu ders-i Kur'aniyede bir ders arkadaşınızım. Ben en ziyade muhtaç ve fakir olduğumdan, bu kudsî hakikatlar en evvel bana ihsan edilmiştir. Ben makam sahibi değilim. Ben kendimi beğenmiyorum. Beni beğenenleri de beğenmiyorum. Kardeşlerim, sizi bütün bütün kaçırmamak için nefsimin gizli çok kusurlarını söylemiyorum." diye kendisine yapılan medihleri ve hürmetleri reddetmiş.
Emirdağ Lahikası-2 ( 140 )
İDDİA -9-):
“Risale-i Nur’u Kur’ân’dan üstün tutuyorlar” iddiasını zaman zaman ısıtarak ortaya sürenler bu tepkileri kendi iddialarına delil olarak gösterseler ne cevap verirsiniz?
Cevab-9-):
Yine nurlardan cevab vereceğiz:
İkinci Mes’ele: Sözler namında yazılan risaleler, Kur’an-ı Mu’ciz ül Beyan’ın bir nevi tefsir i hakikisi olduğu ve o tefsirin te’lifinde merci’ ve me’haz ve hakiki üstad ve tam rehber, sırf âyât-ı Kur’aniye olduğu ve fakir ve âciz bu müellifin hissesi onda sırf bir tercüman olduğu ve doğrudan doğruya o risaleler Kur’anın hakaiki ve o hakaikin bürhanları olduğu ve Kur’anın elinde bir kılınç hükmünde olarak o kal’a-i kudsiyeye gelen tehacümata karşı davranan ve manen Kur’anın manası ve lâyenfek ondan gelmiş manevi bir cüz’ü olduğunu ve bütün kuvvetleriyle o Kur’ana bakar ve işaret eder ve onu hedef ittihaz ederler ve âyâtından gelen sünuhat ve ilhamat olduğunu ve müellifin ihtiyar ve iktidarının pek fevkinde bir tarzda olduklarını mükerreren isbat edip beyan ettiğimiz halde; Kur’an namına ve Kur’an hesabına rekabetkârane bunlara bakmak ve onlardaki i’caz-ı Kur’andan in’ikas eden cilveleri Kur’anın hakiki i’caziyle müvazene etmek ve rekabetkârane de onların sukutunu ve kesadını ve çürüklüğünü arzu etmek, elbette Kur’ana sadakat değildir. Çünki Kur’anın elindeki kılıncı Kur’ana çevirmek ve Kur’anın sâdık hizmetkârını Kur’ana karşı mübareze vaziyetini vermek ve Kur’andan gelen ve Kur’anın nurundan ve mizan-ı i’cazından bulunan nurlarını, Kur’ana karşı müvazene etmek elbette bir hıyanettir ve bir cinayettir. Sakın dikkat ediniz ki, nefs-i emmare bu cihette sizi aldatmasın.
(Rumuzat-i Semaniye…S. 24)
İDDİA -10-):
“Dün bir kısım komiteler devletin imkânlarını kullanmak suretiyle Risale-i Nur’u ve talebelerini susturmaya çalışırken, bugün, başta Cumhurbaşkanı, Başbakan, Kültür Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere, devlet bütün kurumlarıyla Risale-i Nur’u himayesine almıştır ve ona hizmet etmektedir.“Sadeleştirme” adı altında yürütülen bir tahrifat hareketi karşısında bütün Risale-i Nur talebeleri maddeten çaresiz kalmış durumda iken, bu harekete devlet kararlı bir şekilde son vermiş ve, bu uğurda birçok saldırıyı da, kendisini Nur talebesi olarak gören nicelerinin hayal bile edemeyeceği bir kararlılıkla göğüslemiştir.
Cevab -10-):
Çünki felsefenin esasında, kuvvet müstahsendir. Hattâ "Elhükmü lil-galib" bir düsturudur. "Galebe edende bir kuvvet var. Kuvvette hak vardır." der. {(Haşiye-1): Düstur-u nübüvvet "Kuvvet haktadır, hak kuvvette değildir" der, zulmü keser, adaleti temin eder.}
Sözler ( 541 )
اَلْحَقُّ يَعْلُو وَلاَ يُعْلَى عَلَيْهِ olan kaide-i esasiye ile, kuvvet haktadır. Eğer o ehl-i hakka mukabil galibane gelen ehl-i dalaletin hakikî bir kuvveti ve bir nokta-i istinadı olmasaydı bu derece galibiyet ve muvaffakıyet olmamak lâzım gelecekti?"
Elcevab: Ehl-i hakkın mağlubiyeti kuvvetsizlikten, hakikatsızlıktan gelmediği, sâbık işaretlerle kat'î isbat edildiği gibi; ehl-i dalaletin galebesi kuvvetlerinden ve iktidarlarından ve nokta-i istinad bulmalarından gelmediği,
Lem'alar ( 85 )
ÜÇÜNCÜ DÜSTURUNUZ: Bütün kuvvetinizi ihlasta ve haktabilmelisiniz.
Lem'alar ( 161 )
Evet kuvvet hakta ve ihlasta olduğuna bir delil, şu hizmetimizdir. Bu hizmetimizde bir parça ihlas, bu davayı isbat eder ve kendi kendine delil olur. Çünki yirmi seneden fazla kendi memleketimde ve İstanbul'da ettiğimiz hizmet-i ilmiye ve diniyeye mukabil, burada sizinle yedi-sekiz senede yüz derece fazla edildi. Halbuki, kendi memleketimde ve İstanbul'da burada benimle çalışan kardeşlerimden yüz, belki bin derece fazla yardımcılarım varken, burada ben yalnız, kimsesiz, garib, yarım ümmi, insafsız memurların tarassudat ve tazyikatları altında yedi-sekiz sene sizinle ettiğim hizmet; yüz derece eski hizmetten fazla muvaffakıyeti gösteren manevî kuvvet, sizlerdeki ihlastan geldiğine kat'iyyen şübhem kalmadı.
Lem'alar ( 162 )
Diyanetin Risale-i Nurları Tab etmesi Nurculara şeref vermez.Diyanet Risale-i Nurları tab ederek şeref kazanır.Ayrıca Kemalist İdeolojisi ile dine karşı bir rejimi olduğu bilinen Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Alem-i İslamda yeniden eski saygınlığını kazanma yolunda bir adım olması hasebiyle, Üstadımız Tab'ını ve neşrini ister.. Yani başta denildiği üzere, Risale-i Nurlar Diyanetin Neşretmesi ile şeref kazanmadı, Zaten Üstad ve Nurlar, Alem-i islamda kendisini ispat etmiş. Kendisini ispat etmesi ve şeref kazanması gereken, Laik Kemalist Türkiye Cumhuriyeti Rejimidir.
İDDİA -11-):
“Nurları himaye etmek Diyanet dairesinin hakikî bir vazifesidir” derken, bu hususta hiçbir endişe izhar etmemiş, mektuplarında ve sohbetlerinde de hiçbir talebesine bu konuda bir uyarıda bulunmamıştır. Eser sahibinin en küçük bir endişe taşımadığı bir hususta başkaları ondan daha ileri seviyede hamiyet sergilemeye kalkıyorlarsa, bunun ardında daha başka niyetlerin varlığından şüphelenmek için yeteri kadar sebep mevcut demektir.
Cevab -11-):
Bir kere nerdeden emin olabiliyor? Tüm sohbetlerinde bulundumu ?
Imam-i Zührinin yaninda bir adam bir hadisi zikretmiş..
Imam -i Zühri demis: „Biz böyle bir hadis işitmedik“
Adam sormu: „Resulullahin bütün hadislerini sen işittinmi?“
Imam-i Zühri demis: „Hayir“
Adam „ Peki ücte ikisini?“
Imam-i Zühri :“ Hayir“
Adam „Peki yarisini?“
Imam-i Zühri buna karşi sukut etmis.
Adam demis: „ Hic olmazsa bu hadisi de , o istimedigin yari kisminda kabul et. „(Risalei Nurun Kudsi kaynaklari)
Üstadımızın Risale-i Nurun tab hizmetini kimlerin yapabileceğine dair ayrıca noterden vekaleti neden 1960 senesinde hazırlanmıstır acaba? Ve o belgenin son cümleisnde “Lüzumu halinde bu vasiyetimi alakadar resmi makamata vermek üzere tanzim ediyorum” demesi neyin endisesidir?
Üstadın böyle bir endişesi yokdur demek cok cahilcedir. Şimşegin Üstad „hicbir endişe izhar etmemişdir“ iddiasını altdaki vekalet reddetmektedir.
Yüzotuz parçadan mürekkep Risale-i Nur Külliyatından Sözler, Mektubat, Lem’alar Şualar, Mesnevi-i Nuriye, İsaratul İcaz, Lahika Mektublarını ve sair Türkçe ve arabi eserlerinin neşir ve muhafaza ve müdafalarına ait her türlü haklarımı hususi hizmetkarlarım ve varislerimden tahiri, Sungur, Zübeyir, Ceylan, Hüsnü , Bayram ve Talebelerimden Said Özdemir ve Ahmet Aytimura tevdi ediyorum. Ben öldükten sonra bana aid bütün Risale-i Nur Kitablarının neşrine devam edeceklerdir.
Risale-i Nur ne benim, ne de başkasının malıdir. Kuranın malıdır. Risale-i Nurun hasılatı Risale-i Nurun ve Hizmetinindir. Bu manevi evlatlarım ve talebelerim benim tarzımda Risale-i Nura ve umumuna hizmet edeceklerdir.
Lüzumu halinde bu vasiyetimi alakadar resmi makamata vermek üzere tanzim ediyorum
Said Nursi
Burada Bediüzzaman Hazretleri hem, Varisleri belirlemiştir (Fırıncı aralarinda yoktur) hem luzum halinde (!) bu vekaletin resmi makamata verilmesi ikazı vardır!
İDDİA -12-):
“Diyanet İşleri Başkanlığı “münafıklar bahsini hem yayınlamak, hem de yayınlamamakla” suçlanmaktadır.
Cevab 12-)
Şimşek burda Asya cenahının yaygarası içinden bizim grubumuzada bir işaret veriyor;zira Yeni Asya ve Nesil tahrifli bastıgı İşaratül İcaz munafıklar bahsini kitabın içine alarak yetkisiz ve korsan tarzda eserleri basmışlardır;bu dogrudur.Ve DİB baskı için sansur olacak diye pek asılsız bir propagandaya girişmişlerdir.Herhalde bu yaygaradaki amaçta İşaratül İcaz'da üstadımızın neşr etmediği munafıklar bahsinin sokulması için nokta atışı olsa gerek.Hem şimdide bu itiraza bizide ortak edip bir tür tezvirat uyguluyorlar.Üstadımızın neşriyat kaidelerine göre hareket eden varis ve vekiller TAB ettikleri İşaratül İcaz'da yaklaşık 60 kusur sene bu tedbiri uyguladılar.Yani İşaratül İcaz munafıklar bahsini yeni yazıya geçirmediler.Şimdi ne degişiyor ?
Nurculuk hizmeti Diniyesinde en ehemmiyetli desatir kitabın asliyeti ayniyetidir; bu mevzu munazara edilemez.
Yer zaman zemin ve şartlara görede hizmet degişmez.
Ümit Şimşek ve benzerlerinin ilim adamı kisvesiyle mubarek Nur kitablarında ismen görünme arzusu ve beşeri temayullerini gemleyecek İHLAS dusturumuz ve mahviyet ve tevazu gibi insani hasletler ile bertaraf edilmelidir.
İDDİA 13-)
Bu garipliklerin yanında bir de üslûp ve edep meselesi var ki, ona da ayrıca temas edilecektir.Bediüzzaman’ın talebeleri ve devlet erkânı başta olmak üzere hedef aldıkları herkese, yaşına ve mevkiine bakmaksızın asker arkadaşı gibi ismiyle hitap etmeyi, bununla da kalmayıp isminin yanına hakaretamiz sıfatlar eklemeyi, söze argo ifadelerle başlayıp hırsını alamayınca düpedüz küfürleri peş peşe sıralamayı, bu kardeşlerimiz herhalde Risalelerde ve gittikleri Nur derslerinde öğrenmiş olamazlar.
CEVAB 13-)
Sosyal medyada ÜSLÜB meselesi üzerinde muderrisliğe soyunanlar; kendilerini yuksek terbiye abidesi başkalarıda sert;kaba;hakaretamiz etiketleyenler kendi üslüblarına bir baksınlar.
Ümit Şimşek'in sıkıntısı ise başkadır.Gerçekçi olup okuyanları yormayalım...Başta merhum Badıllı abi Rüşdü abi gibi mudafalarında tanıdıgımız kimseler dahil ifade ve satırlarında Fırıncı diyerek; Türkçemizdeki asgari hurmet içeren soyadı ile ( bu zatın soyadı gibi gösteriliyor; Mehmet Fırıncı diye geçiyor ) hitab ettikleri bir zata kendisi gibi agabey ;erkan;varis ;vekil gibi hitab etmemizi istiyor.
Beyefendi daha çok beklerler...6 bin kusur sayfa külliyatın hiç bir satırında ismi geçmeyen;varis vekil olmayan;Başta Zübeyr abi olmak üzere haslar ve erkanlara sürekli geniş daire meselelerini anlatıp Meslek-i Nuriyede hiç yetkisi ve selahiyeti dahi olmadıgı halde Neşriyat işine girişen; bazı na-ehillere vazife taksimi yapan; kendisini Nurcuların sözcüsü sanan; Nesil Ve Söz Yayın evleriyle Risalleri KORSAN basan ve tahrif eden; Söz baskı 2006 şualar kitabında Mustafa Kemal ile Üstadın dost gösterilmesine sebeb olan bir adama abi demeyecegiz.
Devlet erkanına hakaret mevzusu ise isbatlamasını rica ediyoruz.
Anlaşılan Fırıncı hususunda bir hayli mubalaga edip işin içine tuz biber olsun diye erkan-ı siyasetide katmış.Yahud başkaları kast ediyor artık bilemiyoruz.
Eger Fırıncı varis ve vekil degildir ifadesi bu zata küfür ve hakaret geliyorsa en yakın türkçe lugatlara başvursun.
İDDİA 14-)
Dün Risale-i Nur gerçekten tehlike karşısındayken, meselâ Risaleler, özellikle lâhikalar ayıklanarak ve uygunsuz açıklamalarla hedefinden saptırılarak neşredilirken veya Risale-i Nur’un üzerinden İslâma aykırı kavramlar pazarlanırken niçin bu kahramanlığı göstermediniz?
CEVAB 14-)
Ümit bey burda bizi kast etmiyordur.Zira Risaleme Dokunma grubunun paylaşımları ortada; bu ifadesi çok yerinde olmuş; inşaAllah Nurları koruma hususunda oda Fırıncı abisini arayıp en azından Nesil ve Söz basım yayındaki tahrifleri DİB baskı ile beraber durdurup omzumuzdaki yükü hafifletir.
İDDİA 15-)
Varis ve vekiller bu hususta çok mutlular ve onlar bir çok ismin kitabda geçmesinden ( süsleme yapan bayan Demirel dahil ) rahatsız degiller ve hakeza...
CEVAB 15-)
Medrese-i Nuriye lerde üfürülmüş, Agabeylere atfen birçok yalan sözler dolaşıyor. Sözde ehli tahkik olan nur
talebeleri mihenge, kitaba vurmadan bu yalanlarin intişar etmesine sebep oluyorlar. Agabeyler kitaba muhalif bir söz söylemezler kitaba uymuyorsa yalandir üfürülmüştür bu kadar basit.
Diyanetin bastigi isaratul icazda birbirinden ayri iki mesele var.
Birincisi devletin risalei nurlara sahip cikmasi ve devlet eli ile basılıp bir nevi süfyanın hahimiyetinin kırılması takdire şayandır tebrik ve Teşekkür ediyoruz.
Ikincisi ise isaratul icazin diyanet tarafindan tahrifli basılmasi ki ağabeylerin bunu kabul edebileceğini düşünmek bile abesle iştigal dir, bu tür söylentiler tamamen yalandir
üfürülmüştür.
Cerbeze ile birbirinden farklı bu iki meseleyi cem edip ayni şey mis gibi "bu durumdan Agabeyler çok mutlu ve huzurlu" demek Agabeylere atılmış çok büyük bir iftiradir. Bu tahrifati Agabeylere
maletmek gibi olur ki bunu kabul etmek mümkün değil.
Bizlere "Agabeyler kabul etmiş siz kimsiniz fitne çıkarmayın"diyenler önce kitaba baksın. Böyle söylemekle asil siz tahrifati yutturmak isteyenlerin fitnelerine alet oluyorsunuz. Ağabeylerin
risalei nura muhalif hareket etmesini ihtimal dairesinde görüp Agabeylere hakaret ediyorsunuz, o mübarek zatlari sadakatsiz gosteriyorsunuz...
ümit ŞİMŞEK bey fedakarane F tipine karşı dik duran sadeleştirme ve tahrifatta ikaz edici mudafalar yazan çoklukla deger verdigimiz bir zat idiler.
Böylece DİB eleginde İsmi kalanlardan olarak yoluna devam edebilirler...
İkinci nokta: Riyaya insanları sevk eden esbabın,
Birincisi: Za'f-ı imandır. Allah'ı düşünmeyen, esbaba perestiş eder, halklara hodfuruşlukla riyakârâne vaziyet alır. Risale-i Nur şakirtleri, Risale-i Nur'dan aldıkları kuvvetli iman-ı tahkiki
dersiyle esbaba ve nâsa ubudiyet noktasında bir kıymet, bir ehemmiyet vermiyor ki, ubudiyetlerinde onlara gösterişle riya etsinler.
İkinci sebep: Hırs ve tamah, za'f-ı fakr noktasında teveccüh-ü nâsı celbine medar riyâkârâne vaziyet almaya sevk ediyor.
Risale-i Nur'un şakirtleri, iktisat ve kanaat ve tevekkül ve kısmetine rıza gibi, Risale-i Nur'un dersinden aldıkları izzet-i imaniye, inşaallah onları riyadan ve dünya menfaatleri için
hodfuruşluktan men eder.
Üçüncü sebep: Hırs-ı şöhret, hubb-u cah, makam sahibi olmak, emsaline tefevvuk etmek gibi hisler ve insanlara iyi görünmek, tasannukârâne (haddinden fazla kendine ehemmiyet verdirmek) ve
tekellüfkârâne (lâyık olmadığı yüksek makamlarda görünmek) tarzını takınmakla riya eder.
Risale-i Nur şakirtleri, ene'yi, nahnü'ye tebdil ettikleri, yani enaniyeti bırakıp, Risale-i Nur dairesinin şahs-ı manevisinin hesabına çalışması, ben yerine biz demeleri ve ehl-i tarikatın fenâ
fi'ş-şeyh, fenâ fi'r-resul ve nefs-i emmareyi öldürmek gibi riyadan kurtaran vasıtaların bu zamanda birisi de fenâ fi'l-ihvan, yani şahsiyetini kardeşlerinin şahs-ı maneviyesi içinde eritip öyle
davrandığı için, inşaallah, ehl-i hakikatin riyadan kurtulmaları gibi, bu sırla onlar da kurtulurlar. KI.L
""Hırs-ı şöhret, hubb-u cah, makam sahibi olmak, emsaline tefevvuk etmek gibi hisler ve insanlara iyi görünmek, tasannukârâne (haddinden fazla kendine ehemmiyet verdirmek) ve tekellüfkârâne
(lâyık olmadığı yüksek makamlarda görünmek) tarzını takınmakla riya eder.""
K.L.
Demekki Fırıncı ve Ümit Şimşek gibi insanları riyaya sevk eden sebepler varmış.Madde madde cevab vermeye devam edeceğiz.Bu yazıyı yazmakla kusurunu kabul edeceğine küstahlaşarak edebsizlik
yapmıştır.
Madem risale-i nur hepimizin malı bizim hukukumuza tecavüz ederek hodfuruşluk ve hodgamlık yaparak nur dairesinde kendi yerlerini açığa çıkarmışlardır.Feticiler bilmeyerek tahrif ettiler fakat bu
taife bilerek tahrif ediyor.Çünkü bu desatirleri bizden daha iyi biliyorlar.
Iddia -16-):
Kimbilir, belki de Kader, Risale-i Nur talebelerini böyle imalât hatâlarından ayırt etmek için bir vesile olarak bu hadiseyi başımıza sarmıştır!
Cevab-16-:
Ey insan! Bil ki, insanların ağzından çıkan ve dinsizliği işmam eden dehşetli kelimeler var; ehl-i İmân bilmeyerek istimal ediyorlar. Mühimlerinden üç tanesini beyan edeceğiz.
Birincisi: Evcedethu'l-esbab, yani, "Esbab bu şeyi icad ediyor."
İkincisi: Teşekkele binefsihî, yani, "Kendi kendine teşekkül ediyor, oluyor, bitiyor."
Üçüncüsü: İktezathu't-tabiat, yani, "Tabiîdir, tabiat iktiza edip icad ediyor." Lemalar
fırıncıya laf gelmesin, Bedi' ve Hakem olana gelsin. adalet bunun neresinde?
"İmalat Hatası" sözlerinizin şirk koktuğunu bilmiyor olamazsınız. Yaratıcının en güzel eseri olan insana sırf sizin sözlerinize katılmadı diye yani size uymadı diye "İmalat Hatası" demek Allah yarattı amma hatalı yarattı demek değil mi. Nereden bakarsanız ŞİRKTİR. "
Hedef gösterilenler için mertçe isim veya grup adı zikredilse ciddiye alınırdı belki; ama sırf hükümete yaranmak için yazılmış bir yazı olmaktan öteye gitmemiş maalesef. Üstad hiçbir zaman hükümet desteğini arkasına almaya çalışıp da birilerine saldırma yolunu seçmemiştir. Yazık, bir de Üstad'ı perde etmişsiniz.''
Edep dairesinde kalmak şartı ile bir Nur talebesinin Nurun desatirine muhalif gördüğü bir harekatı kabul etmeme
hakkı vardır.Çünkü Nurcular şahıslara değil Desatire ve Bürhana tabidirler.Diyanetin ön sözünü RED EDİYORUZ.Diyanetin usulu bu ise, diyanet "Ben ancak bu şartlarda basarım başka türlü basmam"
diyorsa bizde gayet açık net olarak "Bizde bu şartlarda onu Külliyattan saymayız, yaptığınız işi de hizmet olarak kabul etmeyiz" deme HAKKINA SAHİBİZ... Bu duruş eğer abilere karşı gelmek olarak algılanacaksa, şu kadar
deriz
"Hak ve hakikat inhisar altına alınmaz!
Mektubat ( 70 )"