BİD'AT MUARIZI BİD'ATÇILAR
Zamanımızın bir modası da, köklü ve kökleşmiş ve müslümanların âdeta fıtrî âdeleri olmuş birçok mübarek iş ve hususlara bid'at kulpunu takmak hevesidir. Yani, güya din adına bazı insanlar, bid'atlara karış mücadele ediyorum diye, bid'atların daha büyüğünü yaparlar. Hattâ onun en fâhişini icra ederler. Yani, böylesi bir mesleği alanlardan bazılar, İslâm dininin Kur'an'dan sonra en büyük direği olan Sünnet ve hadîsi, meslekleri namına kırpa kırpa bir kuşa benzetmek hevesindedirler. İslâmın her çeşit mes'elesini içine alan hadîs-i şerifler, tabii böyle sağından, solundan kırpılmaya başlanınca, hariçten İslâma girmek isteyen binbir türlü bid'atlara kapıların açıldığının belkide farkında bile olmazlar. Hem İslâmın kâinat şumûl ihatadarlığını ve deryalar kadar vâsi' ve enginliğini daralttıklarını ve sathîleştirdiklerinin farkına da varmazlar.
Bu davanın tipik bir misali:
Ben, 1971 senesinde Şam'da bir kitabın tab'ı için bulunduğum sırada, muhaddislik taslayan Nasirüddin-i Elbanî'nin bir kitabı forma-forma tab'edilip dağıtılıyordu. Bu kitab, eskide zâhirperest bid'atçı bazı şahısların kitaplarından derlenip, bid'at kalıntılarını neşerediyordu. Kitabımı tab'ettirdiğim matbaada bu kitap da basılıyordu. Bu kitabın müşterileri, çıkan formaları kapmak için iki üç günde bir, matbaanın kapısı önünde kuyruklar oluşturuyorlardı. Dikkat ediyordum, kuyruğa giren müşterilerin ekserisi, yarı çıplak, mini etekli hanımlardı. Sebebini araştırdım, Elbanî denilen adam, birçok sahih hadîslere mevzuluk damgasını vurduğu için... Yani, asrîliği ve bid'atkârlığı reddeden, takbih eden ve bunlara karşı sed olan bir çok ehadîs-i sahihayı mevzulukla şüphelendirdiği için bu müşterileri bulmuş oluyordu. Sonra bu adamı Şam ülemasının büyüklerinden sordum, hepsi bîzardı ondan... Hattâ bazılarına göre, adamın arkasında bir gizli masonluk teşkilâtının varlığından söz ediliyordu.
Elbanî'nin kitabı neşredildikten sonra, Şam'a Hindistan'dan bir ülema hey'eti gelmiş, Şam ülemasına sormuşlar: "Bu adama cevab verecek âlimleriniz kalmadı mı? Zira herkesin gözü önünde, Sahih hadîslere bile mevzuluk şaibesini takmak istiyor." demişler. Nitekim Hindistan ülemasından meşhur muhaddis Habiburrahman El-A'zamî, Elbanî'nin bütün yazdıklarını ele aldı ve yüzler yanlış ve hatalarını buldu, yüzüne çarptı ve onun kitaplarını -içindeki hadîs-i şerifler hâriç kalmak şartıyla- âdeta paçavraya çevirdi.
Bilâhare Medine'de, Seyyid Abdullah El-Hâşimî (*) namında bir muhaddis ehl-i sünnet âlimiyle görüştüğümde, ona Elbanî'nin durumunu sordum. Güldü: "Bu adam kim, hadîs ilmi kim?" dedi ve "İbn-ül Cevzî gibi hâfız ve dâhî adamların beceremedikleri ve pek çok hataya düştükleri bir mevzuda, bu adamın ya taklitçilik, ya da belki maksadlı bir sinsilik plân ve hevesiyle giriştiği iş, bid'atkârlık ve tahribden başka birşey olamaz. Elbanî gibi câhil bir adamın, sahih hadîslerine mevzu' diye ittiham ettiği zâtlar, o kadar yüksek ve o kadar celildirler ki; bunun değil akıl ve ilmi, hayali ve rüyası dahi damenlerine erişemez." demişti.
Bahsini ettiğimiz Elbanî namındaki şahıs ve hadîs-i şerif kırımı teşebbüsü, ilk başlarda hadîsin yok olmasını ve azalmasını istiyen bazı bid'atçı grublar arasında revaç buldu ise de, hakiki ve samimi ve hadîs ilmine gerçek âşina ülema arasında kötü nümune olarak gösterildi. Hattâ Vehhabîler dahi onu içlerinden kovdular. Müdakkik bazı ehl-i ilim tarafından ona reddiyeler yazıldı. Meselâ Katar'dan bir hadîs doktoru "Tahzir-ül Müslim Fil-Elbaniyy-i Alâ Sahih-i Müslim" ve Ürdün'de tab'edilen Hasan bin Ali Sakkaf'ın "Tenakuzat-ül Elbanî" adındaki kitabı ve Hindistan'ın yetiştirdiği ender hadîs âlimlerinden meşhur Habiburrahman El-A'zamî'nin "El-Elbaniyyü Şüzûzuhû ve Ahtauhû" adındaki risale ve kitapları, onun yüzlerce hatalarını isbat ederek paçavraya çevirdiler.
sh:» (R.k.k: 220)