Kutlu Doğum Bid'asını 1989 tarihinde icad eden; FETÖ örgütüne mensub şahısların beraberliğinde; Diyanet Vakfıdır.
''Zaman gazetesinde yazarlık yapmakta olan Mümtaz'er Türköne, Türkiye Diyanet Vakfı'nda Yayın Kurulu üyesi olarak görev yapmaya başladığı dönemde, kurul başkanı Profesör Süleyman Hayri Bolay, Ayvaz Gökdemir ve kendisinin bulunduğu 6 kişilik bir kurulun aldığı karar ile ortaya çıkan bir proje çalışması olarak açıklamıştır'' (Kaynak)
Madem FETÖ örgütü mensubları Diyanet Vakfında SÖZ sahibi olmuşlar. Risale-i Nurun hem bu Vakıf tarafından hem ''önsözlü''(!) basılması dehşet verici değilmidir?
Resimleri büyültmek için tıklayınız:
Sorular:
1. Güya Nurların Tabı evvela Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından başlatılmışken, neden bu vazife birden Diyanet Vakfına verilmiştir?
2. Diyanet Vakfının Kitabların orjinaline ''ÖNSÖZ'' ile müdahele etmesi surda delik açmak değilmidir?
3. Paralel Yapıyla birlikte ''kutlu Doğum'' namında bir Bid'ayı resmileştirib okullara kadar sokan AKP Hükumetinın paralel yapıyla mücadelesi ne kadar samimidir?
Ârife işaret yeter. Sözler ( 403 )
Mevlid-i Nebi Efendimizin (asm) doğum gecesidir ve Hicri Rebiülevvel ayının 11. sini 12. sine bağlayan geceyi ifade eder.
Bediüzzaman Hazretleri O geceyi; talebelerine yazdığı muhtelif mektublarında; tebrik etmiş ve Efendimiz (asm) ın bir nevi tarihçe-i hayat-ı maneviyesini bildiren Mevlid-i şerif hakkında da şöyle buyurmuştur:
Cenab-ı Hak bu âdeti ebede kadar devam ettirsin ve Süleyman Efendi gibi mevlid yazanlara Cenab-ı Hak rahmet etsin, yerlerini Cennet-ül Firdevs yapsın, âmîn...
Mektubat ( 307 )
İşte böyle bir zâtın mevlid ve mi'racını dinlemek, yani terakkiyatının mebde' ve müntehasını işitmek, yani tarihçe-i hayat-ı maneviyesini bilmek, o zâtı kendine reis ve seyyid ve imam ve şefi' telakki eden mü'minlere; ne kadar zevkli, fahrli, nurlu, neş'eli, hayırlı bir müsamere-i ulviye-i diniye olduğunu anla...
Mektubat ( 308 )
Mevlid-i Şerifinizi ruh u canımızla tebrik ediyoruz
Emirdağ Lahikası-2 ( 72 )
Ancak günümüzde ''Kutlu Dogum haftası'' diye bir Bid'a icad edilmiş ve malesef halk tarafınan da rağbet görmüştür. 1989da ortaya çıkan ve yanlış-doğru karması olan bu mes’eleye karşı aldanlanları uyarmak emr-i ilahi olduğu için burada mevzu bahis edilecektir: Zira dine ait hususlarda böyle yanlış, eksik veya kasıtlı olarak yayılan fikirlerin tesirinde kalanlar zarar görür:
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: كُلُّ بِدْعَةٍ ضَلاَلَةٌ وَكُلُّ ضَلاَلَةٍ فِى النَّارِ Yani اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ sırrı ile: Kavaid-i Şeriat-ı Garra ve desatir-i Sünnet-i Seniye, tamam ve kemalini bulduktan sonra, yeni icadlarla o düsturları beğenmemek veyahut hâşâ ve kellâ, nâkıs görmek hissini veren bid'aları icad etmek, dalalettir, ateştir.
Lem'alar ( 53 )
Zulümat-ı istikbali tenvir eden ve kemal-i selâmetle giden bu nuranî kafile-i uzmaya iltihak etmemek, ne kadar hasaret ve helâket olduğunu zerre mikdar şuuru olan bilmesi lâzım. Acaba bid'aları icad etmekle o kafile-i uzmadan inhiraf eden; nereden nur bulabilir, hangi yoldan gidebilir?
Mektubat ( 396 )
İcma' ile cumhurdur, sikke-i şer'i görür. Bir fikre davet etmek; zann-ı kabul-ü cumhur, şart-ı evvel oluyor.
Yoksa davet bid'attır, reddedilir. Ağzına tıkılır, onda daha çıkamaz...
Sözler ( 705 )
Nur Talebeleri, o uydurma ezanı okumamışlar ve böyle bid'alara karşı, kendilerini kahramanca muhafaza ederek, bid'alara girmemişlerdir.
Sözler ( 757 )
Dostun hâssası ve şartı budur ki: Kat'iyyen, Sözler'e ve envâr-ı Kur'aniyeye dair olan hizmetimize ciddî tarafdar olsun; ve haksızlığa ve bid'alara ve dalalete kalben tarafdar olmasın, kendine de istifadeye çalışsın.
Mektubat ( 344 )
Hem mektubunuzda "yedi kebair"i soruyorsunuz. Kebair çoktur, fakat ekber-ül kebair ve mubikat-ı seb'a tabir edilen günahlar yedidir: "Katl, zina, şarab, ukuk-u vâlideyn (yani kat'-ı sıla-yı rahm), kumar, yalancı şehadetlik, dine zarar verecek bid'alara tarafdar olmak"tır.
Barla Lahikası ( 335 )
Vazifenizin bitmediğine dair düşünebildiğim bürhanlar:Evvelâ: Bid'atların çoğaldığı bir zamanda ülemanın sükût etmemeleri lâzım geldiğine dair beyan buyurulan hadîsteki emir ve zecr.
Barla Lahikası ( 26 )
Hem nasılki bir cazibedar, sefihane ve sarhoşane şaşaalı bir eğlence bulunsa, çocuklar ve serseriler gibi büyük makamlarda bulunan insanlar ve mesture hanımlar dahi o cazibeye kapılıp hakikî vazifelerini ta'til ederek iştirak ediyorlar; öyle de, bu asırda hayat-ı insaniye, hususan hayat-ı içtimaiyesi öyle dehşetli fakat cazibeli ve elîm fakat meraklı bir vaziyet almış ki; insanın ulvî latifelerini ve kalb ve aklını, nefs-i emmaresinin arkasına düşürüp pervane gibi o fitne ateşlerine düşürttürüyor.
Kastamonu Lahikası ( 105 )
Şimdi ise firenk usûlünün ve medeniyet namı altında bid'atkârane ve şeriatşikenane cereyanlara tarafdar olduğu halde; Allah'a, âhirete, Peygamber'e imanı da taşıyor ve kendini de mü'min biliyor. Madem hak ve hakikat olan şeriat-ı Ahmediyenin kavaninini iltizam etmiyor ve hakikî tarafgirlik etmiyor, gayr-ı müslim bir mü'min oluyor. İmansız İslâmiyet sebeb-i necat olmadığı gibi, bilerek İslâmiyetsiz iman dahi dayanamıyor, belki necat veremiyor, denilebilir.
Barla Lahikası ( 349 )
Allah için sevenler, Kur'an'a hâdim olmayı yürekten isteyenler, musibetin büyüğünü dine gelen mesaib bilenler, zahiren ne kadar şaşaalı mutantan görünse de her bid'akârane hareketten mutlak ve muhakkak Kur'an'a ve imana bir hücum hissedenler...
Barla Lahikası ( 204 )
«Ey gururlu, mağrur gafil! Sana ne olmuş ki, müslümanları -ecanib tarzındahayat-ı dünyeviyeye davet edersin? O hayat, uyku içinde bir lu’b ve heva içindebir lehivden başka birşey değildir.Hem ne oluyorsun ki, keyiflerine kâfi gelen helâl ve tayyibat dairesinden hurucateşvik ederek, dinin ihmaline veya dinin bazı şeairinin terkine sebebiyet veriyorsun? Ve muharremat ve habîsat dairesine duhûle teşci’ ediyorsun?
Ey müvesvis! Bilir misin misalin neye benzer? O derece belâhet kesbetmiş birsarhoşa benzer ki; arslanı attan, darağacını salıncaktan, cerahatlı yarayı kırmızıgülden farketmez.» (Nurun İlk Kapısı sh:23)
Evet, bid’alara müsamaha ile sağlam bir hizmetin yapılamıyacağını beyan eden Hazret-i Üstad, dikkatleri Risale-i Nur mesleğine çeker ve der ki:
«Mağlubane perde altında veya bid’alara müsamaha suretinde ve tevilat ile bir nevi tahrifat içinde hizmet-i diniye tam olamaz diye, hâdisat bize kanaat vermiş.» (Emirdağ Lâhikası-I sh:63)
Eğer o adam, medar-ı şeref tanıdığı bütün ecdadını ve medar-ı iftihar bildiği bütün geçmişlerini ve ruhen nokta-i istinad telâkki ettiği Selef-i Sâlihînin cadde-i nuranîlerini terk edip, heveskârâne, hevâperestâne, riyâkârâne, şöhretperverâne, bid’akârâne işlerde ve harekâtta bulunsa, mânen bütün ehl-i hakikat ve ehl-i imanın nazarında en alçak mevkie düşer. » (Mektubat sh:413)
Bid'a nedir?
Dinin aslında olmadığı halde, din namına sonradan çıkmış olan âdetler. Ayet hadis ve müçtehid imamlarının görüşlerine dayanmayan kendi hevesine yahut menfaatine dayanan ve dine aitmiş gibi din adına yapılan bütün hareketler bidattır.
İslam cemiyetinde dinden gelerek ve aleni olarak yaşanan ve şeairin yerine geçirilen bâtıl anlayış ve Avrupaî yaşayış ve adetlerdir.
Yani bid’a ve şeair, birbirine zıttır. Bid’a, milleti dinden koparır; şeair ise, dine bağlar ve dinî hissiyatı yaşatır ve geliştirir. Bu manadaki bid’a, âhirzaman fitnesini de ifade eder.
Kutlu Doğum Bid'ası:
Sadece Türkiye’de kutlanan bu haftanın aslı kitap ve sünnete dayanmadığı için “bid’adır”.
Ayrıca böyle ''hafta'' kutlamaları Avrupa kültüründen geldiğinden ve dinimiz ise Yahudi ve Hristiyanlara benzemeyi yasak kıldığından red edilir.
Haftanın kendisi bid’a olduğu gibi etkinlikleri de bid’attir. Zira kutlu doğum haftası çoğu zaman kadın erkek karışık düğün salonlarında, panellerle, tasavvuf müziği konserleri ile, skeç, fıkra,resim, şiir vs. yarışmaları ile kutlanmaktadır.
Alem-islam böyle bir haftaya zerre kadar itibar etmemiştir. Peygamberimiz s.a.v.’in doğum günü güneş takvimine göre 20 nisan’a geliyormuş diye 20 nisan’ın gecesini ibadetle, gündüzünü oruçla geçiren hiçbir kimse yoktur.
Ve bu yeni icad ile Peygamberimizin (asm) yılda iki kez mevlidini kutlamak gibi abes bir durum da ortaya çıkmaktadır.
Kutlu Doğum Haftası, Gülen hareketinin girişimi (Hala Zaman Gazetesinde köşe yazarlığı yapan Mümtaz Türköne) ile Türkiye Diyanet Vakfı tarafından 1989 yılında başlatılan, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından da desteklenerek sadece Türkiye'de resmiyet kazandırılarak her yıl farklı gündem ile Efendimizin (asm) anlatılmasının amaçlandığı ve Onun (asm) doğum gününün miladi takvime göre 20 Nisan kabul edilerek kutlandığı ifade edilen bir etkinlik haftasıdır.
Etkinlik 20-27 Nisan tarihleri arasinda yapilmaktadir.
Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri 1989′da hicri takvime göre, Mevlit Kandili’nin peşi sıra düzenlendi. Ancak 1994 yılından itibaren, diğer dini günlerin aksine miladi takvime (İsa as doğumunu başlangıç kabul eden güneş takvimi) göre kutlanmaya başladı. AKP iktidarı ile birlikte devlet kurumlarının yayınlanan genelgeler ile katılımı arttırılarak ülke çapında daha geniş çaplı organizasyonlar düzenlenmeye başlandı (kaynak Wikipedia)
''Bugün, modern hayatın her alanına giren zengin kutlamaları takip ederken o kararın verildiği gün orada bulunmaktan dolayı gurur duyuyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı, çok orijinal kutlama vesileleri buluyor. Kutlu Doğum geleneği artık bütünüyle kültürümüzün bir parçası haline geldi. „ Mümtazer Türköne, 19 Nisan 2012, Zaman Gazetesi
Etkinlik 20-27 Nisan tarihleri arasında yapılmaktadır.
FETÖ örgütünün lideri F. Gülen, 27 Nisan 1941 tarihinde doğdu. Kutlu Doğum Haftası yoksa Gülen için mi tertiplenmiş?
Gülen, 01 Ekim 1991, SIZINTI Dergisi:
''Hz. İsa ile alâkalı günler, halkı hıristiyan olsun-olmasın, hemen her ülkede âdetâ neş'e, sevinç kıyametleriyle kutlanır; haftalarca, hatta aylarca her mahfilde sözler, muhâvereler hep o istikâmette cereyan eder.. her tarafa O'nun adına tebrikler, hediyeler yağar.. hediye ve tebrik teâtisi, o günlerde postanelerin biricik işi hâline gelir. Telefonlar, sürekli O'nun namına zil çalar, âhizeler O'nun nâmına konar-kalkar.. dörtbir yan kandillerle süslenir; çarşı-pazar renklerle-ışıklarla kahkaha atar.. evler bir arı kovanı gibi, O'na ait duygularla uğuldar, mabetler O'na ait neşîdelerle inler.. ve her gece, âdetâ şehrâyinler gibi büyüleyici ve başdöndürücü olarak geçer.....
Peygamber Efendimiz’in doğumu Miladî takvime göre nisan ayına denk geldiğinden dolayı bazı yerlerde anma programları nisan içerisinde yapılıyor. Esasen Ramazan, Kadir Gecesi, Beraat, Regâib, Miraç gibi gün ve gecelerimiz Kamerî aylara göredir. Fakat, Kamerî aya göre Mevlid gecesini değerlendirmekle beraber, İnsanlığın İftihar Tablosu’nu farklı yönleriyle anlatmak için nisanı da vesile yapmanın mahzuru yoktur.
Kutlu Doğum BİD'ASINI İcad edib
REGAİB Gecesine Bid'at demek neyin mantığıdır?
Veyl o kimseye ki, Sünnet-i Seniyeyi takdir etmeyip, bid'alara giriyor.
Lem'alar ( 53 )
bu geceler gibi şeair-i İslâmiyeye karşı hürmetsizlik edenlerin hatalarına bir tekdir olarak, kâinat bu gecelere hürmet eder, neden siz etmiyorsunuz? diye manasında, kesretli rahmetle şeair-i İslâmiyeye karşı, hattâ semavat ve feza-yı âlem hürmetlerini göstermekle tevafuk etmesi, zerre mikdar insafı olan bilir
Emirdağ Lahikası-1 ( 40 )
birden Leyle-i Regaib -bütün ömrümde hiç mislini işitmediğim ve başkalar da işitmediği- üç saatte yüz defa, belki fazla tekrar ile melek-i ra'dın yüksek ve şiddetli tesbihatıyla öyle bir rahmet yağdı ki; en muannide dahi Leyle-i Regaib'in kudsiyetini ve Hazret-i Risalet'in bir derece, bir cihette âlem-i şehadete teşrifinin umum kâinatça ve bütün asırlarda nazar-ı ehemmiyette ve Rahmeten lil'âlemîn olduğunu isbat etti ve kâinat o geceyi alkışlıyor diye gösterdi.
Emirdağ Lahikası-1 ( 37 )
Leyle-i Regaib'in kerametini takviye ederek, ehl-i imana bildirdi ki: "Siz sahibsiz değilsiniz. Kâinat kabzasında bulunan bir zâtın, âleme rahmet gönderdiği bir istinadgâhınız vardır." diye me'yusiyet ve endişelerini kısmen izale eyledi.
Sikke-i Tasdik-i Gaybi - 207
ibtida ve intiha-i terakkiyat-ı hayat-ı Ahmediyenin ünvanları olan Leyle-i Regaib ve Leyle-i Mi'rac bu kuraklık zamanında kesretli rahmette tevafuklarıdır.
Sikke-i Tasdik-i Gaybi - 207