Esselamu aleykum muhterem kardeşlerimiz;


Bilindiği gibi 2012 senesi başlarında sahteleştirilmiş Lem'alar kitabı Ufuk yayınevi tarafından büyük bir şaşaa ve yoğun reklamlar eşliğinde piyasaya sürüldüğünde, Üstadımızın hayatta bulunan varis ve naşir talebeleri, bunun kabul edilemez bir fiil olduğunu ve derhal bu tahrif faaliyetinden vaz geçilmesini tam bir ittifak halinde taleb eden bir beyanname yayınlamışlar ve ilgili metni kamuoyuna neşretmişlerdi.


Nurcular üzerinde çok büyük bir etki yapan bu durum karşısında ellerinden hiç bir şey gelmeyen malum tahrifatçı taife, Üstad Hazretlerinin hayatta bulunan tüm varis ve naşir talebelerinin ortak imza ile neşrettikleri ilgili beyannameyi, ellerindeki televizyon, radyo, gazete, dergi, internet siteleri vesaire yayın organlarında tamamen veya kısmen olsun hiçbir şekilde yayınlamadılar. Kendi görüşlerine muhalif içerikte dahi olsa, muhtelif siyasi parti liderlerinin günlük basit mes’elelerdeki açıklamalarını, haber değeri taşıdığı gerekçesiyle izleyici ve okuyucularına aynı yayın organlarıyla her gün duyuran bu taife, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin hayatta bulunan tüm varis ve naşir talebelerinin tam bir ittifakla kamuoyuna neşrettikleri bu beyannameyi, en azından bir haber olarak kabul edip kısacık bir satır veya bir cümlecik ile dahi olsa , okuyucu ve izleyicilerine duyurmadılar.


Bununla beraber, sadeleştirmenin çok faydalı ve büyük bir hizmet olduğunu iddia eden yayınlar yapmaktan da geri kalmadılar. Bu konuda ilgili taifeye bağlı yazarlar, sanki bir yerlerden emir gelmiş ve seferberlik ilan edilmişçesine, sahteleştirme faaliyetini destekleyen yazılar yazma hususunda adeta birbirleriyle yarıştılar. Bu durum öyle acaib ve garip bir hale ulaştı ki, henüz birkaç sene önce bu taifeye bağlı gazete ve dergilerde sahteleştirme fiilinin bir cinayet ve o kitabın müellifine büyük bir saygısızlık olduğunu yazan aynı şahıslar, şimdi sahteleştirmenin ne kadar büyük bir hizmet olduğundan dem vurup bu tahrif fiilini hararetle müdafaa edebilmek için tüm kuvvetleriyle çırpınıyorlardı. Bir anda ne olmuştu ki, o tanınmış yazarlar birbiri ardına mazideki fikirlerinin yüz seksen derece zıddını savunan yazıları kaleme alıp kendileriyle ters düşerek, okuyanlarının huzurunda itibar kaybetmeyi de göze alarak, adeta bir ibadet aşkıyla bu sadeleştirme tahrifatını müdafaa etmeye başlamışlardı.


Bu taifenin ellerindeki televizyonları izleyen ve radyolarını dinleyenler ve gazete ve dergilerini okuyanlar üzerinde öyle yoğun bir propaganda başlatıldı ki, bu propagandaya muhatab olan insanların, sanki Risale-i Nur’un sadeleştirilmesi faaliyeti hakkında cemaat içinde tam bir ittifak sağlanmış ve bu fiilin karşısında en küçük bir itiraz dahi yokmuş düşüncesine kapılmaktan kendilerini kurtarabilmeleri mümkün değildi.

Fakat bu taifenin ellerindeki tüm imkanları istimal ederek, sahteleştirme maskesi altında Risale-i Nur’u tahrif etmeye yönelik faaliyetlerinin, Üstad Bediüzzaman Hazretleri ve Risale-i Nur’un hukuklarına büyük bir tecavüz ve azim bir cinayet olduğunu toplumdan saklama istikametinde göstermiş oldukları tüm çabaları, ilgili konuyu milletimizden gizleyebilmek için yetmedi ve Üstad Hazretlerinin talebeleri tarafından kaleme alınan bu lahika internet başta olmak üzere muhtelif yayın organları tarafından umum kamuoyuna neşredildi.


Bunun üzerine, Risale-i Nur'u tahrif etmeyi kendileri için kudsi bir vazife sayan malum taife, bu hizmeti yaparken her yol mübahtır diyerek yalan ve iftiralardan meded umma cihetine gittiler. Ne de olsa kendileri inkılabcı ruhlara sahip münevver kişilerdi ve karşılarında da kendilerini engellemeye çalışan bir gericiler güruhu vardı. Kendileri Risale-i Nur’u sahteleştirme faaliyetiyle birlikte çok büyük bir hizmet yapıyorlardı ve bu uğurda maslahat için kizbe de başvurulabilirdi. Bu taife aslında çok iyi biliyorlardı ki, Üstad Bediüzzaman Hazretleri kizb hakkında çok şiddetli ifadelerde bulunmaktaydı ve Hutbe-i Şamiyede “maslahat için kizb ise, zaman onu neshetmiştir.” Buyuruyordu.


Yukarıda, malum taifenin, Risale-i Nur’u sadeleştirme adı altındaki tahrifat faaliyetlerini destekleme uğrunda yalan ve iftiralara tevessül ettiği şeklindeki iddiamızı, bir örnek ile ispat edelim.


Bu taifenin Risale-i Nur’u tahrif etme istikametindeki Cinayetlerinin iyice su yüzüne çıkıp, bu mes’elede kendilerine karşı yapılan muhalefetin ve yükselen itiraz seslerinin gittikçe artmasına engel olabilmek gayesiyle, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin kendi vefatından sonra yerine mutlak vekil olarak tayin etmiş olduğu talebeleri arasında hayatta bulunan birkaç şahıstan birisi olan Mustafa Sungur Ağabey'in ağzından çıkmış gibi gerçek dışı bir demeç uydurarak, bu büyük yalanı ve Ağabeye karşı yöneltilmiş olan iftirayı, hiç vakit kaybetmeden kendilerine ait haftalık yayın yapan bir dergide 2012 senesi Mart ayında şaşaa ile neşrettiler.


Bu yalan haberlerinde, Mustafa Sungur Ağabeyin ağzından, yakınında bulunan şahıslara, "Risale-i Nur'un sadeleştirmesi mes'elesinin fazla üzerine gitmeyin, kardeşler arasındaki uhuvveti bozmayın" vesaire sözler söylediği yazıldı. Ve düğmeye basılarak, bu yalan haber bir anda tüm cemaat arasında yayıldı. Akılları sıra, ellerindeki yayın organları vasıtasıyla Bediüzzaman Hazretlerinin mutlak vekil talebelerinden birisinin ağzından çıkmış gibi göstererek umuma neşrettikleri bu yalan haber ile, hakiki sadık nur talebeleri tarafından, Risale-i Nur’un tahrif edilmesi faaliyetine karşı gelen şiddetli tepkilerin önüne geçeceklerdi. Fakat malum tahrifatçı taifenin evdeki hesapları çarşıya uymadı ve yalancının mumu yatsıya kadar yanarmış atasözünde ifade edildiği gibi, bu yalanlarının da ömrü fazla uzun olmadı. Hasta halde bulunan ve kendi hakkında neşredilen bu yalan ve iftirayı işiten Mustafa Sungur Ağabey, derhal yanına bir kamera getirilmesini isteyerek kamuoyuna bir açıklama yapacağını söyledi. Ve yaklaşık dört dakikalık o meşhur açıklamasını yaptı ve olanlar oldu. Mustafa Sungur Ağabeyin ağzından bu büyük yalan ve iftirayı ortaya atıp neşredenlerin, bir anda başlarından kaynar sular döküldü.


Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin kendi yerine mutlak vekil olarak tayin etmiş olduğu talebelerinden Mustafa Sungur Ağabey kamera önünde yaptığı açıklamasında, kesinlikle kendisinin bu istikamette bir beyanı olmadığını ve böyle bir sözün Risale-i Nur'un tahrif edilmesi faaliyetine cevaz vermek hükmüne geçeceğini, bu ihanet faaliyetinin Risale-i Nur'un ve Üstad hazretlerinin hukukuna büyük bir tecavüz olduğunu ve ellerinden gelse bu ihaneti her yere çıkarak tüm kamuoyuna neşredeceklerini söyledi. Ve kendilerine yapılan tüm ikaz ve uyarılara rağmen, inad ederek bu tahrif faaliyetinden vaz geçmeyenlere tüm hayatları boyunca kulaklarında çınlayacak ve asla unutamayacakları bir söz söyledi. “Bunu kim yaptıysa elleri bacakları kırılsın bunların."


2012 senesi Nisan ayında Mustafa Sungur ağabeyin yapmış olduğu bu açıklama, başta internet olmak üzere bir çok yayın organında anında neşredildi. Tabiî ki ilgili açıklamaya malum tahrifatçı taifenin ellerinde bulunan görüntülü ve yazılı hiçbir yayın organında yer verilmediğini, sanırız burada hatırlatmaya gerek dahi yok. Haydi hizmet olarak gördüğünüz ve hakikatte Risale-i Nur’u tahrifat istikametindeki faaliyetlerinize zarar vereceğini bildiğiniz için bu açıklamaya diğer yayın organlarınızda yer vermediniz. Pekala Mustafa Sungur ağabey hakkında, kendi ağzından çıkmamış olan sözleri sanki söylemiş gibi gösteren bir yalan haberi neşreden o malum derginizde bu konuda vermiş olduğunuz haberin doğru olmadığını beyan eden bir tegzib yayınlamanız gerekmezmiydi? O meşhur “hizmete zarar gelir” korkunuz sizleri vicdani ve insani bir vazife olan bu duyuruyu dahi yaptırmaktan alıkoydu. Madem kendi hedefinize hizmet etme doğrultusunda, aralarında yalan söylemek ve başkalarına iftira atmak gibi haramları irtikab etmek de dahil olmak üzere her hangi bir sıkıntınız yok, pekala bundan sonra sizlerin elinde bulunan yayın organlarınızda neşredilecek haberlerin gerçeği yansıttığına bu millet nasıl inanabilsin.


Vermiş olduğumuz bu misalde de açıkça görüldü ki, uzun senelerdir dilinizden hiç düşürmediğiniz “hizmet” kelimesinin muhtevası, meğer Risale-i Nur’un sadeleştirme adı altında tahrif edilerek manen öldürülmesini de içeriyormuş. Fakat bu nasıl bir hizmet anlayışıdır böyle? Madem bu konuda takib etmiş olduğunuz çizgiye bakıldığında, Risale-i Nur’un tahrif edilmesi fiilini bir hizmet olarak nitelendiriyorsunuz, sorumuzu şu şekilde soralım. Siz bu sadeleştirme tahrifatınızla birlikte neye ve kime hizmet ettiğinizin hiç farkında mısınız? Asırlardan bu yana dinine ve diyanetine bağlı bulunan bu necib milletin ulvi hissiyatından istifade edip, “dine hizmet ediyorlar” diyerek abone topladığınız gazete ve dergileriniz, Risale-i Nur’un gözler önünde vicdansızca tahrif edilmesi cinayetini tüm güçleriyle destekleyip, bu tahrib fiilinin Üstad Bediüzzaman Hazretleri ve Risale-i Nur’un hukuklarına azim bir ihanet ve asla kabul edilemez bir tahrifat faaliyeti olduğunu beyan eden nur talebelerinin feryadlarını yok saymaları umuma gösterdi ki, elinizdeki bu yayın organları değil Risale-i Nur’a gelecek hücumlara karşı durarak onu müdafaa etme istikametinde hizmet etmek, bilakis sadeleştirme maskesi ardına saklanıp, tahrif edilmiş bu kitabları okuyanları, muhtevasındaki ruhsuz ve yavan ifade tarzıyla sıkarak, “Risale-i Nur dedikleri bu basit kitablarmıymış” düşüncesine sevkederek orijinal risalelerden istifade etmekten mahrum etmeyi hedefleyen ve aynı zamanda da bu tahrif edilmiş kitabları okuyanların şirk ve küfre düşmelerini isteyen gizli dinsiz komitelere bilerek veya bilmeyerek hizmet ediyorlar.

Ellerindeki neşriyat imkanları vasıtasıyla bu tahrifatı ister cahilliklerinden dolayı bilmeyerek, isterse de enaniyet vesair hissiyatın saikasına tabi olup bilerek destekliyor olsunlar netice değişmiyor. Üstad Hazretleri Mesnevi-i Nuriye kitabında, bu şekilde gazete vesaire vasıtalarla efkar-ı batılayı neşredip hukuk-u ümmete tecavüzde bulunanları bakınız nasıl uyarıyor.


“Cumhur-u mü'mininin kabul etmediği bir şeyin gazete ile ilanı, milleti dalalete davettir, hukuk-u ümmete tecavüzdür. Bir adamın hukukuna tecavüze cevaz-ı kanuni olmadığı halde, koca bir milletin belki alem-i İslamın hukukuna hangi cesarete binaen tecavüz ediyorsun? Ağzını kapat!..” (Mesnevi-i Nuriye sh 89)



Yine Hakikat Çekirdekleri 25. maddede, Üstad Bediüzzaman Hazretleri,

“Bir fikre davet, cumhur-u ülemanın kabulüne vabestedir. Yoksa davet bid'attır, reddedilir.”


Buyurarak, nur dairesi içinde değil ekseriyetin, istisnasız olarak umumun ittifakla kabul etmiş olduğu, Risale-i Nur’un tabir ve kelimatına dokunulamayacağına dair kesin hükme, açık bir muhalefet olan sadeleştirme bid’atınıza, insanları neşriyat yoluyla davet etme fiilinizi reddediyor.


Artık aklınızı başınıza toplayın ve sizlere gösterilen bunca deliller ve yanlış yolda olduğunuzu beyan eden ehemmiyetli ikaz ve uyarılardan bir ders alın da, müslüman mahallesinde salyangoz satmak anlamına gelen ve orijinalleri tedavülde iken sahte para basıp piyasaya sürmek hükmündeki bu tahrifat faaliyetlerinizden vazgeçin.

Bu güne kadar kendilerine yapılan tüm ikaz ve uyarıları göz ardı eden bu malum taife, her ne hikmetse sanki sadece kendileri dışındaki kişiler için yazılmış olup onları hiç bağlamıyormuş gibi gördükleri İhlas ve Uhuvvet risalelerini, hep başkalarına okumalarını öğütlüyorlar. Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin bir asır önce izn-i İlahi ile açtığı o geniş cadde-i nuraniyeyi kafi görmeyip, yeni ictihadlar yaptıklarını zannederek kendilerini inkılapçı ruhlara sahib şahıslar olarak gösterip, manevi noktada girilmesi mahzurlu yollara süluk eden ve herkese de kendi peşlerinden gelmelerini öğütleyen bu tahrifatçı taifeye, hep başkalarına okumalarını tavsiye ettikleri ilgili iki adet risaleden aşağıya alıntıladığımız bölümleri dikkatle okumalarını tavsiye ediyoruz.


“Evet yol iki görünüyor. Cadde-i Kübra-yı Kur'aniye olan şu mesleğimizden şimdi ayrılanlar, bize düşman olan dinsizlik kuvvetine bilmeyerek yardım etmek ihtimali var.” (ihlas risalesi)


“Nasılki sen bir gemide veya bir hanede bulunsan, seninle beraber dokuz masum ile bir cani var. O gemiyi gark ve o haneyi ihrak etmeye çalışan bir adamın, ne derece zulmettiğini bilirsin. Ve zalimliğini, semavata işittirecek derecede bağıracaksın.“ (Uhuvvet risalesi)


Evet, sahil-i selamet olan Dar-üs Selam'a ümmet-i Muhammediyeyi (A.S.M.) çıkaran bir sefine-i Rabbaniyede çalışan hademeler olan biz nur talebeleri, bu kudsi vazifeyi gören gemiye her nasılsa binmiş olan ve içinde bulunduğumuz bu nurani sefinenin gark olmasına çalışan şahısların irtikab ettikleri dehşetli zulümlerini semavata işittirecek derecede bağırıyoruz ve bu zalimliği haykırmaya da devam edeceğiz.


Bu tahrifatçı taife, bizlerden irtikab ettikleri dehşetli zulümleri karşısında susmamızı ve ille de itiraz edeceksek de bu muhalefetimizi sessiz çığlıklar atarak göstermemizi istiyorlar. Fakat bizler, zulme rıza zulümdür anlamına gelen bu batıl desise ve telkinlere kulak vermeyerek, merhum Mustafa Sungur ağabeyimizin bu konuda, “elimizden gelse bu ihaneti her yere çıkarak tüm kamuoyuna neşredeceğiz” şeklindeki sözlerine ittiba ederek ve Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin bizlerden istemiş olduğu müsbet hareket düsturuna da riayet ederek, Risale-i Nur’umuza karşı girişilen bu dehşetli ihanet ve zulmü bütün semavata işittirecek derecede haykırmaya ve Üstadımızın ve Risale-i Nur’un hukuklarını müdafaa etmeye sonuna kadar devam edeceğiz. Bizler bu kudsi mücadedemizde sadece ve sadece Allah’ın rızasını kazanabilmeyi hedeflemiş durumdayız. Muvaffak olmak veya olmamak mes’elesi, tamamen bizim vazifemizin haricindedir. Bizler Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin Risale-i Nur’da Celaleddin-i Harzemşah misalini vererek beyan etmiş olduğu şekilde, kendi vazifemizi eksiksiz olarak yapmaya çalışıyoruz ve haddimizi aşarak Cenab-ı Hakk’ın vazifesine karışmıyoruz.


Burada yeri gelmişken, konuyla alakalı olan çok ehemmiyetli bir mes’eleye de bir iki cümle ile temas edelim.

Müsbet hareket düsturuna riayet etmek, bazılarının ısrarla kabul ettirmeye çalıştığı gibi, hukuk-u umumiyeye taalluk eden azim zulümler karşısında sessiz kalmak değildir. Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin talebelerinden istemiş olduğu hakiki müsbet hareket ise, müdafaa edilen hakikatleri, menfi yollara süluk etmeden, müdellel bir tarzda beyan edip, efkar-ı umumiyenin nazar-ı tahkikine arz ve ifade ederek müsbet bir şekilde neşretmektir.


Bu yazımızda sahteleştirilmiş Risale-i Nur kitablarını okuyanların, şirk ve küfre düşme tehlikesiyle karşı karşıya oldukları istikametindeki sözlerimizin istinad ettiği delilleri, aşağıdaki linki tıklayarak ulaşabileceğiniz yazıyı okuyarak öğrenebilirsiniz.

Selam Hüdaya tabi olanlara, bütün levm ve itab da heva ve hevesine tabi olanların üzerine olsun.


http://www.nurunmudafasi.com/?pnum=74&pt=Sahte+Risalelerde+Şirk+ve+küfür+tehlikesi

(Talib-i Hakikat 30.04.2013)


http://www.nurunmudafasi.com/?pnum=78&pt=M%C3%BCsbet+hareket+hakk%C4%B1nda