Risale-i Nur’un müdafii azları susturmaya çalışanlar, şeytana arkadaş olurlar

 

Esselamu aleykum Aziz kardeşlerim;

 

Her fırsatta geniş dairede hizmet ettiklerini iddia eden malum taifenin adanmış ruhları tarafından, irtikab etmiş oldukları Türkçe olimpiyatları vesaire bid’atlara karşı, Risale-i Nur’un verdiği derslere istinad eden ikaz ve uyarı mahiyetindeki delil ve yazılarımıza karşı, yapılan yorumlar ve gelen yanıtlarda, “Seni neden başka sahalarda göremiyoruz?” Ve “Seni neden küfür cephesine karşı görmedik?” benzeri ifadeler kullanılıyor.

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin, bir mektubunda Risale-i Nur hizmetinde bulunmanın beş cihetle ibadet sayıldığını beyan etmesi üzerine, yakınında bulunan has talebeleri tarafından bu beş nevi ibadetin neler olduğuna dair izah istenmiştir. Biz burada Üstadımızın bu suale vermiş olduğu cevabın sadece birinci maddesini naklediyoruz.

 

“Bu kıymetli mektubda Üstadımızın işaret ettiği beş nevi ibadetin kendilerinden izahını taleb ettik. Aldığımız izah aşağıya yazılmıştır.

1 - En mühim bir mücahede olan ehl-i dalalete karşı manen mücahede etmektir.” (Lem’alar, sh: 167)

 

İhlas risalesinin sonundaki mektubdan alıntıladığımız bu ehemmiyetli bahse ilave olarak, “Sizi küfür cephesine karşı neden göremiyoruz” şeklindeki cahilane sözlerinize karşı, yine nur talebesine yakışır bir tarzda, Risale-i Nur’da yer alan bir misal daha verelim.

 

“Risale-i Nur bu vazifeyi; en dehşetli bir zamanda ve en lüzumlu ve nazik bir vakitte, herkesin anlayacağı bir tarzda, hakaik-i Kur'aniye ve imaniyenin en derin ve en gizlilerini gayet kuvvetli bürhanlar ile isbat ederek, o iman-ı tahkikiyi taşıyan halis ve sadık şakirdleri dahi, bulundukları kasaba, karye ve şehirlerde -hizmet-i imaniye itibariyle- adeta birer gizli kutub gibi, mü'minlerin manevi birer nokta-i istinadı olarak, bilinmedikleri ve görünmedikleri ve görüşülmedikleri halde, kuvve-i maneviye-i itikadları cesur birer zabit gibi, kuvve-i maneviyeyi ehl-i imanın kalblerine verip, mü'minlere manen mukavemet ve cesaret veriyorlar.” (Şualar, sh: 749)

 

Evet; “seni küfür cephesine karşı neden göremiyoruz” diye soran ve her şeyi maddede arayan ve maneviyattan bihaber olan ey adanmış ruhlar! Bakınız Üstadımız Risale-i Nur’un neşri ve nurun mesleğinin müdafaasında bulunan hakiki ve sadık nur talebelerinin bu hizmetlerini, en mühim bir mücahede olan ehl-i dalalete karşı manen mücahede etmektir şeklinde nitelendiriyor ve hakiki sadık nur talebelerinin, bilinmedikleri ve görünmedikleri ve görüşülmedikleri halde dahi, ehl-i imana kuvve-i maneviye verme ve manen mukavemet etme suretiyle, adeta birer gizli kutub gibi ehemmiyetli bir vazife gördüklerini beyan ediyor. Siz bu hakikatlerden çok uzak noktalarda bulunduğunuz ve mücahede-i maneviye diye bir şeyin varlığından habersiz olduğunuz için, nurun neşri ve müdafaasında hizmet eden nur talebelerini, bu tür boş ve basit sözlerle suçlama cihetine giderek, aklınız sıra kendinizi haklı çıkarttığınızı sanıyorsunuz. Ve bizleri de herkes gibi "çiçek ve böcek" içerikli paylaşımlar yapmamakla ittiham ediyorsunuz. Şundan kesinlikle emin olunuz ki, o çiçek ve böcek içerikli risaleleri, sizlerden çok daha fazla hem de sahtelerinden değil, orijinallerinden okuyoruz.

 

Fakat şu ehemmiyetli nokta da asla gözden kaçırılmamalıdır ki, Risale-i Nur ile alakalı neşir ve paylaşımlarımızda, tüm dikkatimizi sadece belli konulara yoğunlaştırırken, o arada nura karşı girişilen hücumlara mukabele etme vazifesi akamete uğramasın ve bu cihette nurun müdafaasına halel gelmesin.

Bakınız Üstad Bediüzzaman Hazretleri, bir mektubunda başka konudaki bir suale cevab verirken bir cihetle bu konuya da temas ederek ne buyuruyor.

 

“Risale-i Nur şakirdlerinin yüz mislinden ziyade zatlar, o kitablarla meşguldürler ve o vazifeyi yapıyorlar. Biz de, o vazifeyi onlara bırakmışız. Yoksa haşa ve kella! O kudsi üstadlarımızın mübarek eserlerini ruh u canımız kadar severiz. Fakat herbirimizin birer kafası, birer eli, birer dili var; karşımızda da binler mütecaviz var. Vaktimiz dar. En son silah, mitralyoz gibi Risale-i Nur bürhanlarını gördüğümüzden, mecburiyetle ona sarılıp iktifa ediyoruz.” (Kastamonu Lahikası, sh: 183)

 

Evet; Ey adanmış ruhlara sahip ve kendileri ziyadesiyle irşada muhtaç oldukları halde, bizleri irşad etmeye hevesli “mübarek” şahıslar!

Örümcek ağı gibi bu tür zayıf ve çürük desiselerinizle, bizleri bu kudsi davamızdan ve nurun müdafaasından vazgeçiremezsiniz. Bizlerin yüz mislinden ziyade zatlar, çiçek ve böcek içerikli paylaşımları mütemadiyen yaparak o önemli vazifeyi yerine getiriyorlar. Fakat Risale-i Nur’un tahrib ve tahrib edilmesi istikametinde girişilen ve maske olarak da adına sadeleştirme ismi verilen azim ihanet ve cinayete karşı, "çiçek ve böcek" içerikli paylaşımları yapan kardeşlere kıyasla maalesef bir avuç denilecek kadar az sayıdaki hakiki ve sadık nur talebelerini, bu ehemmiyetli vazifelerinden uzaklaştırma maksadına matuf bu tür şeytani desiseleriniz, neticesiz kalmaya mahkumdur. Eğer sizler bu sözlerinizde zerre kadar olsun samimi olsanız, bizden yüz misli fazla olan ve çiçek ve böcek içerikli paylaşımlar yapan o kardeşlerimize giderek, nurun müdafaasına çalışan o az sayıdaki kardeşlerinize yardımcı olun derdiniz. Fakat sizlerin nurun tahrif ve tahrib ediliyor olmasından her hangi bir rahatsızlığınız ve sıkıntınız yok. Yeter ki, sizlerin bid’atlere bulaşmış olan Türkçe olimpiyatlarınıza ve herkes daha iyi anlasın maskesi arkasında sadeleştirme adını vererek sinsice yürütmüş olduğunuz Risale-i Nur’u tahrif etme faaliyetlerinize ve gazete, dergi vesaire şeklindeki “İslami hizmet” adını verdiğiniz fiillerinize bir zarar gelmesin.

Çok geniş bir dairede tüm maddi imkanlar istimal edilerek şiddetli bir surette tahrif ve tahrib edilmeye çabalanan Risale-i Nur’un müdafaasında mücahede eden ve zaten çok az sayıda olan biz nur talebelerini, çiçek ve böcek içerikli paylaşımlar yapmaya teşvik ederek bu kudsi vazifemizden vazgeçirmeye çalışmanıza karşı, sizlere yine her zaman olduğu gibi, talebesi olmakla iftihar etmiş olduğumuz Üstadımızın ve Risale-i Nur’umuzun lisanıyla cevab veriyoruz.

 

“Eğer sende zerre mikdar bu biçare millete karşı hamiyet varsa ve ulüvv-ü himmetten dem vurduğun yalan olmazsa, hayat-ı bakiyeye yardım eden azlara imdad etmek lazım gelir. Yoksa o az daileri susturup, çoklara yardım etsen şeytana arkadaş olursun.” (Lem’alar, sh: 122)

 

Selam Hüdaya tabi olanlara, bütün levm ve itab da heva ve hevesine tabi olanların üzerine olsun.

 

(Abdullah Faruk – 05.06.2013)