Kapagında Risale-i Nur ve Bediüzzaman yazan bir kitabın içinde Üstadımız haric hiç bir kimse KALEM oynatamaz.
Oynatır ! diyen varsa kader cihetinden gelen tokatla sarsılmaya hazır olsun; buyursun oynatsın...
Bu gibi tasarruflar üstadımıza çokça sorulmuş ve şiddetle red edilmiştir.Sadakatsizlik ve TAHRİF tesmiye edilmiştir.

 

Zira tahrifin bir manasıda bir yana meyl ettirmekdir.
Hiç bir kimsenin şahsi görüşleri 74 sayfa (Önsöz) üst üste yazılıp onun görüş ve tasarrufları saf ve pak zihinlere emsal gösterilemez.
Bu memlekette Nurun Has Dairesi 60 küsür senden ziyade Risale-i Nuru basıyor; neşr ediyor; hiç bir Nurcu; dost; talebe; kardeş; yahud sahibdar varis vekil buna tevessül etmediler ve etmeyecekler hem etmezler.

Bu gibi vaziyetlerin tezahurunde kitaba degil çıkara ve yayınevi kaidelerine bakıp ahkam kesmek isteyenler evvel Nur'un Neşriyat kaidelerini ögrensinler...TIKLAYINIZ
Üstadımız aksak/eksik tadile ve tashihe muhtaç bir külliyat bırakmadılar.

Bizlere düşen Risale-i Nur'un asliyet ve ayniyetini mudafa ve muhafazadır.

Herkesin sadakat anlayışı farklı farklı oluyor...

Kıyamet henuz kopmadıgına göre elbet birileri bu sahtekarlıkları ilan ve izhar edip emanet-i nuriyeye sahip çıkacaktırlar.

Titreyiniz ve tevbe ediniz...

Nur eserlerinin içinde tek kelime oynatmaya veya Önsöz, atıflar, dipnotlar, motifler ilave etmeye hakkınız yoktur.

Vardır ! diyen varsa kendi şahsi görüşü ve enesidir...

 

 

    Üstad Hazretleri hayattayken Nurlara ilaveler ve onları tağyir edenlere

nasıl mukabele etmişdir?

 

 

 Nur talebesi bir doktor, bir derleme yazıp neşretmiş ve bu eserden bir miktarda Üstad Bediüzzaman’a göndermişti. Bediüzzaman Hazretleri, bu kitabın içindeki Risale-i Nur’dan alınan kısımların dışındakileri, kağıt yapıştırtırarak kapattırmış (Video)

 

ve bu şekliyle bir adedini de neşreden talebesine göndermiştir. Bu hadisenin şâhidi olup, bu yapıştırıp kapatma işinde çalışanlardan halen hayatta olanlar vardır ve bu hadiseyi bazı yaşlı Nurcularda bilmektedirler. 


Şimdi bu hadiseye bakıyoruz:Aynı zatın Risale-i Nur’u medheden ve ona teşvik eden bir yazısını Bediüzzaman Hazretleri Sikke-i Tasdik Mecmuasının 248. Sahifesine ve Gençlik Rehberinin sonuna;Konferans’ın 125. Sahifesine koymuşken ve yine talebelerinin pek çok yazı ve mektublarını Risale-i Nur’un muhtelif kısımları arasına almışken, hatta bizzat bir talebesinin yazdığı bir konferansa Risale-i Nur’da yer vermişken; neden bu eserdeki Risale-i Nur’dan alınan parçaların haricindekileri kapatıp çıkarmıştır? 

 

 


        Bu esere yapılan müdahale, başlıca iki sebepten olduğu        

                                    görülmektedir: 

 


a) Risale-i Nur’un vazifedar olduğu sahaya, Yani müceddidlik vazifesine ve irşad makamına bir nevi
ortaklık getirir bir durum vardır. Mesela, Kur’an ve iman nokta-i nazarında insanın külli mahiyet ve vazifesi beyan edilirken, “Marifetname müellifine göre insan...” deyip o eserden irşad makamında nakil yapılmıştır. 

 

Muhsin Demirelin yazdıgı Diyanet Baskısı İşarat-ül İ'cazın Önsözünde dahi Bediüzzaman Hazretlerinin müceddidlik vazifesine ve irşad makamına bir nevi ortaklık getirir bir durum vardır.

b) Bediüzzaman Hazretinin Risale-i Nur’dan alınan kısımların dışındakileri, kağıt yapıştırtırarak kapattırdımasının ikinci sebebi, Yazarın kendi sahası olan Tıp bilgisinden mesela böbreğin yapısı ve vazifeleri hakkında, Risale-i Nur’un asıl gayesine göre lüzumsuz tıbbi tafsilata ve teferruata hayli yer vermesidir. Böylece nazarları teferruat olan mesaile çevirmek gibi bir tarza girmiştir. 

 

 

Diyanet Baskısı İşarat-ül İ'cazın Önsözünde dahi  nazarlar teferruat olan mesaile çevirilmiştir: 

 

 



 

Böyle bir dipnot hem nazarları teferruata çevirir, hem bulandırmak, şüphelendirmek ve nazarları zulmetli evham sahasanına çekmekten  baska hiç bir işe yaramaz.

 

 

 

 

70 SAYFALIK ÖNSÖZLÜ DIB BASKI ISARATUL ICAZIN "ISARATUL ICAZ" OLARAK NESRI CAIZ MIDIR?

 

«Hazret-i Üstad hizmetkarlarının şehadetiyle Muhakemat eserini 1953’lerde Kur’an hattıyla teksiri için, katip ve naşir bir zata vermiş. Fakat o ise, daha önceleri kendisine iltifaten verilmiş tanzim izinlerine binaen “Muhakemat” bu haliyle anlaşılmaz diyerek sadeleştirme cihetine gitmiş ve mumlu kağıtlara sadeleştirdiği şekilde geçirerek, Hazret-i Üstada göndermiştir. “Muhakemat”ın başına gelenleri gören Hazret-i Üstad, hemen o katibe başka vazifeler göstererek o şekilde neşri durdurmuştur. 

Mustafa Sungur Ağabey rivayet ediyor: O hadise üzerine Üstadımız bizleri topladı ve “Siz hakem olun”dedi. “Bakınız şurada ben şu manayı kasdetmişim; fakat o, bakınız başka şekilde anlamış ve yazmıştır. O HALDE BU SEKILDE "MUHAKEMAT" OLARAK NESRI CAIZ MI DIR?" mealinde konuştu. O katib zatın sadeleştirdiği Muhakemat’ın bir iki fasikülü bizde de mevcuttur.»

(Risale-i Nur’un Neşir Tarihçesi/A. Badıllı sh:42)

 

 

 

Merhum Zübeyr Gündüzalp’in mektubundan :

“Kahraman Necip Fazıl Bey!

Risale-i Nur’un bir cümlesinde bile değişiklik yapılmadan neşredilmesî lüzumunu size arzeden arkadaşlarımızın bu fikrine harfiyyen iştirakle beraber, biz de arzederiz ki: Risale-i Nur hârika, muazzam, muhteşem, veciz ve cem’iyetli bir eser külliyatı olması hasebiyle, tâdilat yaparak neşrine razı olmak mümkün değildir...

...........................

Risale-i Nur’un değişmiş şeklini görenlerin “Bu tarzda da neşredilebiliyor” zanniyle onların da böyle bir neşre kalkışmaları ve onların arasında neşir perdesi altında eserleri tahrife, sinsi bir şekilde çalışmalarına imkân göstermiş olmak tehlikesi vardır. Böyle olmasa bile, sizin gibi iki üç müellif o şekilde neşriyat yapsa, bir müddet sonra Risale-i Nur’un emsalsiz, şirin aslını herkesin iştiyakla okuyamıyacağı bir hal ortaya çıkacaktır.

..............................

Şu ince noktayı, yalnız siz gibi tasavvuf ehline arzedebiliriz ki; Risale-i Nur, Bediüzzaman Hazretlerinin irade ve ihtiyariyle te’lif edilen bir eser değildir. Zaman zaman şedid ihtiyaç sıralarında ihtar-ı Rabbanî ve ilham-ı İlahî ile yazdırılan, Kur’an-ı Hakim’in Yirminci Asırdaki bir mu’cize-i maneviyesidir. Bu hüccetli ve âşikâr hakikate nazaran; allâme-i cihan olan bir müellif dahi, Risale-i Nur’un bir cümlesinde bile değişiklik yapmaya asla cesaret edemez...

Not : Merhum Zübeyr Ağabeyin Necip Fazıl’a yazdığı mektubu otuzüç sahifedir.

 

 

 

Eyüb Ekmekci Ağabey anlatıyor: (Video)

 

„Necib Fazıl Bey, biz Üstadımızın yanından geliyoruz. ..

Tarihçeyi kendi üslubunuzla neşrediyorsunuz.

Ya AYNEN neşretmenizi yada neşretmemenizi bizimle haber gönderdiler „ (Zübeyr Gündüzalp)

 

„Peki ,.. madem Hazret öyle emretti, neşretmem.“ (Necib Fazıl Kısakürek)

 

„Şule” mecmuasının sahibi Atıf Ural Ağabeyin Abğabeyi Kemal Ural „Şule” mecmuası çıkarıyordu.

Ayet-ül Kübrayı orda tefrika yapmaya başladı. Tefrika yaparken bazı kelimelerin metin içerisinde

parantez içinde manalarınıvererek neşretmeye başladı. Zübeyir  Ağabey çok mütesssir olmuş.

Hatta odasında ağlamaktan yüzü kızarmış. Ahmed Gümüş Ağabey farkına varıyor.

 

„Ağabey, nedir bu haliniz ?“, diyor.

 

„Kardeşim, bu Kemal bey meseleyi bilen adam, bu böyle yaparsa ileride ne olur ?“, diyor..

 

Ahmed Gümüş Ağabeyde derhal Kemal Urala gidiyor

 

„Sen ne hale getirmişsin Zübeyr Ağabeyi ?“, diyor.

 

Kemal Bey..mecmua çıkarmaktan vaz geçiyor.

 

Allah o zatı o yanlışından döndüğünden afvetisin..bu israr edenlerinde Akllah haddini bildirsin.

 

Bir kere Üsztad Hazretleri hiçbir şeyi tesadüfe bırakmamış. Külliyatta iman hakikatleriyle beraber

müdafaalar, Tarihçe ve Lahikalar Nurun Meslek meşrebini ifade ediyor. O meslek meşrebin

tatbikatınıda 10 sene müddetle tahkimat yaparak ders veriyor Üstad.

Sonrada onları vasiyetinde isim olarak yazıyor. VARİS ve NAŞİR olarak.

Varis ve naşirlerin haricinde hiçkimsenin bir kere neşriyat yapmaya hakkıyoktur.” (Eyüp Ekmekci)

 

 

EL-HASIL: Diyanet böyle bir çalışma, kitabın kapağında belirlemek şartıyla, yapabilir,

ama o çalışmayı Bediüzzaman Hazretlerinin ESERİ gibi efkar-i ammeye takdim edemez .

BU İFTİRADIR !

 

Bizim itirazimiz kitabin ASLİYETİNE ve AİDIYETİNE müdahele edilmesi.

 

 

Bediüzzaman Hazretleri hayattayken böyle bir girişimden razi olmadığı ve tepkisini gösterdiği gibi,

bizde bu Kitabı Üstadımızın Kitabı olarak kabul etmeyiz ve bu TAHRİF karşısındada susmayız.