Hem Mehmet FIRINCI hem son okuyucu olarak kitabda ismi geçen Said Yüceye, Ümit Şimseğe, Ihsan Kasım Salihiye,                                                                                                Muhammed Özdemire soruyoruz !!!

 

 

1.       Diyanet Baskısı İşarat-ül İ'cazda Tahrifat

2.       Diyanetin İşarat-ül İ'caz i bu şekilde tab etmesinde Bediüzzaman Hazretlerinin temennisine SADAKAT gösterilmişmidir?

2.1    Muhsin Demirelin telif ettiği Önsöz SADAKATSİZLİKTİR

2.2   Dipnotların, atıfların ilave edilmesi SADAKATSİZLİKTİR

2.3   Arabça türkçe metinlerin karsılıklı nesredilmesi SADAKATSİZLİKTİR

3.       Diyanetin bastığı İşarat-ül İ'cazı Kim Tahrif Etti?

4.       Sonuç

 

 

 

 

1.       Diyanet Baskısı İşarat-ül İ'caz da Tahrifat

 

Bizler Diyanetin külliyat basmasına karşı olmadığımız gibi bundan iftihar edilmesi gerektiğini çokça tahşidat ile enzara sunmuşuzdur.

Biz Diyanetin AYNİYET ve ASLİYET'e mudahalesine ve her muracaat edene neşir yetkisi verip emsaline tefevvuk ve rekabet ve ihlassızlık kapısı açmasına Tam ve Tek yetkili olmasına dair tenkidler sunuyoruz.

 

Üstadımızın Risale-i Nurun tab hizmetini kimlerin yapabileceğine dair noterden vekaleti vardır. O vekaletide şudur: 

 

“Yüzotuz parçadan mürekkep Risale-i Nur Külliyatından Sözler, Mektubat, Lem’alar Şualar, Mesnevi-i Nuriye, İsaratul İcaz, Lahika Mektublarını ve sair Türkçe ve arabi eserlerinin neşir ve muhafaza ve müdafalarına ait her türlü haklarımı hususi hizmetkarlarım ve varislerimden tahiri, Sungur, Zübeyir, Ceylan, Hüsnü , Bayram  ve Talebelerimden Said Özdemir ve Ahmet Aytimura tevdi ediyorum. Ben öldükten sonra bana aid bütün Risale-i Nur Kitablarının neşrine devam edeceklerdir. 

 

Risale-i Nur ne benim, ne de başkasının malıdir. Kuranın malıdır. Risale-i Nurun hasılatı Risale-i Nurun ve Hizmetinindir. Bu manevi evlatlarım ve talebelerim benim tarzımda Risale-i Nura ve umumuna hizmet edeceklerdir.

Lüzumu halinde bu vasiyetimi alakadar resmi makamata vermek üzere tanzim ediyorum

Said Nursi”

 

“Üstadımızdan vekaleti olmayan bir başka şahıs veya şahıslar gurub olarak bizde tab yapacağız, tab yaparak hizmet edeceğiz demek, cemaatimizin içinde rekabete kapı açmaktır, ki bu çığır açılmamalıdır bu bir FİTNEDİR” (Zübeyir Gündüzalp) (youtube video)

 

Ayrıca Diyanetin bastığı İşarat-ül İ'caz da tam 74 sayfa önsöz, dipnotlar, atıflar ilave edilmiş, hatta Üstad Hazretlerinin latin hurufuna çevrilmesine müsaade etmediği münafıklar bahsini de dahil etmişler.

Hem Diyanetin İşarat-ül İ'cazı tab ederken uyguladığı arabça türkçe metinlerin karşılıklı neşredilmesi yine Orijanlinde olmayan ve böylece kitabın AYNİYETİNİ bozan bir uygulamadır.

 

 

 

2.       Diyanetin İşarat-ül İ'cazi bu sekilde tab etmesinde Bediüzzaman Hazretlerinin temennisine SADAKAT gösterilmişmidir?

 

Evvela şunu kabul etmek lazım: Bir ameli, Allah emrettiği için yapmak ihlas, em­re­dil­diği gibi yapmak ise sadakattır. Sadakatın biri ma­nevî, di­ğeri fiilî olarak iki ciheti vardır. Kişinin bağ­landığı davaya ciddi ve kalbî samimi­yeti, sa­dakatın manevî ci­he­tidir. Bu manevî bağlılığın fiilî te­za­hürü ise; bağlandığı şeyin icablarını HARFİYYENve TASARRUF ETMEDEN yerine ge­tirmek ve fi­ilen sadakatını isbat etmeye çalışmak­tır. 

 

 

 

2.1   Muhsin Demirelin telif ettiği Önsöz SADAKATSİZLİKTİR:

 

Hazret-i Üstad gibi bir dahi-yi a’zam ve hem müellifi olduğu halde Risale üzerinde tasarrufa gitmiyor ve bizlere bu hususu hatırlatıyor. 

 

“Hem de ben sünuhat-ı kalbiyemde izahat için tahririnden gelen aczden ve tağyirinden gelen havftan dolayı tasarruf edemiyorum. Ancak kalbime doğduğu gibi yazıyorum.“

 

«... Yazdığım vakit, irade ve ihtiyarım ile olmadığını hissettiğimden, kendi fikrimle tanzim veya ıslah etmeği muvafık görmediğim için bir parça fehmi işkal edecek bir vaziyet aldı.» (Şualar sh:98)

 

Ben Kur'an-ı Hakîm'in sırf bir hizmetkârıyım, o mukaddes dükkânın bir dellâlıyım. Şahsî dükkânımdaki perişan, ehemmiyetsiz şeyleri satışa çıkarmayacağım ve çıkarmak istemiyorum. (B:269)

 

Karabüklü Dr. Mustafa Ramazanoğlu (Oruç) küçük bir kitap yazdı, içine Risale-i Nur’dan bazı parçalar derc eyledi. Üstad Hazretleri yanındaki talebelerine, elleriyle Ramazanoğlu’nun ifadeleri olan kısımları, üstüne kağıt yapıştırarak, Nur’a ait kısımları bıraktı.(Badilli)

 

Nazif büyük bir hayır yapmak için Nurcuların ehemmiyetli bir virdi olan Cevşen-ül Kebir'i makine ile teksir etmiş. Bunun sevabına dair, haşiyesindeki pek hârika ve müteşabih hadîslerden faziletine dair olan parçayı BERABER TEKSIR ETMEK için bana yazmıştı. Ben de dedim: Otuzbeş seneden beri hergün Cevşen'i okuduğum halde o haşiyeyi üç-dört defadan ziyade okumadım. Onun için onun aynı münasib olmaz. Tâ muarız ve zındıklar itiraz parmaklarını uzatmasınlar. İnşâallah yakında o mübarek Cevşen-ül Kebir, Nurcuları şavkıyla tenvir edecek. (Emirdağ Lâhikası:39)

 

 

 

Tekrar hatırlatalım, Eger Diyanetin tab ettigi İşarat-ül İ'cazda kapağında bunun bir akademik çalışma olduğunu belirtilseydi, buna itiraz etmezdik.Lakin kapağında muhterem Müellifin ismi ve Kitabın tanınmış adı geçince, BU alenen yalandır. Cünkü 72 sayfalık bir Önsöz orijinal İşarat-ül İ'cazda yoktur. Bu Eserin AYNIYETİNE ve AYIDİYETİNE su-i kasttır.

 

 

 

2.2   Dipnotların, atıfların ilave edilmesi SADAKATSİZLİKTİR

 

MERHUM ZÜBEYR AĞABEYLERDEN MESNEVİ-İ NURİYE HAKKINDA SORDUĞUM BİR SUAL MUNASEBETİYLE BANA YAZMIŞ OLDUĞU ÇOK EHEMMİYETLİ VE HUSUSİ BİR MEKTUBTUR. (A.BADILLI)

 

Rabian: İkinci mübarek ve müjdeli mektubunuzu aldım .Bugun ki neslin bilmediği fakat ihtiyacına binaen öğrenmek zaruretinde olduğu kelimeleri Üstadımızın harikulade uslub ve belagatını ifade sadedinde istimal ettiği lügatleri aynen muhafaza etmekle hepimiz mükellef bulunmaktayız. Hem merhum ve muazzez Üstadımizın sağlığında bu hususlarda

Ya sahife sonlarında bir not halinde veya satır içinde lügatlerin yanda parantez içerisinde yazılıp yazılmayacağına

Veyahut bir Risale-i Nur mecmuasının sonuna lügatçe ilavesine dair istenilen müsaadelere Mübeccel Üstadımız izin vermemişlerdir.

Bir def’asında şu mealde buyurmuşlardır: “Bu Risale-i Nuru tahriftir.bir zaman biri…………..yaptı çok zarar verdi...”

…HastaKardeşiniz

ZÜBEYİR

Yani yazıya cevaz verildiği tarihten bu zamana kadar; teksir edilen yahud matbu olarak basılan bahusus 60 seneden ziyade Muhterem abilerimizin Üstadın tashih ve tasvibinden geçtigi herkesçe malum İşaratül İcaz adlı eser neden Diyanetçe dipnotlar, atıflar ilave edilip, yeni bir form uygulanarak basılıyor ?

Niçin aynıyla basılmıyor ? Neden içine kalem karışıyor? Bu Kitab neden ENVARIN değilde daha çok Nesil yayının tab ettiği Kitablara benziyor? 

 

Hem 2008 de Mustafa Sungur, Husnu, Abdullah,Ahmed Aydemir,Tillolu Said, Seyyid Salih Agabeylerin imzalarıyla yayınlanan bir bildiride bu meseleye şöyle dikkat cekilmiştir:

„Nurlar’ın neşriyatının aynen Üstadımız zamanında olduğu gibi yapılması zaruridir ki; sadakatımızı ve Üstadımıza layık bir talebe olabilme şükranımızı ifa etmiş olalım.

Üstadımız, Risale-i Nur’un telifinden sonra “bir harfini de değiştirmeye me’zun değilim”, dediği halde bazı neşriyatların, Üstadımızın bu ikazlarına uymaması ve tasarruflarda bulunmaları katiyyen tasvib edilemez.

Üstadımız, Risale-i Nur’da aynen şöyle buyuruyor : Risale-i Nur, bu vazifeyi en dehşetli bir zamanda ve en lüzumlu ve nâzik bir vakitte,herkesin anlıyacağı bir tarzda hakaik-ı Kur'âniye ve îmaniyenin en derin ve en gizlilerini gayet kuvvetli bürhanlar ile isbat ederek…(Sikke-i Tasdik-i gayb-i 132 )

 

gibi çok beyanlarla nura sadakatımızı ders verdiği halde…bazıların bilerek veya bilmeyerek sahife altına lugat koymaları ve uzun izahlarla ilaveler ve şerhler yapmaları sadakatımıza ve ustadımızın tanzim ve tertibine muhalefet olduğu malumdur. Üstadımızın nazarından geçip tasvib ettiği orijinal neşriyatlar devam etmektedir.“

Hem Önsözün Müellifi Muhsin Demirele, hem son okuyucu olarak kitabda ismi geçen Said Yüceye, Ümit Şimseğe, Ihsan kasim Salihiye, Muhammed Özdemire soruyoruz: 72 Sahife Önsöz, dipnotlar, kaynaklar ile Üstadımızın tasvib ettiği Neşriyat devam ediyormu ?

Kitabin kapağına İşarat-ül İ'caz yazılır ve bu kitabın müellifinin Bediüzzaman olduğu iddia edilirse, bizde „bu Üstadımızın tanzim ve tertibine muhalefettir“ der, susmayız.

 

 

 

2.3   Arabca türkçe metinlerin karşılıklı neşredilmesi SADAKATSİZLİKTİR

 

İşarat-ül İ'caz da, Bediüzzaman Hz. buyuruyor ki:

Üçüncü Nükte: ( İşarat-ül İ'caz’ın )Türkçeye tercümesi, Arabçadaki cezalet, belâgat ve hârika kıymetini muhafaza edememiş. Bazan da muhtasar gitmiş. İnşâallah Arabî tefsir bu tercümenin âhirinde bir mâni' olmazsa neşredilecek,tercümedeki noksanlarını izale edecek.

İşarat-ül İ'caz ( 6 )

 

Diyanet Baskısı İşarat-ül İ'caz’da Arabça türkçe metinlerin karşılıklı neşredilmesi için her ne kadar, Bediüzzaman Hazretlerinin yukardaki ifadesi kaynak  gösterilsede, meseleye dikkatlice bakınca, emredildiği gibi yapılmadığı görülecektir.

 

 

2.4   “Ahirinde” neşretmek nasıl anlaşılacak?

 

    “İŞÂRÂT-ÜL İ’CAZ” eserine gelince : Bu kitab ilk tercüme edildiğinde Hz.Üstad, onun eski yazıyla olan şekline Arapçasını da ilâve ile beraberce bir cild içinde neşrettirdi. Fakat bir zaman sonra Arapçasını Türkçesinden ayırdı. Yeni yazı neşir safhasında ise, Bakara Sûresinin baş tarafında münafıkların hâlini tasvir eden oniki âyetin tefsirini neşrettirmedi. Neden neşrettirmediğini bilmiyoruz. (BADILLI, Risale-i Nurun neşir tarihçesi)

 

Bediüzzaman Hazretlerinin “Arabî tefsir bu tercümenin âhirinde bir mâni' olmazsa neşredilecek” dedigi halde kitabın içine ve karşılıklı eklemek, onun arzsuna sadakatsizliktir.

âhir kelimesinin lugat manası: biten, hitam bulan, sonra gelen demektir. Yani Bu tercüme HİTAMINDA arabcanın tevafuklu neşredilmesi. Yani tercüme işinin BİTİMİNDE, yoksa Kitabın ahirine degil. Yani tercüme işi bitsin, sonra arabisi neşredilsin.

şimdi Üstad eğer Kitabın sonunda neşredilmesini isteseydi, bugüne kadar neden uygulanmadı? Tevafuklu Nüshayı Tercümenin sonuna eklemek çok mu zor?

Yukarda belirtmiştik, Bediüzzaman Hazretlerinin „Arabî tefsir bu tercümenin âhirinde bir mâni' olmazsa neşredilecek“ dediği halde kitabın içine ve karşılıklı eklemek, onun arzsuna sadakatsizliktir. Cünkü Bediüzzaman Hazretlerinin tüm talimatlarını harfiyyen uygulayan saff-ı evvel ve şimdi hayatta olan talebeleri bugüne kadar İşarat-ül İ'cazı bu surette basmamışlardır.  

Badilli Ağabeyin Tercümesi ise husi bir calışmadır. Hem Kitabın üstünde Badıllı tercümesidir yazıyor kendi namına herkes tercüme edebilir. Bizim itirazımız Diyanet Riyasetinin bunu kitabın kapağında belirtmemesi ve bu işin başında gözüken Muhsin Demirel ve arkadaşlarınının Diyaneti ikaz etmemleri.

 

Günümüze kadar Arabi İşarat‑ül İ’caz ile türkçe tercümesinin mütstakil neşredilmesine deliller ise şunlardır:

 NUR MECMUALARININ TEKSİR VE NEşRİ

1950‑1956 arası Isparta ve İnebolu’da teksir edilip neşredilen Nurun büyük mecmualarından başlıcaları: Tarihçe‑i Hayat, Gençlik Rehberi, (Eski ve yeni yazısı) Sözler Mecmuası, Mektubat (İki cild halinde) Zühret‑ün Nur, Cevşen‑ül Kebir, Hizb‑ül Ekber‑i Nurî, Arapça ve Türkçe İşarat‑ül İ’caz, yine Arapça ve Türkçe Mesnev‑i Arabî ve Mesnev‑i Nuriye ve daha bir çok büyük risaleler... 1950’den önceki dört beş senelik zamanda, neşredilmiş eserlerin listeleri ise, o fasılda kaydedilmiştir. 1956’dan sonra da, resmi neşriyat ve matbuat âlemiyle dünyaya intişar sahasına geçildi, Ankara ve İstanbul’da serbestçe matbaalarda yeni yazı Nur mecmuaları basılmaya başlandı.

 

Arabî İşarat‑ül İ’cazın Türkçeye tercümesi, Arapça ve Türkçe AYRI AYRI teksir edilip neşredildiği tarih 1952‑1953 arasıdır.

(Muffassal Tarihce 3, Badıllı)

 

 

Otuzuncu Mektub

Matbu', Arabî "İşarat-ül İ'caz Tefsiri"dir.

Mektubat ( 461 )

 

Demek Otuzuncu Mektub namını alan Arabisidir, tercümesi değildir. Veya ikisi bir arada olan karma bir İşarat-ül İ'caz degildir.

Hem Bediüzzamanın hem talebelerinin nezareti altında günümüze kadar müstakil neşredildiğine göre, istenildiği şekil bu surettedir. Diyanet Baskısındaki tasarruf ise emredildiği gibi yapılmadığını göstermektedir. Lakin Diyanet Riyaseti bunu bilmeyebilir, burada daha ziyade mesul olanlar, isimleri Kitabın içinde geçen ve bu işin başında gözüken Muhsin Dremirel ve yardımcılarıdır.

Diyanetin vazifeli gördügü Muhsin Demirel ve yardımcıları bunları Diyanete bildirmeleri gerekirdi. Zira Bediüzzamanın böyle bir arzusu var:

 

“Birincisi: Siz -mümkün olduğu kadar- Diyanet Riyaseti'nin şubelerine, mümkünse eski harf, değilse yeni harf ile ve has arkadaşlarımdan tashihe yardım için birisi başta bulunmak şartıyla, memleketteki Diyanet Riyaseti'nin şubelerine yirmi-otuz tane teksir ederek göndermektir. Çünki haricî dinsizlik cereyanına karşı böyle eserleri neşretmek, Diyanet Riyaseti'nin vazifesidir.”

                                                                                                                      Said Nursi                                                                                                       Tarihçe-i Hayat ( 615 - 616 )                                                                       

Bildiğimiz kadarıyla Varis Ağabeylerin eline Diyanet baskasısı İşarat-ül İ'caz, tab edildikten sonra geçti. Muhsin Demirel ise başdan beri “işin basındaydı”. Eger Muhsin Demirel, Said Yüce, Ümit Şimsek, Muhammed Özdemir, Ihsan Kasım Salihi kendilerini bu HAS şakirdler olarak gördü iseler, ki isimleri Kitabda nezaretci olarak geçiyor, HAS Talebenin şe’ni olan SADAKATI de  göstermelilerdi. 

 

Nur Talebeleri Diyanette böyle bir yayın yaparsa, Risale-i Nurun Üstadımızdan gelen ayniyet ve aidiyetini korunması için diyanete müracatla bilabedel calışıp böyle bir zarar verme ihtimalini önlemek sadakatini gösterirler.

( Zübeyir Ağabeyin bu sözleri yanında kalan kardeşlerine adeta vasiyeti hükmündeydi.)

 

Muhsin Demirel ve arkadaşları bu işi bilabedel yapmışmıdır? Buda önemli bir soru.

 

 

3.       Diyanetin bastıgı işarat-ül i'cazı Kim Tahrif Etti?

 

Münafıklar bahsinin latince neşredilmesine Üstadimiz izin vermemiştir. Diyanet ise hem Üstadımızın arzusuna muhalefet etmiş hemde o bahsi tahrifli tab etmiştir. Ikinci baskıda aşagıda belgelenen tahrifler düzeltilmiştir. Lakin burada dikkatimizi çeken husus şu: Münafıklar bahsini neşrederken DIB niçin başdan ENVAR neşriyatın osmanlıcasını mehaz kabul etmedide, lugat, indeks vs ilavelerinden dolayı Ağabeylerin dahi tasvib etmediği Yeni Asya ve Nesilin nüshalarına göre tab etti? Diyaneti bu yayınevlerine yönlendirenler kimlerdir? Cevabı, Mehmed Fırıncı, Said Yüce, Muhsin Demirel, Ihsan kasım Salihi, Ümit Simşek, Muhammed Özdemir‘den bekliyoruz.

 

Şimdi gelelim bir kac Mukayeseye

 

***Diyanet İşarat-ül İ’caz 392;

Allahın belasına maruz kaldılar.

***Envar Osmanlıca İşarat-ül İ’caz 175;

Allahın belasına muhat ve maruz kaldılar

 Muhat kelimesi çıkarılmış mana düşmüş.

***YENİASYA İşarat-ül İ’caz 133

En nihayet haybet ve hüsrana uğrayarak her taraftan Allah’ın belasına maruz kaldılar. 

***Nesil-Söz Basım 184

En nihayet haybet ve hüsrana uğrayarak her taraftan Allah’ın belasına maruz kaldılar. 

 

 

***Diyanet İşarat-ül İ’caz 294;

Bir tarzda devam eden bir elemin tesiri gittikçe azalır.

***Envar Osmanlıca İşarat-ül İ’caz 142:

Zira bir çeşit üzerine devam eden elemin tesiri gittikçe azalır

Elemin tesirinin gittikçe azalmasının sebebi tarz değil elem çeşidinin aynı olmasıdır.

Envarda çeşit kelimesi tarz kelimesi ile değiştirilmiş.

*** Yeniasya İşaratü'l-İ'caz, Sayfa 101

Zira bir tarzda devam eden bir elemin tesiri gittikçe azalır; tazelendikçe tesiri çok olur.

tüm Tahrif örnekleri icin TIKLAYINIZ

 

 

Kitabın ikinci baskısında münafıklardan bahsedilen 12 ayetin tefsirinin bulundugu 124 – 402 sayfalar arasında bölüm üzerinde tercümenin ilk Osmanlıca nüshası esas alınarak muhtelif düzeltmeler yapılmıştır. (Diyanetin Ikinci baskı İşarat-ül İ'caz)

Bu düzeltmeler ise bizim tarafımızdan belgelenen Tahrif örneklerini onlara ulastırdıktan sonra yapılmıştır. SON OKUYUCULAR bu hataları nasil göremediler acaba?

 

 

Nesilin (Söz Basım) nüshalarına göre Diyanet Külliyatı bascaksa, durum tahmin ettigimizdende vahim. Cünkü „Söz Basım“ Bediüzzaman Hazretlerinin „Şualar“ kitabını öyle bir iftira ilave ederek neşretti ki , bu iftira karşısında her şuurlu Nurcunun tüyleri ürperir. Kitabın içinde neşredilen iddia aynen şöyledir:

.  

“MUSTAFA KEMAL 1881 yılında Selanik’te doğdu…

………

………

………

… 1938 tarihinde, İstanbul’daki Dolmabahçe Saray’ında öldü.

Bediüzzaman ile Mustafa Kemal arasında, özellikle Cumhuriyetin ilk yıllarında bazı diyologlar gerçekleşti. (Ayrıntılı bilgi için bkz. Ankara, Ankara Kalesi maddeleri) İlk dönem milletvekillerinden olan Hüseyin Aksu, “Son Şahitler Bediüzzaman’ı anlatıyor” isimli eserin 4.cildinde yaşadığı bir hadiseyi şöyle anlatır.

“Mecliste Mustafa Kemal ile Bediüzzaman uzun uzun görüşüp konuştular. Mustafa Kemal kendisinden yardım istedi. “Siz İstanbul’u ahvali dünyayı biliyorsunuz, birlikte şu memleketi kurtaralım. Bizim gayemizin ne olduğu sizce malumdur Hocam!” demişti. Konuşmada diğer mebus (milletvekili) arkadaşlar da bulunmuşlardı.

Mustafa Kemal muvaffak olmak için kendisinden dua istedi. Bediüzzaman ise, “Memlekete hizmet edenlerin duasını Allah u Teala kabul eder. Vatan için çalışanların say u mesaisini Allah boşa çıkarmaz. Biz de duamızı yaparız” demişti…

Bir gün yine Mecliste oturmuş bir sohbet toplantısı yapıyorduk. Orada Mustafa Kemal Paşa ve Bediüzzaman da vardı. Mustafa Kemal: “Hocam bizim gayemizi biliyor musun? Nedir acaba?”

Bediüzzaman cevaben:

“Biliyorum. Bu vatanı kurtarıp, düşmanı bu topraktan atmaktır. Bir binayı yaparken adalet üzerine kurmalıdır. Siz böyle bir adalet ve temel üzerine kurduktan sonra, Allah sizi muvaffak eder” dedi.” (Söz Basım Yayım, İstanbul: 2006, Şualar sh: 1049)

 

Baş tarafı, M.Kemal’in kronolojik hayatını anlatan; ve Üstad Bediüzzaman Hazretleri ile münasebetlerin anlatıldığı son kısmının tamamını aldığımız bu bahis, Şualar kitabının içerisinde yayınlanmıştır. Şimdiye kadar Risale harici kitaplarda bu tarz çalışmalar yapıldı, yaptırıldı.Fakat Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin kendi telifine, hususan da Şualar kitabına bu bahsi dercetmek, gerçekten de cesaret işi (!) ve manevi sorumsuzluk örneği bir çalışmadır.

 

O halde soruyoruz: 2006 da Şualar Kitabına böyle bir ilaveyi yapanlar 2015 de İşarat-ül İ'cazı tahrif edenler olmasın? Diyanete kendilerini Nurcuların vekili gibi gösterib, Bediüzzamanın Kitabını sinsice tahrif edenleri ifşa ediyoruz ve edeceğiz !!!

 

 

 

1.       Sonuç:

Diyanetin bastığı İşarat-ül İ'cazda örjinal kitabın ayniyet ve aidiyeti korunmamıştır, çünkü hem Muhsin Demirel kendi Kalemini karşıtırarak İşarat-ül İ'caza bir Önsöz yazmıştır, hemde kitaba atıflar, dipnotlar ilave edilmişir. BU Kitab 1914 den itibaren neşredilen İşarat-ül İ'cazın aynısı degildir, ve Önsözün ilavesiyle Bediüzzamana aitde degildir.

Bu meseleyi DIB bilmeyebilir. Lakin kitabın başında son okuyucular olarak isimleri geçen Ihsan Kasım Salihi, Ümit Şimsek, Said Yüce, Muhammed Özdemir bu işin hakkını vermediler. BU işin madem başına geçtiniz, kitabın kendisinde isminiz geçmesiye alttdaki cinayetlerden evvela siz mesulsunuz.

Bu cinayeti islah etmek elimizden gelimiyor. Ancak ona karşı en azından kalben buğz etmek ve Hakkı neşretmek adına deriz:

1.    Diyanetin TAM ve TEK yetkili ilan edilib her yayınevine neşriyat yetkisi vermek Üstadın Vasiyetine tersdir.

2.    Muhsin Demirelin  İşarat-ül İ'caz gibi bir esere 74 sayfa önsöz ilave etmesi, Nurlara kalem karıştırmaktır.Ayrıca Üstad Hazretlerinin latin hurufuna çevrilmesine müsaade etmediği münafıklar bahsini dahil etmek sadakatsizliktir.

3.   Akademik calışma dediğiniz Eserin kapağında bunu umuma göstermediniz. Ta ki millet bu kitabı İşarat-ül İ'caz zannetsin. Bu Bediüzzam Hazretletine iftiradır.

4.    Nurcuların Önsözlü, dip notlu, haşiyeli, ayet mealli, kaynaklı, arapçalı,bir eseri ise baş tacı edip NURUN BAYRAMI ilan etmelerine vesile oldunuz, halbuki onlar daha önce Sahte Risaleleri, lügatçeli, indeksli eserleri reddettmişlerdi. Bunun için bilhassa Mehmet Fırıncıyı Nurcuların Sözcüsü gibi gösterip basına verilen resmini (Diyanet baski İşarat-ül İ'cazı öperken) böyle bir algı uyandırmak için neşrettiniz.

5.    Diyanetin eline Nesil Yayının nüshalarını tutuşturub Nesildeki Tahrifatın Devlet eliyle neşredilmesine sebeb oldunuz. Halbuki Varis Agabeyler bu yayınevi aleyhinde 2008 tarihinde Lahika yazmışlardı. (TIKLAYINIZ)

 

Risaleler üzerine anladığını yazmak isteyenler kendileri kendi isim ve resimleriyle ve cisimleriyle diledikleri kadar eser yazabilirler.

“Mesmuatıma nazaran, Şemsi ve isimlerini söylemeyi münasib bulmadığımız müellifler, Zülfikar'dan ve sair Risale-i Nur'dan bazı kısımları kendi namlarına neşretmelerine razıyım ve helâl ediyorum ve memnun olurum. (E:258)

Eğer yazdıkları şeyleri Üstadımızın adı ve eseri ile pazarlamaya kalkarlarsa bu hadsizlik karşısında bizler sessiz kalmayacagız.

Tekrar belirtmek gerekirse

Şimdi Diyanet Riyaseti ilmi bir heyet kurup kitabın kapagında bunu belirtse ve UMUM NEŞRİYAT olmadıgını hususi bir eser oldugunu ilan etse ve bu Önsözü telif eden kişileri tanıtsa zaten piyasada binlerce Üstadla ilgili kitab var, orda bir yerde durur, okutacak birisini bulurlarsa okuturlar...bizde buna itiraz etmeyiz.

FAKAT müellifi Bediüzzaman r.a. ismini yazabilmek için aynı ile neşretmek zorundalar.Çünkü Üstad Hazretleri böyle istemiştir.

 

Yukarıda isimleri geçen Nurcular Diyaneti uyarmalıydı. Madem bu işin başında bulundular, onlara tekrar  hem Üstadımızın hem, Zübeyir Agabeyimizin Diyanetin neşretmesindeki şartları hatırlatıyoruz:

 

Birincisi: Siz -mümkün olduğu kadar- Diyanet Riyaseti'nin şubelerine, mümkünse eski harf, değilse yeni harf ile ve has arkadaşlarımdan tashihe yardım için birisi başta bulunmak şartıyla, memleketteki Diyanet Riyaseti'nin şubelerine yirmi-otuz tane teksir ederek göndermektir. Çünki haricî dinsizlik cereyanına karşı böyle eserleri neşretmek, Diyanet Riyaseti'nin vazifesidir.

                                                                                                                      Said Nursî

Tarihçe-i Hayat ( 615 - 616 )                                                                       

 

Nur Talebeleri Diyanette böyle bir yayın yaparsa, Risale-i Nurun Üstadımızdan gelen ayniyet ve aidiyetini korunması için diyanete müracatla bilabedel calışıp böyle bir zarar verme ihtimalini önlemek sadakatini gösterirler.( Zübeyir Ağabeyin bu sözleri yanında kalan kardeşlerine adeta vasiyeti hükmündeydi.)

 

Kimse bizi Ağabeylere muhalefetle suçlamasın. Esas “Abici” biziz halbuki, Risale-i Nurda (!) isimleri yazan Ağabeylerde kalsa idi neşir hakkı diyoruz.

 

 

 NEŞRİYAT VAZİFESİ KİMİNDİR ?